Yeni Şafak’ın kaçırdığı büyük fırsat

Yeni Şafak’ın kaçırdığı büyük fırsat

Murat Menteş gibi esaslı bir yazarını kaybetmiş olmasını kastetmiyorum.

Daha farklı bir noktaya dikkat çekeceğim.

Yeni Şafak’ın AK Parti’ye destek veren gazeteler arasında farklı bir yeri var. Geçmişten beri sürdürdüğü çizgisi, benimsediği üslubu, meseleleri ele alırken özen gösterdiği hassasiyetleri onu muhafazakar medya içerisinde hep farklı bir noktada tuttu.

Muhafazakar camianın konuşulabilir insanlarının bulunduğu bir gazete olmayı hep başardı. İdeolojik olarak kendisinden farklı olanlarla diyalog kurma konusunda mahallenin diğer yayın organlarından her zaman farklıydı.

Daha temiz bir dil kullanıyordu. Fanatizmden uzak durmayı başararak, saygınlığı hak eden entelektüel bir duruş sergiliyordu.

“Yeni Şafak’ın AK Parti’ye verdiği destek diğer gazetelerden farklıydı” dedim, çünkü  iktidarla ilişkisi ‘yandaşlıktan’ çok ideolojik yol arkadaşlığıydı. Murat Mentş’in dikkat çektiği gibi Tayyip Erdoğan’ı iktidar olduğu için değil, ideolojik bakımdan benimsediği için destekliyordu.

Bu ilişki Tayyip Erdoğan’ın iktidar olmasıyla değil, siyasete adım attığı ilk günden başlamış bir ilişkiydi.

Yani başından beri bir yol arkadaşlığıydı.

Yeni Şafak bu yol arkadaşlığını Gezi olayları sürecinde çok farklı bir şekilde değerlendirebilirdi.

İktidara yakın olmanın verdiği özgüvenle ‘öteki’ denen kesimlerle iktidar arasında bir köprü olabilir, birbirlerini anlamalarını sağlayacak bir işlev üstlenebilirdi.

Bu işi en iyi yapacak yayın organı bana göre kesinlikle Yeni Şafak’tı.

28 Şubat döneminde yaptığı gibi farklı kesimlerden gazetecilere sayfalarını açarak, bu dönemde oluşan keskin kamplaşmanın önüne geçebilirdi.

Mesela Akşam gazetesinde iktidara yakın arkadaşların yönetime geçtikten sonra işine son verilen yazarlara kapısını açabilirdi.

Bu tutumuyla hem iktidarın etrafında oluşan ‘medyaya baskı kuruyor’ suçlamalarını hafifletir hem de Yeni Şafak’ı Türkiye’nin en önemli, en işlevsel gazetesi haline getirebilirdi.

İşine son verilen yazarlara kapısını açarak Tayyip Erdoğan’ın yaptığı medya eleştirilerinin bir ‘emir’ değil, kişisel bir eleştiri olarak kalmasını sağlayabilirdi.

Kısacası bugün özellikle Gezi sürecinden sonra oluşan kutuplaşmada her iki tarafın da birbirini anlama işlevini rahatlıkla sürdürebilirdi.

Bu dediğimi, gazetenin birçok yazarının başardığını düşünüyorum.

Mesela Ali Bayramoğlu, Süleyman Gündüz, Süleyman Seyfi Öğün, İbrahim Tenekeci, Gökhan Özcan, Murat Aksoy.

Ve belki de adını unuttuğum daha bir çoğu..

Bu yazarlar hem hükumetle pozitif bir ilişki kurmayı başardı hem de Gezi süreciyle beraber ortaya çıkan rahatsızlıkları anlayan, algılayan bir tutum gösterdiler.

Yazılarının, Gezi sürecinde diğer birçok gazetedeki yazılardan daha fazla ilgi gördüğünü hepimiz yakından gözlemledik.

Bu yazarların, iktidarın meseleyi birazcık da olsa anlamasına katkı sağladığı kanaatindeyim.

Demek istediğim, gazete, kendi yazarlarıyla uyumlu bir yayın politikası benimsemiş olsaydı çok farklı bir durum ortaya çıkabilirdi.

Bundan hem gazete olağanüstü bir kazanç elde ederdi, hem medyada ciddi bir rahatlama sağlanırdı, hem de Türkiye’deki oluşan kamplaşmanın önüne geçilirdi.

Yeni Şafak, medyaya ve giderek Türkiye’ye nefes aldırabilirdi.

Fakat bunu yapmadı veyahut yapamadı.

Ayrıca, röportajlarla, farklı profillerdeki yazarlarla, ılımlı manşetlerle… hepimizin ihtiyaç duyduğu bir denge kurabilirdi.

Türkiye’yi saran psikolojik ve fiilî çatışmaları ortadan kaldırabilir, hepimiz için umut kaynağı olabilirdi.

Eminim ki bu sayede itibarını büsbütün pekiştirir ve ciddi oranda tiraj da alırdı.

Yazık… Çok yazık oldu.

İbrahim Karagül benim çok eski arkadaşım. Niyetinin de amacının da iyi olduğunu biliyordum.

Bu niyetle Hasan Cemal’in işine son verildiğinde “Hükümet baskısı sonucunda gönderildi” söylentilerini dikkate almadan Hasan Cemal’e yazarlık teklifinde bulunarak gazetesinin kapılarını ona açtı.

Ne olduysa gazetede yapılmak istenen bu iş Gezi sürecinde oluşan o keskin havayla beraber sekteye uğradı.

Sanırım şartlar, gazetenin farklı unsurları, oluşan keskin hava İbrahim Karagül’ün bu niyetini gerçekleştirmesinin önüne geçti.

Belki de, Ortadoğu ve Arap dünyasında yaşanan korkunç olaylar; bölgeyi çok iyi tanıyan bir uzman olan Karagül’ün görüşünü bulanıklaştırdı.

Belki de, bizim çok net olarak gördüğümüzü, Karagül tam da kendi müktesebatı nedeniyle göremedi.

Belki, henüz yeni sayılabilecek bir yayın yönetmeni olduğu için, dengeleri kontrol edemedi.

Yeni Şafak’ın Akit gazetesine benzemesinin ne kendisine ne iktidara ne de Türkiye’ye bir faydası olmaz. Twitter.com/acikcenk 

Bu yazıya Facebook'ta yorum yapmak için tıklayın