ADNAN BERK OKAN
Mutlu Tönbekici "nasıl yazar" bilemem ama sık
sık köşesini kişisel hırsları ve nefreti için kullandığını
düşünüyorum.
Oysa kalemi kıvrak...
Belli ki zeki de biri...
Demem o ki birileriyle uğraşmadan da kendisini okutabilecek
yetenekte bir Hanımefendi...
Gelin görün ki Pazar
günkü Vatan'da "Lâfın yoksa
mağdur ol" başlığı altında yayımlanan
makalesi Tönbekici'nin "popüler
olmak istiyorsan birilerine geçir" ilkesizliğinden
kaynaklanıyor gibiydi...
Adlarını verme cesaretini gösteremeden Ayşenur
Arslan, Akif
Beki ve Can Ataklı'ya fena
takmış kafayı...
Atalarımızın "biliyorsan konuş ibret alsınlar
bilmiyorsan sus adam sansınlar" dediğini unutmuş
olmalı ki lâf çakan biri karşısında susma erdemi göstermeyi
bile "mağdur olma stratejisi" olarak
algılamış...
Meselâ Ayşenur Arslan'ın düşüncelerini
aşağılamış...
Amman ha!..
Bendeniz de Ayşenur Arslan'ın siyasi
fikirlerinin hiçbirine katılmam...
Televizyonculuğunun
da ideolojik olduğuna inanırım...
Ama...
İdeolojisini programına yansıtan tek
televizyoncu Ayşenur Arslan değil
ki...
Daha doğrusu ideolojisini programına yansıtmayan, konukları
istediği gibi cevap vermediğinde dünyayı başlarına yıkmayan
moderatör var da ben mi görmüyorum...
Mutlu Tönbekici Ayşenur Arslan'ın siyasi
görüşlerini beğenmeyebilir, ideolojisinden de nefret edebilir
hatta...
Ama bu ona, işini yapan ve patronajı tarafından da tutulan bir
meslektaşını aşağılama hakkı vermez...
Ayşenur Arslan ve benzeri birçok
moderatörün;
“Ay şekerim bu geri kafalı Müslümanlar hepimizi kapatacak,
İran olacağız” muhabbeti yaptığını hepimiz
görüyoruz...
İyi ama diğer yanda da "Ay mirim bu Laikçi kâfirler
sonunda dinimizi yok edecek, başıörtülü kadınları sokağa bile
çıkarmayacaklar" geyiği yapanlar olduğunu da
unutmamalı...
Birinciler ikincileri doğuruyor olsa da
ikinciler "birinciler yüzünden öyle
diktatörleşiyorlar" dense de değişen bir şey
yok...
Mutlu Tönbekici'nin bir tarafa karşı çıkarken
öteki tarafın olmadığını da ispat etmesi gerekmez mi?..
Mutlu Hanım Ayşenur Arslan'la da bırakmıyor bu aşağılama
işini...
Olgun bir durulukla programın ikinci tartışmacısı
olan Akif Beki'yi de bir güzel
benzetiyor...
Her programda "bir
saldırgan" bir "akil
taraf" olduğunu unutarak yapıyor bunu hem de...
İki tarafın da saldırgan olduğu programların ise harcıalem
kanallarda kendine yer bulduğunu bilmiyormuş gibi...
Neyse...
Sonunda gördüm ki Mutlu kardeş meğer
benzer programlardan birini kapmak istiyor...
Derdi kanallardan birinden para kazanamamak...
O nedenle olsa gerek yazısını Nasrettin
Hoca'nın ünlü öykülerinden biri ile bitirirken bu defa da
uzun süredir "zorunlu izin" yaptırılan
gazeteden arkadaşı (olması gerekir) Can
Ataklı'ya sıçrıyor...
Bakın nasıl...
Hoca yemek yerken her yudumdan sonra “oh öldüm” “oh öldüm”
diyormuş.
Karşısında oturan da dayanamamış “biraz da biz ölelim hoca!”
demiş.
Bir de yazdırılmayan ama kovulmadığı için maaşını tıkır tıkır alan
yazarlar var...
“Susma” maaşı! “Satın alınma” maaşı! “Mağdurum” maaşı..
Ne güzel değil mi?... Maaşlı mağdurluk. Böyle bir kadro da var
artık Türk medyasında.
Hakikaten harika günlerdeyiz...
Mutlu kardeş;
Söyleyelim patronaja Can'ı iyice
kovsunlar ondan artan maaşı da sana
versinler;
bu arada Ayşenur
Arslan veya Akif Beki'den
birini de işten atıp yerine seni alsınlar...
Ya da onları yerinde tutup seni o programa eklemlesinler...
Amma da kıyak olur hani...