Seçmen ne dedi?

Seçmen ne dedi?

Seçmen çok net olarak iktidara ve muhalefete şunları dedi;

Zor zamandan geçerken parça parça olmak istemiyorum.

Verdiğim oyu alırım, aldığım oyu veririm.

Kendi kafasındakini dayatan değil, beni anlayan entelektüeller istiyorum.

Oyumu istiyorsan sadece söylemini değil, kafanı da değiştir.

Hatalardan ders al, almadığın sürece ders vermeye devam edeceğim.

Benim nezdimde zerre önemi olmayan insanlardan akıl almayı bırak.

Bana ulaşmak için başka ülkelerin seçkinlerini kullanma.

Paralel yapıyla mücadele et, arkandayım.

Başkanlık sistemi konusuna girmediğin sürece seni desteklerim.

Siyasette vefaya önem ver, seninle yürüyenlerin üzerini çizersen ben de seni çizerim.

Seninle yola çıkanları yeniden yanına alırsan ben de sana geri dönerim.

Terör örgütüyle arana mesafe koy.

Kamuoyu araştırmalarına da, araştırmacılarına da inanma, benim elimi tut. Gözüme bak.

Teldeki iki kuştan eldeki tek kuşu tercih ederim.

Samimi ol. Samimi ol. Ne söylediğine değil, nasıl söylediğine bakarım.

ŞİMDİ...

Şimdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, muhalefetle dalga geçerse haksız olur mu?

Olmaz.

Peki dalga geçmek şık bir politik davranış mıdır?

Değildir. Geçmese iyi olur.

Şimdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendisini uyaran yabancı kurum ve kuruluşlara, "kendi işinize bakın" fırçası çekse haksız olur mu?

Olmaz.

Peki birilerine fırça çekmek şık bir politik davranış mıdır?

Değildir. Çekmese iyi olur.

Peki, şık tavır politik getirisi olan bir şey midir?

Değildir.

YOL AYRIMI

Erdoğan ve Davutoğlu'nun elde ettiği seçim başarısı onları bir yol ayrımına getirdi.

Ya Davutoğlu'nun seçim sonrası konuştuğu gibi "tevazu" yolundan gidecekler.

Ülkeyi çok ihtiyacı olan huzur, sükûnet, barış ortamına taşıyacaklar. Herkesi kucaklayıp, kin gütmeyi unutacaklar.

Ya da kazandıkları yüzde 50'yi köpürtüp diğer yüzde 50 ile aralarındaki uçurumu açacak, gerilimi artıracaklar.

Dilerim ilk yolu seçerler. Kendilerine oy veren, vermeyen yüzde 100 epeyce yorgun.

YİNE YANLIŞ...

Görülen o ki, kaybeden partiler seçim sonuçlarını yine yanlış yerden yorumlayacaklar.

Çünkü, o yorumları onlara bu seçimi kaybettirenler yapacak.

CHP "Gittiğim yol doğru ama anlatma sorunum var" diyecek. Yanlış.

MHP, "Her şeye hayır dedim, hayırcı imajımdan kaybettim" diyecek. Yanlış.

HDP, "Ülkeyi gerilime soktular güçlüler kazandı" diyecek. Yanlış.

Neden böyle yapacaklar?

Çünkü. Erdoğan ve ekibi, medyayı (yandaş ve muhalif) kullanarak muhalefetin "ne hakkında düşüneceğini" belirliyorlar.

NOTLARIM

Seçim sonuçları netleşmeye başladıkça, acaba dedim, Aydın Doğan çevresine bakıp "Cemaat gazetelerini matbaamda basmamın fikrini bana kim verdi?" sorusunun ardına düşmüş müdür?

"Adalet ve Kalkınma Partisi" açık ara birinci olmaya başlayınca, yayında "AKP" diyen arkadaşların "AKPARTİ" demeye başlaması acı ama komikti.

Kılıçdaroğlu bu seçim sonucundan da olumlu bir tablo çıkaracak mı diyordum, çıkardı. "CHP'deki değişim olumlu" demekle kalmadı, CHP'nin siyaset anlayışını da özetledi: "İktidarı izlemek bizim temel görevimizdir."

Seçim sonuçlarını Kanal D'den takip ettim. Serdar Cebe ve Hande Fırat'ın sakin, içten ve doğal tarzları hoşuma gitti. Konuklar önemsizdi, zaten aynı konuşmacılar her kanalda aynı şeyleri söylüyorlardı.

Bu seçimin en güzel sonucu, ekranlarda boy gösterip akıl veren kamuoyu araştırmacılarının bir kenara çekilmesi olabilir mi?

Önceki yazıdan fikr-i takip yaptım. Kelkit'in oy oranına baktım. Kelkitli, Erdoğan-Doğan tartışmasında yüzde 76 ile "Erdoğan" dedi. İster misiniz şimdi Aydın Doğan, Kelkit'e yaptığı yardımları durdursun?

Lütfen sonraki seçimde, televizyonların saçma sapan oy/milletvekili oranları tabloları şovu yapmalarının önüne geçilsin. "Şu olsaydı bu olurdu, böyle olmasaydı şöyle olurdu" şaklabanlıkları sinir bozuyor. Sadece sadede gelin rica ederim.

KAMUOYU ŞİRKETLERİ NEDEN BAŞARISIZ?

Bu konuda yazdığım kaçıncı yazı oldu bu bilmiyorum.

Artık kamuoyu şirketleri kendileri siyasete yön veren aktörler olma hevesine düştü.

Medyatik olmayı, araştırma yapmaktan önemli saydı.

İşini iyi yapmaya yoğunlaşmak yerine, medyada yer tutup bunu paraya çevirmeye can attılar.

Sonuçta. İşlerini iyi yapmayı unutup, bindikleri dalı kestiler.

AKLIMDA KALAN

Davutoğlu'nun Konya-Mevlana vurgusu: Bu kampanya süresince Davutoğlu'nun Konya ilgisi dikkatimi çekti. Tesadüf müydü, strateji miydi? Seçim gecesi, Davutoğlu'nun ailesiyle Konya'daki evinde olması, sonuçlar kesinleşince Mevlana'yı ziyaret etmesi de ortaya koydu ki bu bir stratejiydi. Bir politikacının sırtını hemşerilerine dayaması önemlidir. Hem de memleketinde Mevlana gibi bir simge varsa... Kimin fikriyse iyi fikirdi.