Başlıkta “Halife” ve “Nü”, yani “çıplak” kelimelerinin yan yana gelmesi, doğal olarak dikkatleri çok farklı bir yere çekiyor.
O nedenle yazıya doğru noktadan başlayayım.
Sakıp Sabancı Müzesi’nde olağanüstü bir sergi gezdim.
Adı “Şehzade’nin Sıradışı Dünyası…”
Serginin başlığındaki “Şehzade” kelimesine dikkat edin, çünkü önemini birazdan anlatacağım.
Girişte uzun ve ilgi çekici bir liste
Önce bu sergiye imkân sağlayan Sabancı Vakfı’nı gönülden kutlayayım.
Sonra da küratörlüğünü üstlendiği serginin hazırlanışında en büyük emeği geçen Sakıp Sabancı Müzesi Direktörü Nazan Ölçer’e çok çok teşekkür ederim.
Bize sadece bir şehzadeyi değil, aynı zamanda Osmanlı’nın son dönemine ait çok çarpıcı gerçekleri öyle güzel anlatmış ve sergilemişler ki…
Girişte bu serginin hazırlanışına katkısı olan yüzlerce insanın ismi var. Hepsine de ayrı ayrı teşekkür.
II. Abdülmecid son halife idi.
Saltanata son veren Büyük Millet Meclisi’nde 19 Kasım 1922’de halife olarak seçilmesinden hilafetin kaldırıldığı 3 Mart 1924’e kadar bu unvanı taşıdı.
TRT dizilerinde bize anlatılan hanedan nerede?
Sergi bize şunu açıkça anlatıyor.
Son dönem TRT dizilerinde bize gösterilen hanedan ve sultanlar hiç de doğru anlatmamış.
Daha önce Cumhuriyet rejimi de tam doğru anlatmamıştı.
Neticede Osmanlı hanedanını daha yeni yeni öğreniyoruz diyebilirim.
En azından benim için bu böyle…
Fotoğraf çekmenin serbest olduğu bölümde öğrendiklerim
Sergi iki bölümden oluşuyor.
İlki o dönem ve dönemin sultanları hakkında çok çarpıcı bilgilerin ve fotoğrafların yer aldığı bölüm.
En uzun zamanı orada geçirdim.
O bölümde fotoğraf çekmek serbest olduğu için bol bol da fotoğraf çektim.
Bu bölümde birçok şey öğrendim.
İkinci bölümde karakalem bir Yavuz Sultan Selim
İkinci bölüm ise Halife Abdülmecid’in tabloları ve ondan kalan mektuplar, yazılar ve orijinal belgelerden oluşuyordu.
Bu bölüm insanı çok etkileyen bir dekor ve ışıkla sunulmuştu.
Abdülmecid Efendi, bazı sultanların ve dönemin ünlü yazarlarının portrelerini çizmiş.
Bu arada kendi portreleri de var.
Bu arada Yavuz Sultan Selim’in karakalem bir portresini de yapmış.
Saray duvarına hangi nü tablo asıldı?
Ama adının önünde “Halife” ve “Şehzade” unvanları bulunduğu için bütün dikkatler onun “nü”, yani çıplak tablolarına çekiliyordu.
İki nü tablo dikkatimi çekti.
Biri bir Fransız ressamın çizdiği nü idi.
Bu tablo sonradan Paris’ten alınmış ve sarayın duvarına asılmış.
Öteki ise bizzat Abdülmecid Efendi’nin çizdiği nü tabloydu.
Tabloda neredeyse çırılçıplak kadınlar vardı.
Tabii ki Osmanlı hanedanı hakkında çok da sağlam bilgileri olmayan biz Cumhuriyet çocukları için şaşırtıcı bir şeydi.
Nü manken sorusunun cevabını orada alıyorum
Tablonun karşısına geçip uzun uzun seyrettim.
Adı “Avluda Kadınlar…”
Tabii aklıma gelen ilk soru şuydu:
Son Halife bu nü tabloyu çizerken mankeni kimdi?
Ya da var mıydı?..
Belli ki serginin küratörleri de bunu düşünmüştü ki, hemen yanında en az o tablo kadar büyük ikinci bir tablo vardı.
O tablonun üzerinde, Abdülmecid’in bu tabloyu yaparken kimlerden esinlendiği tek tek yazılmıştı.
Yani Son Halife bu tabloyu yaparken çıplak manken kullanmamış, İtalyan ve Batı sanatındaki çok ünlü bazı nü’lerden esinlenmişti.
Kimler mi?..
Mesela ortadaki çıplak kadın, Boticelli Venüsü’nün birebir kopyasıydı.
Tablodaki öteki çıplaklar da başka bazı tablolardan alınmış veya esinlenilmişti.
Küratörlere teşekkürler, başlıktaki sorunun cevabını zaten sergide vermişler.
Gelelim kritik soruya: Bir halife nü çizer mi?
Tabii geriye şu soru kalıyor.
Halifelik sıfatını da taşıyacak olan bir şehzade nü tablo çizer mi?
Sergide yoktu ama 2013’te bu tablo 1 milyon 600 bin TL’ye satıldığında Murat Bardakçı cevabını vermiş.
Onun cevabını da oradan aktarıyorum:
“Abdülmecid Efendi, tabloyu 1899 senesinde henüz şehzade olduğu, günün birinde taht sırasında yer alma ihtimalinin hiçbir şekilde bulunmadığı, hattâ halifeliğinin hayal bile edilemeyeceği bir dönemde yapmıştı...
1899'da tahtta Sultan Abdülhamid vardı ve Abdülmecid Efendi henüz 31 yaşında idi. O sırada ‘taht sırası’ düşüncesini bir tarafa bırakın, ‘veliahd’ kavramı bile yoktu, Abdülmecid Efendi'nin önünde kendisinden yaş bakımından oldukça büyük şehzadeler bulunuyordu ve Ortaköy'deki Feriye Sarayları'nın bir dairesinde yaşayan, sonra Çamlıca'daki köşküne kapanan Abdülmecid Efendi'nin ismi, tabloyu yaptığı tarihte devlet protokolünün üst sıralarında bile yer almazdı...
Zamanını musîki ile uğraşarak ve resim yaparak geçiren Abdülmecid Efendi ile taht arasında yer alan daha yaşlı şehzadelere sonraki senelerde bir haller oldu, bazıları öldüler, biri intihar etti ve değil Abdülmecid Efendi'nin, o senelerde yine alelade genç bir şehzade olan Vahideddin Efendi'nin bile kaderi değişiverdi! Vahideddin Efendi 1918'de kendisini ‘Sultan Vahideddin’ olarak Osmanlı tahtına oturmuş buldu, amcazadesi olan Abdülmecid Efendi ‘veliahd’ oldu ve dört sene sonra Büyük Millet Meclisi tarafından halifeliğe getirildi...”
Anlayacağınız bu tablonun yapılışı ile onun halife oluşu arasında 23 yıl var.
Saray daveti fotoğrafında cevabını bulduğum ‘akreditasyon’ sorusu
Ama bu yazıyı sergide beni asıl etkileyen bir başka tablo değil, ama bir fotoğrafla kapatacağım.
İkinci bölümde devasa bir fotoğraf var.
Abdülmecid Efendi, dönemin ünlü yazarı Abdülhak Hamid Tarhan’ın yeni kitabının çıkışı dolayısıyla Saray’da bir davet vermiş.
Dönemin ünlü birçok yazar ve sanatçısı çağrılmış.
Sonra davete katılanlar ile birlikte bir fotoğraf çektirmiş.
Kimler yok ki o karede…
O fotoğrafa bakınca şunu anlıyorsunuz:
Saray o dönemde muhalif yazarlara akreditasyon uygulamamış.
Diyorum ya…
Herkese tavsiye edeceğim şahane bir sergi.
Üstelik, ilgi üzerine 2 Temmuz’a kadar uzatılmış.
Ama beklemeyin gidin, derim.