Kemal Kılıçdaroğlu, CHP'nin genel başkanlık koltuğunda oturmanın hakkını verdi mi? Vermedi.
O koltukta oturmaması gerekiyor mu? Gerekiyor.
Bu kadar başarısız olup, üstüne rakipsiz kalmak akılla fikirle açıklanabilir mi? Açıklanamaz.
Üstüne üstlük CHP'yi yönetme biçiminin özeti kendiliğinden ortaya çıkıverdi:
"Ham çökelek" ünlüsü Atilla Taş, onca yıl CHP yönetiminde yer tutan, dahası genel sekreterlik, örgütlerden sorumluluk gibi önemli görevlerde bulunan Gürsel Tekin'den fazla oy aldı!
"Ham Çökelek"in en önemli yararı, bunca zaman parti içi muhalefetin gösteremediğini göstermesi oldu: CHP yönetiminin bırakın seçmenle ilişkiyi, delegeyle ilişkisinde sorunlar olduğu gerçeğini.
İyi de. Bu böyledir diye.
Bir televizyon kanalının ana haber sunucusu, herhangi bir partinin genel başkanı için "o koltukta oturmaması gerekir" deme hakkına sahip olabilir mi?
Fatih Portakal, ki kendisini severim, Kılıçdaroğlu için "O koltukta oturmaması gerekir" dedi.
Portakal bu cümleyi yürekten söylemişse yeri, Fox'un ana haber koltuğu değil siyasetin tam içidir.
Freni patlamış üsluplardan tırsarım.
Kendi konuşmasının büyüsüne kapılmış kişilerden çok sıkılırım.
Elbette, haber sunmanın yeni haliyle, "Overlokçu geldi haniiim" nidası arasında pek fark kalmadı.
Kabul edelim, artık haberle haberci arasında da mesafe kalmadı.
Evet, her tür sınırın flulaştığı günlerde olduğumuz doğrudur.
Haber sunucusuyla, ev kadınlarını meşgul edici programların sunucusu arasında da artık sınırlar flu.
Ve fakat.
Fatih Portakal gibi bir profesyonel, hangi konuya ne kadar girmesi gerektiğinin ayarını kaçırabiliyorsa, haber sunarken had aşıp bir parti genel başkanını istifaya çağırabiliyorsa.
Bir medya meslek örgütü de "Yaaa arkadaşlar bu sizin üzerinize vazife mi" uyarısında bulunmuyorsa..."
Ortam, Atilla Taş'ın genel başkanlığa oynamasına da gayet uygun sayılabilir.
Buradan Fatih Portakal'a da bir not:
Gazetecilik ömürlük meslektir. Eğer patronların politikasını izler ve bunu da abartarak uygularsan, yarın patron yön değiştirdiğinde işsiz gazeteciler kervanındaki büyük yetenekler arasında yerini alırsın.
Yok, "Ben şahsen muhalifim, Erdoğan'a da, Kılıçdaroğlu'na da" diyor, faturasını da göze alıyorsan ne diyelim yolun açık ola.
SİZCE BU ADAM KİMİNLE DALGA GEÇİYOR?
Adalet Bakanı'yla mı?
Cumhuriyet Savcısı'yla mı?
Cumhurbaşkanı Erdoğan'la mı?
Başbakan Davutoğlu'yla mı?
Yoksa hepsiyle birden mi?
Ya da hiç biriyle mi?
Ahmet Altan'dan söz ediyorum.
Bunca olayın göbeğinde yer almış ol.
Daha tan yeri ağarmadan evleri basılıp önce gözaltına alınan, sonra tutuklanan günahsızların yaşadıklarının baş sorumlusu ol.
Adalet Bakanlığı'ndan kimse kapını çalmasın.
Sonra çık, yazdığın bir yazı için tebligat getiren polislerin neden bir kişi değil de beş kişi olduğunu mesele et.
Sapır sapır dökülen CHP'yi eleştirdim diye bana laf çakan eyyy okur, bir söyleyin bakalım bu adam ne iş?
ANAYASA KOMİSYONU İÇİN KAFAMA TAKILANLAR
Acaba neden Davutoğlu, anayasa değişikliğinin canhıraş savunucusu Burhan Kuzu'yu komisyona almamış?
Acaba neden Kılıçdaroğlu, komisyon üyelerini sadece Batı illerinden seçmiş?
Acaba neden Bahçeli, anayasa hakkında en dişe dokunur cümleleri kuran Ümit Özdağ'ı komisyona göndermemiş?
BİR GURURLANDIM Kİ
SORMAYIN
Önceki yazıda yazar kıskançlığı yapmıştım.
Bu yazıda yazar gururu yapma hakkımı kullanıyorum.
Entelektüel düzeyi hayli ama hayli yüksek blog'ların birinde (adını da verelim, gunzileli.com) bir okuma listesi yayınlanmış.
Önerilen kitapların yazarları arasında kimler, kimler yok ki...
Richard Sennett, Kathrine Artmann, Paul Connerton, Ivan Illich, Thorstein Veblen, Ivan Gonçerov, P. Joseph Proudhon, Thomas Hobbes, Mihail Bakunin, Emile Zola, Franz Kafka ...
Sadece üç Türk yazar var o kadar görkemli isim arasında; Ahmet Hamdi Tanpınar, Ali Şimşek ve... Nuran Yıldız!
Böyle bir okuma listesinde hem de üst sıralarda adımı görünce, Murakami'yi kıskanmak bir yana, "Murakami de kim oluyormuş" hissine kapılmaz mıyım... Kapıldım bile.
AYDIN BEY BİLMEM HABERİNİZ VAR MI?
Aydın Bey, bildiğim kadarıyla bu köşeyi okuyorsunuz.
Gazeteniz Hürriyet'te, Noyan Doğan isminde bir köşe yazarı var. Soyadı nedeniyle akrabanız mı bilemem.
Yine de haberiniz olsun bu Noyan Doğan, gazetenizde sigorta şirketlerinin sözcülüğünü, avukatlığını yapıyor, onların çıkarları lehine yazılar yazıyor.
Zorunlu trafik sigortaları nedeniyle insanlar ağlarken, Noyan Bey'in kurduğu tüm cümleler sigorta şirketleri lehine. Eleştirel bir cümlesi yok.
Not düşeyim dedim.
AKLIMDA KALAN
Sınav sorusu sorma özgürlüğüm: Tartışmalara konu "akademisyenler bildirgesi"ni imzalamadım. Nedenlerimi de yazdım. Ancak kendi üniversitemde, bir öğretim üyesinin sınav sorusu nedeniyle üniversite tarafından açılan soruşturmayı da doğru bulmuyorum. Milletvekillerinin parlamentoda kürsü dokunulmazlığına benzer şekilde, hocaların da üniversite kürsülerinde dokunulmaz olmaları gerektiğine inanıyorum. O hocalar, o kürsülere gökten inmediler. Önce güvenlik soruşturmalarından, sonra akademik yeterlilik sınavlarından geçtiler. Üniversite yönetimlerinin sorumluluğu, hocanın sınavda ne soracağına müdahale etmeyi içermez. Ancak, üniversite yönetimi hoca kendi dünya görüşüne uygun bir soru sorduğunda, aynı görüşte olmayan öğrencinin sınav kağıdına yazdığı yorumu notlarken adil olup olmadığını belirleme sorumluluğuna sahiptir. Bu da öğrencinin kağıdı ile ilgili şikayetiyle devreye girecek bir süreçtir.