Uzun bir yazı olacak onun için önceden uyarayım.
Başlıktaki sorunun cevabını en sonra vereceğim.
Ama önce son 48 saati anlatmalıyım.
Farkında mıyız, son 48 saat içinde demokrasi açısından tam bir “Küresel devrim” yaşadık.
Gözümüzün önünde oldu bu.
Son 20 yıldır Avrupa, Asya ve Latin Amerika’da yükselen “Popülist liderler” dalgası bir gecede büyük bir darbe aldı.
Hayır, dünyanın en azgın popülist liderinin sandıkta devrilmesinden söz etmiyorum.
Bahsettiğim ondan çok daha büyük bir darbe…
Hem de hiç beklemediği yerlerden gelen bir darbe.
Bu gelişme önümüzdeki yıl Türkiye’de yapılacak seçim açısından da son derece önemli.
Gelin Pazar günü Brezilya’ya, seçim sandıklarının kapanmasından üç saat sonrasına gidelim.
Ve saat saat ilerleyelim.
Sadece Brezilya değil, son 20 yılda popülizmden, onun getirdiği adeletsizlik, keyfilik, savaşçılık, kadın düşmanlığı, yolsuzluklardan bıkmış ülkelerin bezgin insanlardı da sonucu bekliyor.
Oyların yüzde 99.8’i sayılmış.
Cezaevinden çıkıp tekrar Cumhurbaşkanı adayı olan Lula oyların yüzde 50.9’unu almış.
İktidardaki popülist lider Bolsonaro ise yüzde 49.1…
Arada sadece yüzde 1.8 fark var.
Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan güçlü popülist liderin “Adamları”, “Kamyoncuları”, “Eli haşetlileri (Palalı)” daha o dakikalarda sokağa inmiş ve eyaletlerin çoğunda yolları kesmeye başlamışlar.
Yani, başkanlarının da aynı Trump gibi yapıp, ağzından iki kelime çıkmasını bekliyorlar:
“Bu sonuçları kabul etmiyorum…”
Maalesef bütün popülist rejimlerde her seçimden sonra muhaliflerin en büyük korkusu…
İşte gecenin en kritik anı…
Seçimi kazanan Lula, ilk balkon konuşmasını yapmış.
“Sadece bana oy verenlerin değil, bütün Brezilya halkının başkanı olacağım” demiş.
Gözler, Cumhurbaşkanlığı sarayını, geçmişte “Lula’nın büyücü eşinin şeytan ve iblisin emrine verdiği Saray’ı, kurtarılıp, yeniden meleklerin eline emanet ettiğini” bütün seçim kampanyasında durmadan tekrar eden dindar Bolsonaro’da…
Gece Başkan Babanın Melekler Sarayı'ndan gelen açıklama
Uzunca bir sessizlik…
Sonra Melekler Sarayı’dan tek cümlelik bir ses geliyor:
“Başkan baba uykuya çekildi…”
Ondan bir Trump direnişi bekleyen holigan taraftarları, ellerinde palalarıyla hala sokaktalar…
Popülist lider ise uykuda…
Taraftarı sokakta nöbet bekliyor.
Peki dünya ne yapıyor?
Başkan baba Melekler Sarayı’nda, kafasındaki iblislerle uyurken, Lula’la ilk kutlama bir aktörden geliyor.
Leonardo di Caprio seçim başarısından dolayı yeni başkanı ilk kutlayan kişilerden biri oluyor.
Normal…
Çünkü Caprio yıllardır yağmur ormanlarının kurtulması, küresel ısınma ve iklim değişikliklerine karşı tedbir alınması için mücadele veren bir sanatçı.
Ancak o artık yalnız değildi.
Popülist lider karar uykusuna devam ederken Dünyanın öteki tarafında gün doğmuş durumda.
Pazartesi öğle saatlerine kadar Avrupa’nın önde gelen bütün liderleri popülist liderin uykudan kalkmasını beklemeden, Lula’yı kutlamıştı
Fransa, İngiltere, İspanya, Portekiz, Avrupa Komisyonu, en yetkili ağızlarından Lula’yı başkan olarak tanımışlardı.
Savaştaki Ukrayna’nın Cumhurbaşkanı da ilk kutlayanlar arasındaydı.
Buraya kadar bir sürpriz yok.
Ancak gözler dünya haritasının bir başka tarafındaydı.
Bolsonaro gibi popülist liderler tarafından yönetilen ülkelerin liderleri ne diyecekti?
Mesela Rusya Devlet Başkanı Putin…
Mesela Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan…
Hindistan Başbakanı Modi…
İşte asıl sürpriz bu üçlüden geldi.
İlk kutlama sabahın erken saatlerinde Hindistan Cumhurbaşkanı Modi’den geldi.
Modi seçimi kaybeden Bolsonaro’nun karbon kopyası gibi bir popülist.
Bolsonaro ile arası çok iyi.
Güneş Batı’ya doğru gittikçe, popülist dünya haritasından bir başka sürpriz daha geliyor.
Türkiye’den…
ABD seçimlerinde Biden’ı kutlamak için hiç de acele etmeyen Erdoğan, Bolsonaro daha uykudan kalkmadan önce Lula’yı, hem de telefonla arayıp kutluyor.
Oysa Bolsonaro son zamanlarda Latin Amerika’da, Venezuela’nın “Kuruluş” dizisi ve Abdülhamid hayranı Cumhurbaşkanından sonra en iyi ilişkileri olan Başkan.
Türkiye’den gelen mesaj sadece Erdoğan’ın kutlama telefonu değildi.
Aynı anda devletin resmi ajansı Anadolu Ajansı, İngilizce bülteninde Lula’yı ilk kutlayan liderlerin listesini yayınlamış ve Türkiye’nin kutlayan ilk ülkeler arasında olduğunu küresel hafızanın kayıtlarına da geçirmişti.
AA haberinin bir ilginç yanı ise Lula’lı kutlamayan üç liderin isimlerinin özellikle verilmesiydi.
İlginçtir, onların üçü de yeni Popülist Avrupa haritasının üyesiydi.
Ona da birazdan geleceğim.
Üçüncü ve belki de en büyük sürpriz ise Rusya Devlet Başkanı Putin’den geliyor.
Hem de “Yürekten kutlama” ifadesiyle…
Oysa Bolsonaro, Rusya-Ukrayna Savaşı’nda Batı’ya katılmayıp, nötr kalan ülkelerden biriydi.
Nötr kalmanın resmen Putin’i desteklemek anlamına geldiğini herkes biliyordu.
Ancak, dünya demokrasi haritasında, “Melekler Sarayı’ndaki uyuyan güzelin” uykudan kalkmasını bekleyen üç lider vardı.
Üstelik bu uykucular, demokrasinin beşiği olan Avrupa’da kümelenmişti.
(*) İtalya’nın Mussolini hayranı yeni Başbakanı Giorgia Meloni, (*) Polonya’nın popülist başbakanı Mateusz Morawiecki…
(*) Ve tabii ki Macaristan’ın demokrasi, özgürlük, insan hakları tanımaz popülist başbakanı Victor Orban…
İşte o üçünden hiç ses yoktu.
Sanki Bolsonaro’nun uykudan kalkmasını bekleyen bir halleri vardı.
Dünya demokrasisi, sandığa saygı konusundaki en büyük tehiri demokrasinin beşiği Avrupa’da görmüştü.
Bu Lula kutlama haritasından nasıl bir sonuç çıkarılabilir?
(*) BİR: Bizim açımızdan en önemli sonucu şu:
Ülkemizin Cumhurbaşkanının, Trump olayındaki gibi gecikmeyip Lula’lı ilk kutlayanlar arasında yer alması, önümüzdeki seçimlerle ilgili tartışmaya son verecek güzel bir işaret sayılabilir mi…
Yani, İstanbul seçimindeki gibi yapmayıp, sonuca saygılı olmak ve barışçı bir devir teslim yapmak…
Umarım öyledir.
(*) İKİ: Anadolu Ajansı’nın, Avrupa’da kutlamaya katılmayan üç liderin adını özellikle veren bir haber yayınlaması şu anlama gelebilir mi?
Erdoğan “Meşruiyet” konusunda kendini AB üyesi olan bu ülke liderlerden farklılaştırarak ‘Bakın ben sizin tam üyelerinizden daha meşruiyetçiyim” mesajı verdi.
Kabul ediyorum, çok fazla komplo teorisi kokan bir yorum ama iflah olmaz iyimser yanım buna da inanmak istiyor.
Yirmibirinci Yüzyılın hepimiz için en büyük düşkırıklığı ile başladı. Önceleri bir halk hareketi gibi başlayan popülist yönetimler ve liderleri giderek otoriterliğe, hatta diktatörlüğe yöneldiler.
“Seçimle gelen diktatör seçimle gitmez” inancı yerleşiyordu.
Ama Latin Amerika’nın en büyük 7 ülkesinden 6’sında popülist liderler seçimleri kaybetti.
Bu da demokrat dünyada “Acaba popülizm dalgası sona mı eriyor” sorusuna yol açtı.
Bence bu da erken bir soru…
Ama ben de o soruyu soracak kadar iyimser olmak istiyorum.
Melekler Sarayı'nın uyuyan güzeli uyandığında önünde iki seçenek vardı
Bolsonaro, “Şeytanlardan” kurtardığı Sarayı’nda melek uykusundan uyandığında karşısında iki seçenek vardı.
Ya Sarayı, bu defa gerçek iblislerin emrine verecek ve seçim sonuçlarını reddecekti…
Veya kabullenecekti.
Orta yol buldu.
Önce önüne gelen kutlama raporunu okudu.
Ve akşama doğru beklenen açıklamasını yaptı.
“Sonuçları kabul ediyorum…”
Kazanan rakibini kutlamadı, ama ‘Melekler Sarayı’nın’ Genel Sekreteri şu açıklamayı yaptı:
“Devir teslim işlemi başlayacaktır…”
Seçimle gelen diktatör seçimle gidebilir umudunun ilk işareti mi…
Bilmiyorum ama şurası kesin.
Dünyanın makul kamuoyu, Trump’a yaptıramadığını Bolsonaro’ya yaptırmayı başarmıştı.
Üstelik bu defa dünyanın en güçlü üç popülist liderini de yanına almıştı.
Bu da az buz bir şey değildi.
Ve iki küçük ayrıntı.
Fransa’nın son seçimde yükselen solcu lideri Malenchon, Lula’nın zaferini, Paris’te onunla birlikte çektirdiği bir fotoğrafı sosyal medya hesabından yayınlayarak kutladı.
Dünyada bir çok tanınmış insan bunu yaptı.
Türkiye’nin en büyük bankalarından biri olan Akbank’ın Yönetim Kurulu Başkanı Suzan Sabancı da dün, Lula’yla Londra’da birlikte çekilmiş bir fotoğrafını Instagram sayfasına koydu.
Leonardo di Caprio, Malenchon, Sabancı ve bütün bunlar, dünyanın sanat, siyaset, kültür ve ekonomi çevrelerin de “Seçim meşruiyetçiliğine” bakışı açısından güzel birer işaret sayılır mı…
İflah olmaz iyimser biri olarak en temkinli cevabım şu:
Umarım öyledir…