Soner Yalçın neden yemek yazarı oldu?

Soner Yalçın neden yemek yazarı oldu?

Birkaç gün önce. Soner Yalçın'ın köşesinde "Bir gazeteci portresi" başlığını görünce dikkat kesildim.

Soner Yalçın bu. Bir portre yazmışsa pür dikkat okumak gerekir. Ne kadar bilirsen bil, mutlaka yeni şeyler öğrenirsin.

Yazıda işini iyi yapan bir gazeteciyi anlatıyordu. Serdar Akinan'ı.

Yazdıkları bilmediğim şeyler değildi, yeniden hatırladım sadece.

Ve. Yeni bir şey de öğrendim: Araştırmacı gazeteciliğin en önemli isimlerinden Serdar Akinan restoran açmıştı!

Kısa bir şaşkınlık geçirdim.

Serdar'la son konuşmamızın üzerinden üç yıldan fazla zaman geçmişti.

Eskiden birlikte iş yaptıkları bir televizyoncunun karaktersizliği hakkında bir soru sormuştum.

"Kendisiyle görüşmüyorum, çıkarları söz konusu olunca yapmayacağı şey yoktur" demişti.

Mesleğine küskün, gidişata uymuş gazetecilerle mesafeliydi.

Soner Yalçın, Serdar'ın restoranı üzerinden neden "gurme" kıvamında bir yazı yazmıştı ki? Kafama takıldı.

Yazısında "harika bir menü", "harika bir konukseverlik", "harika bir manzara", "hepinizi bekliyor" gibi acemi gurme ifadeleri hoşuma gitmedi değil.

Acemi olmasa, mutfaktaki şeften söze girer, ismi zor söylenen yemekleri över, mekâna gelen ünlüleri sıralardı.

Üstüne bir de. O mekânda. Ücret ödemeden eş dost ağırlardı!

Sahi, Soner Yalçın gibi bir araştırmacı gazeteci, başka bir araştırmacı gazeteci üzerinden olsa bile, neden yeme içme yazısı yazsındı ki?

Belki de;

Gerçek gazetecilerin, gazetecilik yapacak gazete/tv bulamıyor olduklarının altını çizmek istemiştir.

Gazetecilerin en bildik özelliklerinden birinin işsiz kalan arkadaşlarını unutmak, vefasızlık olduğunu hatırlatmak istiyor olabilir.

Onca yeme içme yazarının, Serdar'ın mekânını görmezden gelip kıytırık restoranlara övgü dizmeyi seçmelerine gıcık olmuş olabilir.

Önemli gazetecilerimizden birinin restoran işletmek zorunda kalmasını yazarak, mevcut medya düzenini eleştiren bir kinaye yapmak istemiştir.

Yeme içme yazarlığı gibi boş işlere yönelerek, günün birinde işsiz kalmamak için deneme yapıyor olabilir.

Soner Yalçın, mekân yazarlığı yapmaya başlamışsa bize bir şey demek istiyordur.

Ben ne demek istediğini anladım. Siz de anlamışsınızdır.

KENDİ OKURUMA NOT:

Fatih Portakal'lı yazımdan sonra. Çok önemli bir gazetecilik örgütünün, çok bildik bir yöneticisi aradı.

"Neden iktidar medyası hakkında eleştiri yazmayıp, muhalif medyaya takılıyorsun?" dedi.

Yanıtı aslında çok ortada olan bu sorunun, o gazeteciye verdiğim cevabını burada da yazacağım. İlk fırsatta.

MUSTAFA KOÇ'UN ÖLÜMÜ ÜZERİNE NOTLAR

Bir, Koç'un genç yaşta, ani ölümü ülkemizin milyarderlerinde ciddi bir travma yaratmış görünüyor. Ne de olsa çoğu, paranın insanı ölümsüzleştirdiğini, en azından ömrünü uzattığını sanıyordu.

Mustafa Koç'la, ölümün soğuk nefesini enselerinde hissettiler.

İki, başkalarının ölümü en çabuk unutulan şeydir, ölen Mustafa Koç olsa bile. Bu travmayı atlatacaklar.

Üç, İlahiyat Fakültesi Camiinden cenazenin kaldırılmasının bir nedeni olmalıydı. Meğer o fakülte ve camii, Koç'ların özel ilgisi altındaymış.

Dört, İstanbul müftüsünün cami ve fakülteye Koç'ların katkısını anlatması, laikleri dinsiz sananlara soğuk bir duş etkisi yaratmış mıdır?

Beş, tabut başında bekleyen seymenler, Koç ailesindeki vakur duruşun Ankara ile ilgisini ortaya koyuyordu.

Altı, gazetelerdeki vefat ilanları, halkla ilişkiler etkinliğine dönüşmüş durumda. Mustafa Koç'u tanıyan tanımayan herkes, gazete patronlarını zengin etme yarışına girmiş.

Yedi, daha önce kaç kez yazdım hatırlamıyorum, "spor yap" reklamlarından fırsat bulup spor sırasında ölenlerin sayısı üzerine de bir araştırma yapılsın.

Sekiz, "bir kalantor öldü" diye sevinen yoktu, "bir ülke değerini kaybetti" diye üzülenler çoktu. Bu durumun "cumhuriyet sermayesi" fikriyle ve yaşam şekliyle bir ilişkisi olmalı.

Koç ailesinin başı sağ olsun. Her erken ölüm gibi katlanması zor bir acı.

CHP'DE BİR İYİ, BİR KÖTÜ

CHP Parti Meclisi'nde görev dağılımı yapıldı.

Birkaç yazı önce eleştirmiştim, Haluk Koç'un parti sözcülüğünden alınması iyi olmuş.

Kötü olan, yerine Selin Sayek Böke'nin getirilmiş olması. Bence sözcülüğe Özgür Özel gibi biri gelmeliydi, Böke de dikkatini ekonomiye vermeliydi.


"BEYAZ SARAY POLİTİKASI"

Joe Biden İstanbul'a geldi.

İlk gün bildiri imzacıları aydınları kabul etti, "yürüyün kim tutar sizi" dedi.

Aynı gün tutuklu gazeteci yakınlarını kabul etti, "haklısınız" dedi.

İkinci gün, Başbakanla görüştü, "yanınızdayız" dedi.

Aynı gün Cumhurbaşkanıyla buluşup "politikanızı destekliyoruz" dedi.

Birbirine benzemez her tarafı "ABD yanımızda" hissine kaptırıp gitti.

AKLIMDA KALAN

Hareketimizin lideri Kamer Genç'i kaybetmek: 22 Şubat 2008'de. Haberturk.com'da açıkça yazmış, "Kamerist hareketi destekliyorum" demiştim. O güne kadar da hiçbir hareketi, o kadar ciddi desteklememiştim. Onca yapaylık arasında Kamer Genç'in, son derece sahici oluşunu seviyordum. Doğru bildiğini yaparken, "arkamda biri var mı" demeyişini seviyordum. Hele bir cümlesi vardı ki, hiç unutmam: "Kadının saçı erkeğe çekici gelmesin diye örtülüyorsa, bilmiyor musunuz ki kadının en güzel, en çekici yeri gözleridir, dudaklarıdır." "Kamerist Hareket"in liderini kaybettik. Siyasetin rengi soldu, samimiyeti eksildi.. Başımız sağ olsun...