Tamam be abiciğim Patron Mutlu Son istiyor ama...

Tamam be abiciğim Patron Mutlu Son istiyor ama...

Hepimiz aynı gemideyiz…

Ve…

Sürüklendiğimiz sulara “Felâket Denizi” deniyor…

Suların atlına girersek havasızlıktan patlayacak ciğerlerimiz…

Üstünde kalırsak öyle kötü kaptanlar (Siyasetçi, medya, Sivil Toplum Örgütü liderleri)  var ki dümende; kirlilikten, çöpten, şirretlikten ve kibir karbondioksitinden zehirleneceğiz…

“Kibir“ dedim de aklıma geldi…

“Patron Mutlu Son istiyor” gösterime girdi…

Nefis bir film…

Kibirli bir görsel medya egemeniyle; saf ama temiz, beceriksiz ama üretken, sakar ama samimi bir senaryo yazarı arasındaki bir genç kız

Genç kız ya “âşık olduğunu sandığı Kibirli Kas Yığını”nı tercih edecek…

Ya da…


İnşallah olmayacak da…

Barabbas, Kudüs'te yaşadığı rivayet olan bir katil, hırsız, tecavüzcü ve soyguncudur.

Yahudiye Valisi Pontius Pilatus tarafından bir Fısıh Bayramı (Musevilerin mayasız ekmek bayramı) şerefine affedilir…

Ve elbette aynen devam eder hırsızlıkları, soysuzlukları ve zulümleri…

Bir kez daha yakalanır…

Bu defa cezası çarmıha gerilmektir…

Tam da o günlerde İsa, sırtına vurulan çarmıhı ile Golgotha/Kafatası Tepesi’ne; yani kendi ölümüne doğru yürütülmektedir…

Ve…

Bir gelenek gereğince Vali Pilatus, idamlık mahkûmlardan birinin cezasını halkın seçimi doğrultusunda affetmek zorundadır…

Halka; İsa’yı mı yoksa Barabbas’ı mı af ettikleri sorulur…

Halk büyük bir çoğunluğu kendilerine zulüm eden, mallarını çalan, ırzına geçen Barabbas’ın affedilmesini, İsa'nın ise çarmıha gerilmesini ister…

 Bu öykü ya da efsane 2000 yıldır anlatılarak ve belki de bazen abartılarak, kimi zaman da eklemeler yapılarak günümüze kadar gelmiştir…

Yok, hayır…

Asla bu öyküye benzer siyasi kahramanlarımız olmadı…

İnşallah olmayacak da…

Amacım demokrasinin sadece sandıktan ibaret olmadığını anlatmaktı.

Hukukun üstünlüğü ilkesinin milli iradeye kurban edilmemesini hatırlatmaktı.

Cumhurbaşkanı Gül’ün hassasiyet gösterdiği “Kuvvetler Ayrılığı” ilkesinin; demokrasinin vazgeçilmezlerinden biri olduğu gerçeğine dikkat çekmekti.

Dünyanın en kötü, en despot demokrasisinde bile suçluların seçim sandıklarında aklandıkları ya da infaz edildikleri görülmüş değildir.

Önümüzdeki yıl ve ondan sonraki yıllarda yapılacak seçimlerde de zanlıların “suçlu mu?” yoksa “suçsuz” mu olduklarını yargılamayacağız…

İnsanların suçlu mu suçsuz mu olduklarına bağımsız yargı karar verdi bugüne kadar...

Kim ne yaparsa yapsın bundan sonra da yine bağımsız yargı karar verecek... 

Ak Parti büyük bir çoğunlukla kazanırsa, son operasyondan ve ardından gelmesi muhtemel operasyonlardan yargılanacak olanlar nasıl aklanmayacaklarsa…

Aksi olursa…

Yani Ak Parti kaybeder de muhalefet partileri kazanırsa da zanlılar “Suçlu” olarak mahkûm edilmeyeceklerdir…

 

Lütfen sevgili medya…

Lütfen önümüzdeki yıl yapılacak seçimleri “Barabbas mı? İsa mı?”  tercihine dönüştürmeyin…

Saf ama temiz…

Beceriksiz ama üretken…

Sakar ama samimi senaryo yazarını…

Neyse daha fazla tiyo vermeyeyim…

Ama mutlaka izleyin…

 

Ben yine ana konuma geleyim…

Medya, siyaset ve sivil toplum; Türk halkını önümüzdeki seçimlerde çok zor bir tercihle karşı karşıya bırakmak için elinden geleni de gelmeyeni de yapıyor…

Bir tarafta “Demokrasi = Sandık” diyen; hukukun üstünlüğü, demokrasi ve insan hakları gibi değerleri hiç umursamayan despotik bir anlayış…

Diğer yanda; sandığı tamamen dışlayan hatta elit atanmışların yönetiminde bir “bürokrat oligarşisi” özleyenler…

Onların da ne ileri demokrasi umurlarında…

Ne insan hakları…

Ne de hukukun üstünlüğü ilkesi…

 Ve bir de:

Her iki taraftan da çok daha kalabalık nüfusa sahip…

Sessiz…

Edepli…

Demokrasi için seçim sandığını çok önemseyen…

Ama…

Hukukun üstünlüğü ve Kuvvetler Ayrılığı İlkesi’nin de en az seçim sandığı kadar kutsal olduğuna inanan…

Yargının ve yasamanın yürütmeden tam bağımsız olması için gerektiğinde canını feda edecek kadar temiz, munis, iyi ahlâklı on milyonlar var…

 

Peki…

Bu üç taraftan hangi taraf kazanacak ilk seçimleri?..

Bilmem…

Bilemem…

Ama…

Bildiğim ya da temenni ettiğim bir şey var…

Demokrasi kazansın…

Hukukun üstünlüğü İlkesi’ne iman edenler kazansın…

“İnsan hakları” diyenler kazansın…

Bağımsız Yargı’dan vazgeçemeyenler kazansın…

Seçilmişler elbette atanmışlardan üstün olsun…

Hele derin devletten sonra bir de paralel devlet belâsıyla asla uğraşmayalım...

Ama…

Son sözü her zaman “Hukuk” söylesin…

 

Ey güzel insanlar!..

Lütfen artık “seçim sandığı her şeydir” gibi absürt bir sloganın peşinden gitmeyin…

Demokrasinin en büyük düşmanı, Milli İrade’yi tayin ettiği sanılan o “sihirli” slogandır…

Sandık sadece parlamentoyu yani Yasama’yı seçer…

Yürütmenin yasamanın içinden çıkması ve güvenoyuna boyun eğmesi, mevcut sistemin en büyük arızasıdır…

Ama…

O arızayı giderecek usta da asla Ak Parti’nin önerdiği, yargıyı egemenliği altına almış; yargıyı kendine “memur” etmiş bir başkanlık sistemi değildir…

Ya nedir?..

Tabii ki Kuvvetler Ayrılığı İlkesi’nin eksiksiz uygulandığı ABD tipi başkanlık sistemidir…

Ak Parti’nin önerdiği başkanlık sistemi kabul edilirse...

Ki Allah tarafından iyice imkânsızlaştı...

Ondan sonra bütün; hırsızlık, yolsuzluk, kamu malı yağmalamaları, rüşvet alıp vermeler ve soygunların zanlıları yargıda değil; sandıkta hesap verecektir…

Meselâ seçim sandıklarının yanına dizli oy pusulalarında şu “değerler” yazacaktır…

“Falanca bakan veya yakını Suçlu…”

“Falanca bakan veya yakını Suçsuz…”

Sandıktan “suçsuz” çıkarsa beraat etmiş olacak zanlılar…

Ve soyguna kaldıkları yerden devam edecekler…


Peki…

Ya “suçlu” çıkarsa…

Dilim söylemeye varmıyor ama söylemeliyim…

Sandıkta yapılan yargılamalarda tarih boyunca “suçlular/haydutlar/soyguncular” aklandı ve halk onlar tarafından yönetilmeyi tercih etti…

Temiz, namuslu, çalmayan, çırpmayanlar ise “suçlu” ilân edildi…

Neden?..

Çünkü…

Çalmayan çırpmayan, ahlâklı temiz insanın pay olarak dağıtabileceği serveti hiçbir zaman olmadı…

En bilinen örneği Barabbas’tır…

Siz Barabbas’ı bilir misiniz?..

Mutlaka bilenleriniz vardır…

Ben bilmeyenlerinize anlatayım…

Yandaki kutucukta…