Adalet Bakanlığı’nın Yargı Reformu kapsamında hazırladığı 38 maddelik ilk paketin taslak metni MHP ve CHP ile paylaşıldı.
Paket yargıyı hızlandıran düzenlemeler ve infaz kanununda değişiklikler gibi çeşitli "reformlar" içeriyor.
Eminim çok faydalı bir reform paketidir kimsenin bu konuda iştiyakini kırmak istemem. Fakat özellikle dikkatimi çeken 2 nokta oldu.
İlki haber verme ve ifade özgürlüğüyle ilgili madde.
"İfade özgürlüğünü genişletecek" diye sunulan düzenlemeye göre "Haber verme sınırlarını aşmayan veya eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmayacak"mış.
Nasıl yani?
Ee siz buna reform demişsiniz ama bu baya ifade özgürlüğünü yeniden keşfetmek gibi. Bıraksan Magna Carta'ya kadar yolu var.
Yahu haber ve eleştiri ölçülerini aşmayan düşünceler suç muydu ki böyle bir düzenlemeye ihtiyaç duyuldu? Aman ben de! Hangi ülkede yaşıyorsam?
Demek istediğim zaten ifade ve basın özgürlüğü Anayasa'nın 28. maddesiyle zaten güvence altındaydı. Yani bunun yapılmışı vardı tekrar niye zahmet ettiler acaba?
Özetle bu düzenlemeyle ifade özgürlüğünün kapsamı genişletilmiyor, zaten Anayasa'da var olan bir özgürlüğün tekrar altı çizilmiş oluyor.
Belki de yargı mensupları altını çizince anlıyorlardır. Kim bilir?
Bir diğeri de hakkında iddianame ve soruşturma olmayan KHK'lılara pasaportlarının geri verilmesi meselesi.
Mahkemelerin "suçsuzdur" dediği binlerce insan çoluğuyla çocuğuyla bir işsizlik ve sefaletin ortasına atılıp öylece bırakıldı. Bu insanlar senelerdir ne ülkelerinde iş bulabildi ne de yurt dışına gitmelerine izin verildi.
Hem KHK'lı damgası yediler hem de 3 kuruşa muhtaç hale getirildiler. Şimdi bu yargı reformuyla binlerce KHK'lıya "umut" vadediliyor.
Aman ne büyük lütuf!
Hukukçu değilim, işin teknik kısmından falan anlamam. Ama sadece bu iki maddeye ve sunuluşuna baktığımda düşündüğüm tek bir şey var:
Galiba iktidar, millete önce eşeğini kaybettirip sonra da buldurup sevindiren bir aygıt. Tabi eşeği bir ayağı kırık, kulağı kesik, gözü görmeyen bir halde bulsan da seviniyorsun haliyle.
Ya hiç bulamasaydın değil mi?
KÖTÜLÜK KANSERİNİ NASIL YENECEĞİZ?
Hiç tanışmadığınız ama mücadelesine tanıklık ettiğiniz bir insanın ölümüyle sarsılabilirsiniz hayatta.
Neslican Tay birçoğumuza bu duyguyu yaşattı.
Sosyal medyanın sanallığı sahtelikler üzerine kurulmuş bir evrenden ibaret değil, bunu gösterdi hepimize. Yani en azından kimi zaman.
Onun kanserle olan mücadelesi çoğumuzu etkilerken, ölümünün ardından bir takım insanların içlerindeki kötülük tümörünü sosyal medyaya boca ettiğini gördük. Kılık kıyafetine laf edenlerden tutun da kurduğu cümlelere kadar ayrıştırıcı, kötü niyetli ve ahlaksızca yorumlar yapıldı.
İnsan kanserle yaşayabilir, mücadele edebilir, yenebilir, yenilebilir... Ama ruhunu kötülük sarmış bu insanlar için tek bir ihtimal var: Hep yenilmek...
GEREKSİZ TELAŞLAR
Nevzat Tarhan'ın Neslican'la ilgili tweeti büyük tepkilere neden olunca kendisini sevenler hemen arkasını toplama telaşına düştüler. Hoca açısından sevindirici olsa gerek.
Bu durum bana Erdoğan ne zaman tepki çeken bir açıklama yapsa arkasından AK Partili kimi yetkililerin "aslından öyle demedi, böyle demek istedi" minvalinde izahatta bulunmalarını hatırlattı.
Tüm bu çabalardan sonra da Erdoğan, ya "yooo aynen öyle demek istedim" tarzında bir açıklama yapar ya da el yükseltir; arkasını toparlamaya çalışan kurmaylarını hep boşa düşürürdü. Son yıllarda bu tür vakalar pek yaşamıyoruz. Galiba "ters köşe olmaktansa hiç konuşmayalım daha iyi" diye düşünüyor AK Partililer.
Neyse asıl bahse dönecek olursak; Türkiye'nin en ünlü psikiyatristlerinden, üstelik iletişim konusuna da hakim bir insanın attığı bir tweet üzerine "öyle demek istemedi de böyle demek istedi" açıklamalarına girilmesi başta o insana saygısızlık.
Kendisini gayet net ifade edebilecek, yanlış anlaşıldığını fark edebilecek ve bunu da düzeltebilecek potansiyelde bir insan Nevzat Tarhan.
Nitekim öyle de yaptı.
Erdoğan gibi ters köşe yapmadı ama meramını gayet açık bir şekilde anlattı. O sözünü söyledikten sonra dileyen dilediği yorumu yapmakta özgür.
Nedir bu ön alma hastalığı? Nevzat Hoca bir ara bunun da psikiyatrik alt metnini bir açıklasa fena olmaz.
BAHÇELİ NEDEN HASTANEYE YATTI?
MHP lideri Bahçeli'nin hastaneye yattığı bilgisi bir anda her yerden akmaya başladı.
Kalp krizinden, beyin kanamasına neler neler yazıldı.
İşin aslını biraz araştırmaya kalkınca "rutin kontrol" açıklaması geldi.
"İyi bari" deyip rahat bir nefes alacakken ortaya enteresan bir tablo çıktı.
MHP açıklamasında "rutin kontrol" derken, Semih Yalçın "mide bulantısı" dedi. Başka bir kaynaksa "üst solunum yolu enfeksiyonu" diyordu.
Hadi sosyal medyada bilgi kirliliği var da MHP'li kaynakların da böyle hassas bir konuda bir türlü mutabakata varamamaları en çok habercilerin işini zorlaştırdı.
Ne diyorduk; Doğru iletişim mühim...