Son günlerde sık sık düşünüyorum.
Yaşadığım şu 75 yıllık hayatta tanık olduğum en nifak sokucu, en tehlikeli 5 yalan neydi? Hafızam şöyle 5 maddelik bir çetele tutmuş:
Tarihimizin, sonuçları açısından en tehlikeli yalanıydı. Sonucu, kollektif tarihimize utanç olarak geçen “6-7 Eylül olaylarıydı.’
Mübadeleden kalan, herşeye rağmen Türkiye’yi anavatan seçmiş az sayıda Rum vatandaşımızın evleri, işyerleri yakıldı, Türkiye’yi terketmek zorunda kaldılar.
***
Tarihin en büyük FETÖ yalanları dönemini yaşadık. Bir değil, on değil bin yalan dönemi. Kendi gömdükleri silahları, kendileri ihbar ettiler, sonra gidip kameraların önünde, kendileri kazdılar, kendi elleriyle koydukları için kendi elleriyle koymuş gibi buldular.
Türk ordusunun yüzlerce şerefli subayı hapislere atıldı, Silivri’de yargılandı, müebbetlere mahkum edildi. Bazıları gururuna yediremedi, intihar etti. Şimdi bu vatanın mütevazı halk mezarlıklarında başuçlarında iki Türk bayrağı ile yatıyorlar.
Bu Büyük yalanının mucitleri ise ya hapiste, ya uzak bir ülkede kaçak…
Amaç Gezi’ye atılan insanları karalamaktı. Kutuplaşmış bir toplumda kendisi de vebali de çok büyük bir felakete yol açabilirdi. Bizzat caminin imamı ‘Yok böyle bir şey’ dedi. Eşi kanser, kendisi böbrek yetmezliği tedavisi gören imamı sürdüler. Yalan devam etti. Hala ediyor.
***
Öyle bir yalandı ki, en küçük ayrıntıları bile sanki teamüden hazırlanmıştı. Ürperticiydi. Deri elbiseli, üstü çıplak Gezi göstericileri, çocuk arabasındaki bebeği ile kırmızı ışıkta bekleyen başıörtülü kadına saldırmış, hatta üstüne işemişti. Video görüntüsü var dediler. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük polis araştırması yapıldı. 600 Emniyet ve savcılık çalışanı aylarca bir delil aradı. O semtteki bütün güvenlik kameraları, o gün orada bulunan, telefonu oradan sinyal veren bütün insanların cep telefonları, konuşmaları incelendi. Sorguya çekildi. Tek kanıt bulunamadı. Çünkü hayali ve uydurma bir olaydı apaçık bir iftiraydı. Sırf Gezi’ye katılan insanları karalamak için uydurulmuş bir yalandı.
Sonunda devlet bile yalan olduğunu kabul etti.
Önce, tek parti dönemine girildi. ‘Camileri ahır yaptılar” iftirasıyla başladı. Nifak amacına ulaşamayınca bu defa bir adım ileri gidildi ve günümüze gelindi. ‘Camiler yakıldı’ dendi. Hem de yakın zamanda söylendi. Ne yakılan bir cami vardı, ne de ona yakın bir olay. Allahtan Diyanet İşleri bile yalanladı.
Bunlara başka yalanları da ekleyebilirsiniz.
Mesela…
“Mehmet Ali Birand ve Cengiz Çandar PKK’dan para aldı yalanı…”
Hani şu Andıç olayı
Ne yazık ki benim de kullanıldığım büyük Devlet yalanı…
Hiç çekinmeyin onu da ekleyin…
Zaten kendi ellerimle kendi alnımdaki çeteleye yazdım, ölünceye kadar silmeyeceğim dedim…
Ama yine çekinmeyin başkalarını da ekleyin…
Mesela “Bizden önce buzdolabı yoktu…” cümlesi…
Mesela “Seçme hakkını 25’e biz indirdik cümlesi…
Mesela “Kurtuluş Savaşı’nda tek mermi atılmadı” zırvası…
Mesela şu son 20-30 yılda dinlediğimiz daha nice yalan…
Beyaz yalan mı diyorsunuz, aman beyazı karıştırmayın.
Şimdi TBMM’de sosyal medya kanunu görüşülüyor..
Bazılarımız sokak röportajlarından da şikayetçi. Onları da ekleyin yasaklar listesine diyor.
Bir noktada haklılar.
Şu troller aleminde, isteyen, isteyene, istediğine küfür ettirebiliyor ve yayınlıyor. Al bu mahallenin trolünü, vur öteki mahalleninkine..
Yasaklansın da, bu yasaklama sorunun kökündeki bir meseleyi halledecek, kökündeki asıl kaynağı kurutabileck mi…
(*) Diyorlar ya; sosyal medya ve sokak röportajları, “Halkın arasına nifak sokuyor…”
(*) Diyorlar ya; “Kin ve nefret aşılıyor…”
(*) Diyorlar ya; “Düşmanlık yaratıyorlar…”
(*) Ben de diyorum ki…
Yapın siz de böyle küçük bir, ‘Yakın tarihimizin en büyük yalanları” listesini …
Sonra koyalım bu listeyi önümüze, aramızda konuşalım….
Arkadaş;
(*) Son 50 yılımızda, halk arasına en büyük nifakları kimler sokmuştur; En tehlikeli, en kin ve nefret yaratıcı yalanlar nerede söylenmiştir…
Kimler söylemiştir.
(*) Yukarda saydığımız ‘Tarihin en büyük 5 Türk yalanını’ sokakta vatandaş mı söylemiştir?
Yoksa siyasi partilerin haftalık grup toplantılarında, miting meydanlarında, artık günlük, saatlik, anlık hale gelmiş taraftar televizyon röportajlarında, merkez medyanın, yandaş medyanın, gazetelerin manşetlerinde, televizyonların “Konuşan kafa” programlarında, haber bültenlerinde saatlerce verilen siyasi demeçlerde, açılışlarda, törenlerde halka mı söylenmiştir…
Arkadaş;
(*) Kimdir o siyasilerin karşısına oturup mikrofonu tutanlar…
Sokak röportajcıları mı…
Yoksa ekmeğini bu işten kazanan profesyonel gazeteciler, televizyoncular, konuşan kafalar mı ?
(*) Kimlerdir bu asıl tehlikeli yalanları söyleyen, bu nefreti saçan, bu nifak tohumlarını ekenler…
Evet kimlerdir onlar?
Tek kişilik medyalar, sokak röportajcıları mı, ona konuşan vatandaş mı…
Yoksa…
***
Burada duruyorum…
Piyaniste ateş etmeyin. Ben sadece soruyorum…
Cevabını bulduysanız, sakın ola bana söylemeyin.
İçinizden verin…