Serdar Turgut, Ak Parti, Kürtler ve Derin Halk…

Serdar Turgut, Ak Parti, Kürtler ve Derin Halk…

Biliyorsunuz, dünyadaki her şeyin en doğrusunu en rahat bir şekilde mizah yazarları yazıp söyler.

Kimisi devlet adamlarının her zaman “ciddi” oluşlarını fırsat bilip “nasıl olsa yazdıklarımı ciddiye almazlar” diye korkusuzca yazar ve adeta döktürür…

Çünkü düşünce ürünü makaleler ve konuşmalarda korkusuzluk zihin açıcıdır…

Kimisi ise mizah penceresinden bakmaya alışık olduğu için olayları herkesten farklı gözle analiz edebilir…

Serdar Turgut (sanırım) ikincilerden…

Ama buna korkusuzluğunu da eklemekte yarar olduğuna inanıyorum…

Bu kadar giriş yeter…

Biraz daha uzatırsam “Serdar Turgut’a övgüler dizisi (1)”ne dönüşecek bir makale çıkabilir ortaya…

 
Selamünaleyküm
 

Efendim;

Bilirsiniz; Yunan mitolojisinde en çok anlatılan doğa olaylarından biri “dönüşüm”dür…

Defne’ye, incir ağacına, yasemine, nergise ve benzeri birçok çiçek ve ağaca dönüşen insanlar vardır Yunan mitolojisinde…

Sosyalizm’in kuramcıları Karl Marks ve Friedrich Engels de felsefelerinin ve kuramlarının temelinde “değişim”e dikkat çekerler…

“Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir” gibi…

Evrim Teorisi de aslında işte bu kurama dayanır…

Maymunun evrimleşerek dönüşmesi sonucu insanın yaratıldığı iddiası değişim kuramına dayanır…

Efendim; hiç kimseye “Evrim Kuramı doğrudur, inanın” dediğim yok…

Bana ne!..

İster inanırsınız ister inanmazsınız…

Ama bilirim ki Yaratılış ya da Evrim; ikisi de temelde kanıtlanamamış kuramlardır…

Allah yaratılışa inanmamızı istediği için inanırız…

Ama…

Darwin de kendi kuramını kanıtlayabilmiş değildir çünkü laboratuar sonucu diyebileceğimiz bir veri yok elimizde…

Çok uzattım biliyorum ama Serdar Turgut öyle önemli ve derinine irdelenmesi gereken şeyler yazıyor ki; “selamünaleyküm” veya “merhaba” deyip de hemen başlamak mümkün değil…

Çünkü Serdar’ın mizahında da diğer tür yazılarında da Türklerin aslına dönüşmekte ve değişmekte nasıl da zorlandıklarını görüyoruz…

Yerleşik düzen olmadığı, atalarının ömrü at üstünde ve göçebe çadırlarında sürekli “değişim” halinde geçtiği halde; 20. ve 21. yüzyılda bir türlü değişemeyen, dönüşemeyen bir toplumda devrimlerin neden oturmadığını, hamasetin niçin halen bir hayat felsefesi olduğunu irdelemeden şu son girilen “Barış Yolu”nun hangi tehlikelerle dolu olduğunu da anlayamayız…

 

Derin Halk

Efendim;

Serdar dünkü Gazete HT’de “Erdoğan başkanlıktan vazgeçebilir” başlığı altında yayımlanan makalesinde çok ama çok önemli bir konuya işaret ediyor.

Yok yok; bence o önemli konu, yazısının başlığındaki “tahmin” değil…

O önemli konu “tespit”…

O tespit ne mi?..

Bu köşede benim de daha önce dikkatleri çekmek amacıyla yazdığım “Derin Halk” konusu…

Neden mi çok ama çok fazla önemli?..

Çünkü Türkiye’de yerleşik ama yanlış bir algı var…

Türkiye’nin aydınları her türlü melâneti “Derin Devlet” adını verdikleri hayali bir devlete yüklüyor ve rahatlıyorlar…

Oysa yıllardır söylemeye, anlatmaya çalıştığım gibi Türkiye’de “Derin Devlet” yok…

Hiç olmadı…

Olamaz da çünkü Türkiye’de normal şartlarda “devlet” yok…

Kendini “devlet” zanneden bir bürokrasi var onların da bir devlette olması gereken güçleri yok…

“Yok” çünkü bir kurumun bir başka kuruma ayak bağı olması o kurumun “güçlü” olduğunun göstergesi değildir…

Öyle zaman gelir ki bir küçücük sivrisinek dev gibi adamı güçsüz düşürebilir…

Bunu sivrisineğin gücüne bağlamak nasıl doğru değilse, bürokrasinin yürütmeye (çoğu zaman) ayak bağı olması da gücünden kaynaklanan bir eylem değildir…

Ama “Derin Halk” çok güçlü…

Nedir gücü?..

Elindeki “Oy”

İşte o oyun sahibi köhnemiş fanatik dinci ve milliyetçi (hatta ırkçı) zihniyet; Türkiye’de yürütmelerin önünde en büyük engel olmuştur, olmaya devam etmektedir…

27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat işte o “Derin Halk”ın bilmeden ama gücünden yararlanılarak yapılmış anti demokrat eylemlerdir…

Çok fazla uzatırsam “kitap” yazmam gerekebilir ama şu kadar söyleyip geçeyim:

Türkiye’de gerçekten “Derin Devlet” olsaydı; derin halk bir bok yiyemezdi…

Çünkü gerçek Derin Devlet; demokrasinin zaaflarını gerçekten önleyen devlettir…

Bizde yıllarca “Derin Devlet” diye tanımlanan ise yasadışı, arsız, yüzsüz, sırtını devlete dayamış ancak gücünü devlette almayan devlete rağmen pis işler yapan hırsızlar, çapulcular, soysuzlardır…

Ne yazık ki aydınlarımız işte o soysuzları yıllardır “Derin Devlet” olarak tanımlıyor…

Ve Serdar işte şu son noktada; Türkiye’nin (belki de ilk defa) topyekûn barışa odaklandığı bir süreçte; “Derin Halk” olgusuna dikkat çekiyor…

Ve altına imzamı atacağım şu cümleleri kuruyor:

Sorun Öcalan değil
 

Türkiye'de sürekli "derin devlet"ten bahsedilir, ancak belki de ondan çok daha önemli olan ve derin devletin de nasıl olacağını belirleyen "derin halk" vardır.

Derin halk, merkezdeki sağ ve sol partilere verdiği oyla göstermez kendini, aşırı uçtaki partilere de ait değildir onlar. Tercihlerini, taleplerini, oy verme trendleriyle belli etmeseler de gizlenen, baskı altında kalan duygularıyla, o duygulara kapılıp gitme ihtimalleriyle merkez siyasete daima ürküterek ayar verirler. Bu yüzden derin halkın tepkilerinden her siyasetçi korkar.

Şu anda Türkiye'nin en aktif derin halk kesimi, milliyetçi damardandır. Kürt sorununun çözümü üzerine konuşmanın, düşünmenin önündeki en büyük engel bu derin halktır.

Başbakan Erdoğan'ın başlatılan görüşmelerde en büyük sorunu Abdullah Öcalan değil, kendi partisi içinde de olan bu derin halktır.

Yaklaşan yoğun seçim günlerinde Başbakan, bu milliyetçi, derin halktan oy istemek zorundadır.

Görüşmeleri olumlu sonuca ulaştırma amacı ile bu oy isteme amacının nasıl bir arada olabileceğini görmek çok zor.

 

Efendiler!..


Serdar’ın
bu cümleleri hepimizin kulağına küpe olsun…

Girdiğimiz bu hayırlı süreçte tehlike; olmayan derin devletten değil, olan ve hep olacak olan “Derin Halk”tan gelecektir…

O “Derin Halk” barış sürecine ya destek verecek ya da “ben sana önümüzdeki seçimlerde gösteririm!” diye dişlerini gıcırdatıp siyasetçileri çözüm yolundan çevirecektir…

Hâsılı…

Kalıcı barışın önündeki engel veya köprü ne Öcalan’dır ne de başka kişi ve kurumlar…

Kalıcı barışın önündeki en büyük engel “Derin Halk”tır…

Umarım medyamız (ki Aydın Doğan bu konuda kendi medyası çalışanlarına önemli bir mektup yazdı) işte bu derin halkı barışa karşı değil, barışa doğru yönlendirir…

 

[email protected]