Yazmayı düşündüğüm konudan bir arkadaşıma bahsettiğimde internette dolaşan bir metinden söz etti.
AK Parti’ye oy vermiş gençlerin kaleme aldığı ‘Başbakan Erdoğan’a çağrı’ niteliği taşıyan ‘Genç müminler rahatsız’ başlıklı metin.
Bazı insanlarda gözlemlediğim 'endişe'yi anlatacağım yazıma geçmeden önce bu metnin bir kısmını sizinle paylaşmak istiyorum.
İşte çeşitli haber sitelerinde de haber olmuş internette dolaşıma sokulan o metin:
GENÇ MÜMİNLER RAHATSIZ
Hemen baştan paylaşalım: Genç Müminler olarak dualarımız, Başbakanımızın öncelikle sıhhat ve sağlığı, sonrasında vicdanının sesini dinleyerek Allah sevgisini tekrar bulması ve Allah korkusuna yeniden kavuşması içindir.
Sayın Başbakan’ın özellikle son bir yıldır pek çok davranışı, seçtiği kelimeler, kurduğu cümleler ve kullandığı dil, karşısına almayı seçtiği insanlar, kitleler, önemsemediği sorunlar, ağırlık verdiği konular, bir gönül insanı, bir sevgi ve merhamet insanı olarak tanıdığımız, sevdiğimiz, oy verdiğimiz, yücelttiğimiz, vicdan sahibi Recep Tayyip Erdoğan’ın değiştiği, tevazuunu yitirdiği, merhametsizleştiği, sevgisizleştiği, korkusuzlaştığı intibaını yaratmaktadır. Faydasız bir kibir, sayın Başbakanımızın gözünü kör, kulaklarını sağır etmişçesine kendisini esir almış görünmektedir.
(…)
Resulullah Efendimizin (sav) en yakın arkadaşı ve ilk halife Hz. Ebu Bekir’in şu sözleri ibret vericidir: Eğer güzel yaparsam bana yardımcı olunuz. Eğer yoldan saparsam beni düzeltiniz.”
Başbakanımızın çevresinde aklı selim ve liyakat sahibi insanlar mevcuttur, ancak kendisine ayna tutabilecek, doğruyu söyleyecek kadar dost olduğu kimsesi yoktur. Sayın Başbakanımız, Hz. Ebu Bekir’in gösterdiği tevazuu göstermediğinde, her insan gibi yoldan sapma eğilimine girebildiğinde, kendisini düzeltecek insanlardan, dostlardan mahrumdur.
Oysa sayın Başbakan, sizin pek çok alanda değişmeye, düzelmeye ihtiyacınız var.
Bu ihtiyaç, insanca bir ihtiyaç.
Gücünüz, kuvvetiniz ne kadar sizinse, zaaflarınız ve yanlışlarınız da size ait.
% 60 oyla iktidar da olsanız, ilerde arzuladığınız gibi ve nasipse Başkan da seçilseniz, zaaflarınız da olmaya devam edecek, yanlışlar yapmayı da sürdüreceksiniz. Zaaflarınızla tanışmak ve barışmak içinse, hem vicdanınızın sesine, hem de toplumun farklı kesimlerinde ülkeleri ve milletleri için hayırlı bir gelecek isteyen, samimi, dürüst seslere kulak vermeniz gerekiyor. Kendinizle ve zaaflarınızla barışmanız, kaybettiğiniz tevazuunuzu geri kazanmanıza vesile olacak, Allah sevgisi ve Allah korkusuna sizi tekrar yakınlaştıracak.
Sadece yaptığınız iyi şeyleri söyleyen, sadece size hayranlığını dile getiren, ancak size ayna tutmaktan, sizi eleştirmekten imtina eden, yanlışlarınıza dikkat çekmekten çekinen yakın çevreniz dışından gelen seslere, hatta özellikle o seslere kulak verin, o sesleri dinleyin, o seslere hemen haddini bildirmeye değil, o seslere biraz saygı duymaya öncelik verin.
(…)
Bildiğimiz, vicdan ve tevazu sahibi, sevgi ve merhamet adamına, Allah korkusuyla yeniden tanışmış Recep Tayyip Erdoğan’a kavuşturunuz bizi.
Kibir sizi hasta etti. Kibirden kurtulunuz, sevgiye, korkuya geri dönünüz.
Vicdanınızı tekrar kazandığınızda, hastalığınızdan da kurtulmuş olacaksınız.
***
Şimdi gelelim benim söylemek istediklerime
PKK’nın silah bırakmasına dönük müzakerelerin yaydığı bir umut var toplumda. Kimle konuşsam ‘bu sefer tamam inşallah’ havası hakim.
Fakat ‘barış’ gelecek diye umut beseliyorlar ama aynı zamanda ilginç bir endişe de var.
Üstelik bu endişe sadece AK Parti muhaliflerinde değil. Medyada, mecliste, bürokraside AK Parti’ye gönül vermiş hatta AK Parti yönetiminde görev almış birçok insan benzer endişeyi taşıyor.
Endişe şu: PKK sorununu çözerse iyice kontrolden çıkacağı belli olan Tayyip Erdoğan’ın agresif üslubundan ve onun etrafında toplanan üslupsuz, nezaketsiz, bazı insanların tavırlarından bizi kim kurtaracak?
İnsanlar PKK sorununu çözdükten sonra Tayyip Erdoğan’ın daha fazla, “dediğim dedik” bir ruh haline bürüneceğinden korkuyorlar.
Daha agresif, hoşgörüden uzak, eleştiriye kapalı, tahammülsüz, ötekileştirici bir üsluba bürüneceğinden korkuyorlar.
Başbakanın değersizleştirmesinden şikayetçi olan etrafındaki insanlar bu tutumunu daha da kalıcı hale getireceğinden imtina ediyorlar.
% 50 oyun verdiği şımarıklığın, PKK sorunu çözüldükten sonra daha da artacağından korkuyorlar. Sadece liderin değil, yandaşların da havasından geçilmeyeceği düşünülüyor.
Mesela Ahmet Davutoğlu’nun kibrinin daha da artacağından ve bu kibirle başka ülkelere de ayar vermeye kalkışacağından endişe duyuyorlar.
Medyada ekmeğini Başbakan Erdoğan’dan çıkaran bazı şımarık gazetecilerin daha da azgınlaşacağından, korkuyorlar.
Bürokraside kendinden olmayana tahammül etmeyen bazı ucuz insanların; hoşlarına gitmeyen herkesi daha kolayca ‘ötekileştireceğinden’ korkuyorlar.
Oluşacak bu ‘güç sarhoşluğu’ ile ‘ucuz dindarlığın’ toplumda baskı aracına dönüşeceğinden korkuyorlar.
Kısacası son dönemde belirginlik kazanan ama bu sorunun çözmenin getirdiği özgüvenle daha da kabaracak olan kibrin bütün ülkeyi yakıp kavuracağından korkuyorlar.
Toplumun büyük bir kısmı ne yazık ki Başbakan Erdoğan’dan
gelecek ‘iyiliğe’ gönül ferahlığı ile sevinmek,
heyecan duymak istiyor.
Takınılan bu tutumun, benimsenen üslubun neden olduğu endişeyi
ortadan kaldırmak herkesten önce Başbakan Erdoğan’ın
sorumluluğudur.
Yukarıda bildirilerini yayınlandığım ‘genç müminler’in endişesi, tespitleri ne yazık ki birçok kişinin de paylaştığı gerçeklerdir.
Anladığım kadarıyla gençler Başbakan Erdoğan’la gurur duymak istiyorlar, mahcubiyet duymak değil.
Başbakan Erdoğan bu sese kulak vermeli ve gücünü, asıl bu endişeyi gidererek göstermeli. twitter.com/acikcenk
Bu yazıya Facebook'ta yorum yapmak için tıklayın