Can Ataklı'ya basit bir soru sordum, sorduğum soruya karşılık bol bol hakaret işittim.
"Cahil" dedi...
"Aptal" dedi...
"Görgüsüz" dedi...
Ben 1 milyon dolarlık rüşvet pazarlığını kiminle yaptığını sordukça, cevap vermek yerine kâh kıvırıyor kâh hakaret ediyor. Peki bu hakaretleri 1 milyon dolarlık rüşvet pazarlığının peşini bırakacağım anlamına gelir mi?
Tabii ki hayır!
"Batmışsın battığın kadar, sus aptal olma" diyor bana. Ben ne yaptım, para tura işlerine mi girdim? Akçeli işlere mi girdim? Haksız bir kazanç mı edindim? Haram para ile servetime servet mi kattım? Rüşvet pazarlığı mı yaptım? Ne yaptım ben? Gazetecilik mesafemi korumadığımı kabul ettim, yapmamam gereken bir ilişki içinde olduğumu söyledim.
Son videosunda kendisine iftira attığımı söylüyor. Yahu kardeşim ben bir yerden uydurmuyorum ki, sen kendi ağzınla 1 milyon dolarlık rüşvet pazarlığı yaptığını itiraf ediyorsun.. Sonra da, yaptığın pazarlığın Cem Uzan tarafından kabul görmediğini belirtiyorsun.
Rüşvet pazarlığı yaptığını nerede söylüyorsun hatırladın mı?
Nerede ve kime itirafta bulunduğunu bildiği için, zırt pırt "Eeee bunu ben söyledim" diyor. Yani beni hem yalanlıyor hem de böyle bir pazarlığın içinde olduğunu ikrar ediyor.
İşte haberin linki...
Tele1'de ikrar ettiğini, Beylerbeyi'ne geldiğinde inkâr ediyor.
Yaptığı rüşvet pazarlığını hafifletmek için, "Bir mektup götürecektim, Başbakan'a çok yakın bir isim 'Bu işin bir masrafı olacak' dedi" diyor. Ne demiş peki? "Olur mu öyle şey" demiş!
Yalancının!
Yahu adam kendi kendini yalanlıyor. Dün söylediklerini bugün inkâr ediyor. Bal gibi de rüşvet pazarlığı yapmış, şimdi "Başım belaya girmesin" diye kıvırıyor.
Şimdi hep birlikte Can Ataklı'nın, 2010 yılında muhabir arkadaşımıza Zeynep Kurtbay'a verdiği röportajı bir kez hatırlayalım...
- Kitap da yazmadınız.
- Yazmadım. Ama çok not tuttum. Uzan döneminin notlarını tuttum. Sonra onları imha ettim.
- Gerçekten kaydı da yok şu anda öyle mi?
- Kaydı var ama nerede olduğunu ben bile bilmiyorum. Ergenekon mergenekon sersemin biri gelir; ‘dur bakalım ordan bir darbe çıkarırız’ der. 2 yıllık anı var, günlük. Her gün 5-10 sayfa. Detay var. Bir arkadaşıma teslim ettim; dedim ki ‘Birine ver bana da söyleme’. Yani adama bir şey olsa ben bilmiyorum. Arkadaşıma bir şey olsa o adam benim kim olduğumu bilmiyor.
- Yani bir kara kutu var ortada.
- Kara kutu değil de Tayyip Erdoğan adına kimin rüşvet istediği var. Yüz yüze söylüyor açık açık.
Kim?
Yüz yüze görüştüğün kişiyi bildiğine göre, niye açıklamadın? Bu pazarlığın içinde değildin madem, CD'ye almak yerine niçin yargıya başvurmadın?
Bitmiyor!
Dahası var!
- Siz o dönem Başbakan Erdoğan’la da görüştünüz; Cem Uzan için arabuluculuk yaptınız değil mi?
- Tabii 3 kere.
Üç kere Başbakan'la görüşme imkânı bulan Can Ataklı, çok da samimi geçen o görüşmelerde Tayyip Erdoğan'a "Senin adına benden rüşvet istediler" dedi mi demedi mi? Demediyse, niye demedi? Namuslu bir gazeteci, Erdoğan'ın adını kullanarak kendisinden rüşvet isteyen o kişiyi ifşa etmez mi?
Hepsi bu mu?
Tabii ki hayır.
-Peki sonra bakanlarla, Unakıtan’la da görüştünüz değil mi? Başbakan ‘’Bir şey yapmam’’ dediyse o görüşmelerinizin nedeni neydi?
-Ha sonra şöyle ‘’Ben Can Bey’i kıramadım bakın ama hiçbir şey yapmayın’’dı; taktik oydu bence. Sonrasında da beni Erdoğan’a ulaştırmak için aileden kişiler oldu, rüşvet isteyen.
- Başbakan'a yakın bir aile üyelerinin rüşvet istediğini mi söylüyorsunuz?
- Evet aileden diyorum; ailenin yakını uzağı olmaz. Kimlerin devreye girdiği var işte O CD’de.
Zeynep Kurtbay'ın can alıcı sorusu geliyor:
- Peki Cem Uzan’a bu rüşvet talebini aktardığınızda ne dedi?
- Bak Uzan benim 1 yıl patronum oldu. 6 yıldır da çok yakın arkadaşım. Ben Uzan’ın o taraflarını gördüm. Hep diyorlardı; ‘rüşvetçi’ falan diye Uzan için. Bak işte bu kadar hayati bir konuda ‘’Vermem kardeşim. Ben haklıyım. Başbakan’a rüşvet vererek görüşmem, çözmesin’’ dedi. Çok basit bir şey oysa; 1 milyon dolar vereceksin iş bitecek.
Cem Uzan kendisine rüşvet teklifini götüren Can Ataklı'ya "Rüyşvet vermem" dediğinde, arkadaş ne diyor:
- Çok basit bir şey oysa; 1 milyon dolar vereceksin iş bitecek.
E hani sen mektup göndermek istemiştin?
E hani "masrafın olacak" diyen adama "Olur mu öyle şey" demiştin?
E hani ben sana iftira atıyordum?
E hani rüşvetin R'si ile ilgin yoktu?
Bu ne peki Can Efendi?
Bak, "Açıklarsam başın belaya girecek" dedin. Üç oldu yazıyorum, risk alıyorum, başıma geleceklere razıyım. Sen beni düşünme, ben her şeyi göze aldığıma göre, şimdi sıra sende.
1- 1 milyon dolarlık rüşvet pazarlığını kiminle yaptın?
2- Başbakan adına senden kim para istedi?
3- Aileden dediğin kişi kimdi?
4- Neden senden rüşvet isteyen kişiyi ifşa etmek yerine CD'ye kaydettin?
Soru çok.
Hele sen bunlara cevap ver...
Diğerlerine de sıra gelecek.
Bu işten kaçamayacaksın, peşini bırakmayacağım çünkü.
Hadi Can'ım, ben söyleyeceğimi söyledim, yazacaklarımı yazdım. Şimdi sıra sende... Ama kıvırma lütfen, hakaret ederek yediğin haltı geçiştirme.
Bekliyorum!