Taraftar olmayanların üzerine klavyeleriyle işeyenler...

Taraftar olmayanların üzerine klavyeleriyle işeyenler...

Gazeteci “taraf” olmaz mı?..

Neden olmasın?..

Elbette gazetecinin de tarafı olur…

Yargıcın da tarafı olur…

Savcının da tarafı olur…

Polisin de…

Subayın da…

Astsubayın da…

Hakemin de…

Eğer seçme ve seçilme hakkınız varsa, tabii ki taraf olma hakkınız da vardır…

Hatta…

Bazı meslekler hariç herkesin “Taraftar” olmaya da hakkı var…


Ama…

Yargıç “Taraftar” olamaz…

Savcı “Taraftar” olamaz…

Gazeteci “Taraftar” olamaz…

Polis “Taraftar” olamaz…

Subay – astsubay “Taraftar” olamaz…

İmam, vaiz, müftü…

Hakem “Taraftar” olamaz…

Ve en çok da Diyanet “Taraftar” olamaz…

Ama...

Bu meslek sahiplerinin içinde bırakın "Taraftar" olmayı; "Fanatik/Tetikçi/Amigo" olanların sayıları hızla artıyor...

Belli ki o arkadaşlar kefende cep olmadığına inanmayanlar...

Antik dönem kralları gibi; tetikçilikten, siyasi amigoluktan kazandıkları paraları işte o kefen cebinde götürecekler öbür tarafa...

Bu dünyada bırakacakları ise "Kirli bir İsim" olacak...


Neyse...

Bu meslek gurupları içinde beni en çok ilgilendiren “Gazeteciler”…

Gazetecinin fanatik taraftarlığı, amigoluğu, tetikçiliği beni kahrediyor…

İşin fenası…

Bugün o tür gazeteciler kendi fanatik taraftarlıklarıyla yetinmiyor…

Taraf olan ama "fanatik taraftar" olmayana da kızıyorlar…

Yok hayır…

“İlle de benden olacaksın” demiyorlar…

Keşke öyle deseler…

Bence çok daha “samimi” olur…

Ya ne diyorlar?..

“Taraftarlığını belli et!.. Meydana çık!.. ‘Ben taraftarım’ diye haykır” diye ültimatom veriyorlar…

“Sana ne kardeşim… Ben taraf olacağım ama amigoluk, tetikçilik yapmayacağım” diye cevap verenin üzerine klavyeleriyle işiyorlar…

 

İşte asıl sorun burada…

Gazete yöneticisinin ya da köşe yazarının fanatik taraftarlığında…

Amigoluğunda…

Çünkü sadece “Taraf” insan tetikçilik yapmaz…

Ama…

“Fanatik Taraftar” her boku yer…

İnsan bile öldürür…

Bakın futbolumuza…

Elinde döner bıçağıyla maça giden bir tek “sadece taraflı seyirci” göremezsiniz…

Eline döner bıçağını alıp stada koşan veya sokağa fırlayan mutlaka “fanatik taraftar” bir kişidir…

Günümüzde siyaset gazeteciği fanatik futbol yazarlığıyla aynı “Paralel”de…

At başı birlikte koşuyorlar hedeflerine doğru…

Ve…

O kadar ki…

Bugün bir siyasi görüşten ya da siyasal iktidar veya muhalefetten “Taraf” olmak bile yetmiyor…

Ayrıca bir de “Fanatik Taraftar” olmak gerekiyor…

Siyasal iktidara muhalifseniz, öncelikle Başbakan’ın her sözünü alaya alacak, her dediğine itiraz edeceksiniz…

Sadece Başbakan’ın taraftarı olan yazarlara değil; Başbakan’ın kimi haklı icraatlarına ve söylemlerine “Doğru valla” diyenlere bile çakacaksınız…

Yok eğer Başbakan için “Allah’ın bütün vasıflarını üzerinde taşıdığına iman edenlerden” iseniz...

Ve bu inancınız tamamen "Duygusal" ise (Bu arada sağ elimin işaret parmağıyla baş barmağının birbirleriyle seviştiklerini gözünüzün önüne getirin lütfen)...

Başbakan’ın her dediğinde, söylediğinde, yaptığında bir keramet arayacak; ona muhalefet eden herkesi yerden yere vuracaksınız…

 

Bu yazıyı neden mi yazdım?..

Sabah sabah okuduğum iktidar yanlısı kimi yazarlar yine uçmuşlar da ondan…

Onlara göre tarafsız olmak yetmiyor…

Ne pahasına olursa olsun bu savaşta (Hükümet – Cemaat savaşı) Hükümetten ve Başbakan’dan yana tavır alınmalı…

17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarının Başbakan’ı ve Hükümeti yıkmaya yönelik siyasi amaçlı bir “Yargı Darbesi” olduğu iddia edilmeli…

Bu arada görüntüleri yayımlanan ve hatta sonunda Başbakan’ın bile “Yanlış yaptı” dediği içleri dolar dolu ayakkabı kutuları unutulmalı…

Mahkeme kararıyla yapılan dinlemelerden yayılan kirli ilişkiler duymaz/görmezden gelinmeli…

Yani…

MOBESE’ye takılmış hırsızlık veya kapkaç varsa eğer ortada o görüntülere bakıp da fail/ler eleştirilmemeli…

 

Tabii karşılarında da aynı sorumsuzluk var…

Mutlaka duymuşsunuzdur…

Ya da gözünüzden/kulağınızdan kaçmış olabilir…

Polisler; İçişleri eski Bakanı’nın oğlunun evinde görüntülenen para sayma makinelerini kendilerinin götürdüklerini açıkladılar…

Buna rağmen halen polislerin o açıklamalarından söz etmeyip, olayın iğrençliğini daha da ağırlaştırabilmek için “yolsuzluk ve rüşvetten o kadar çok para kazanıyorlardı ki, evlerinde para sayma makineleri bile bulunduruyorlardı” yalanına sarılıyorlar onlar da…

"Alın birinden vurun öbürüne" diyeceğim ama demiyorum...

Neden mi?..

Bunları kafa kafaya çarparsanız ortalık bataklığa dönüşür de ondan... 

 

Hâsılı…

Benim şu köşelerde günlerdir süren itirazlarım taraf olan meslektaşlarıma veya taraf olan medya yöneticilerine değil…

Ben; “Fanatik Taraftarlara” itiraz ediyorum…

İsyanım siyasi amigolara…

Tetikçilere...

İnandıkları düşüncenin değil; nemalandıkları bir kişi ya da kurumun yanında duranlara…

O kişi veya kurumun bir gün “Beyaz” dediğine ertesi gün “siyah” deyişlerine utanmadan, yüzleri bile kızarmadan destek verenlere…

Alah aşkınıza girin ve iktidar medyasının kalp gözleri körelmiş, cüzdan gözleri açılmış yazarlarını okuyun…

“Dolmabahçe yalanı” (Hani Başbakan’ın yakın arkadaşı belediye başkanklarından birinin gelinie yapılan taciz; üzerine işeme) için özür dileyen bir tek cümle bile göremezsiniz…

Ben işte bu ikiyüzlülüğe ifrit oluyorum…

Bu riyakârlığa…

Bu yalancılığa…