Seçimin asıl kaybedeni...

Seçimin asıl kaybedeni...

Fehmi Koru seçimden birkaç gün önceki bir yazısında ‘Merkez medyayı’ seçimin ‘ kaybedeni ‘ ilan etti.

Fehmi Koru’ya katılmıyorum. Bana göre ‘merkez medya’nın kaybedecek bir şeyi yok. Çünkü medyanın son kalan itibarını da 2007 seçimlerinde harcadığını düşünüyorum.

2007 seçim sonuçları açıklanınca, ‘Merkez medya ‘ da ilginç bir itiraf furyası başlamıştı. ‘Biz gerçeği göremedik, bu halkı hiç tanımamışız” türünde itiraflar. Fakat bunlardan benim asla unutamadığım ‘merkez medya’ denilen yapının önemli figürlerinden sayılan  Can Ataklı’nın itirafıydı. Ataklı, Başbakan Erdoğan’ın “askerlik yan gelip yatma yeri değildir” sözünü, “kasten yanlış yorumlayıp AK Parti aleyhine kullandığını” itiraf etmişti.

Bünyesinde artık onlarca Can Ataklı benzeri gazeteci barındıran medyanın hâlâ kaybedecek bir şeyi olabilir mi?

İşte bu nedenle Fehmi Koru’dan Merkez medya ile değil ‘yeni medya’ ile ilgilenmesini bekleyenlerdenim.

Çünkü Türkiye’nin yeniden yapılanma sürecinde söze konu edilmesi gereken, aslında ‘yeni medya’dır.

Fehmi Koru’nun yükselen sosyeteden dışlanma endişesini bir tarafa bırakıp tecrübeleriyle, mesleki ağırlığıyla, bu konuda beyanda bulunma yetkisiyle; yıllardır kendisinin de içinde bulunduğu çevrenin oluşturmaya çalıştığı ‘yeni medya’ya yapıcı eleştirilerde bulunup yol göstermesi gerektiğini düşünüyorum.

Fakat bu konuda Koru’dan pek umutlu olmadığım için şimdilik bu görevi kendim üstleniyorum.

Gelelim asıl meseleye.

Bana göre bu seçimin medya açısından asıl kaybedeni AK Parti iktidarı ile büyüme trendi yakalayan ‘yeni medya’dır. Kazananı ise bu medyayı kendine benzeten Akit gazetesidir.

“Ne alakası var?” diyorsunuz değil mi?

Anlatayım.

Akit gazetesi muhafazakar mahallenin sorunlu bir üsluba sahip, çatışmacı dil kullanan bu nedenle prestij elde edemeyen gazetesi olarak kabul edilir. Yıllarca mahallenin bir çok yazarı, çizeri, gazetecisi; tutumundan, imajından dolayı Akit’ten uzak durmuş, hatta adının bu gazete ile yan yana gelmesinden özenle kaçınmıştır.

Mahallenin önemli sayılabilecek birçok aydını, yazarı, gazetecisi Akit gazetesinde yazı yazmama konusunda da net bir tavır takınmıştır.

İşte, AK Parti iktidarına kadar kendisinden uzak durulan, itibarsız görülen bu gazete, özellikle bu seçimde ‘yeni medya’nın rol modeli pozisyonuna geçti.

Akit gazetesi yıllardır girdiği her tartışmada dini argümanları, İslami referansları kendi çıkarına kullanmaktan hiç imtina etmedi. Muhataplarını, muarızlarını kısaca kendisine karşı olduğunu düşündüğü herkesi ötekileştirici, dışlayıcı, aşağılayıcı, küçümseyici, kışkırtıcı, ayıplayıcı bir söylem benimsedi. Akit gazetesine baktığınızda, ‘Müslümanlığın ne kadarda rahatsız edici bir din olduğu’  hissine kapılırdınız.

Akit’te çalışıp fakat bu çizgiden rahatsız olanlar oradan ayrılmayı bir kurtuluş sayarken, işsiz kalanlar ise bu gazeteyi bir alternatif olarak hiçbir zaman akıllarına getirmediler.

Siyasiler röportaj vermekten özenle uzak durdular. Akit gazetesinin kendileri hakkında yapacağı olumlu bir haberin bile zarar getireceğini düşünerek gazeteyle aralarına mesafe koydular.

Bu üslup zamanla bir klişe halini aldı ve mahallede ‘Akitleşme’ sendromu olarak isimlendirildi.

Siyasetçi, yazar veyahut bir yayın organı bir söz söylerken kaba bir üsluba meylettiğinde, ‘Lütfen Akitleşme’ denilerek uyarılırdı.

Gelgelelim genel olarak ‘yeni medya’nın bu seçimde Akitleşme sendromu yaşadığını düşünüyorum.

 ‘Yeni medya’nın AK Parti’ye politik destek sağlama çabalarını eleştirmiyorum. Bu desteği sunarken kullandıkları dil, argümanlar ve üsluba itiraz ediyorum.  Yani Akitleşme temayülüne.

Uzun yıllar Akit gazetesiyle ve kullandığı üslupla aralarına mesafe koyan birçok yazarın, gazetecinin, yöneticinin bu seçimde, Akit’in temsil ettiği üsluba ilginç bir şekilde teslim olduklarını düşünüyorum.

‘Yeni medya’ ne yazık ki AK Parti’ye destek vereyim derken Akit gibi çatışmacı, ötekileştirici, ayıpları örten değil ortaya çıkaran, amacı için her şeyi mubah gören; insanların dinini, inancını, kimliğini, tartışma konusu eden bir üslup kullanır oldu.

Sanırım ‘yeni medya’yı oluşturmaya çalışan arkadaşlar, bu tutumlarının aslında tam da yapmak istediklerine ne kadar aykırı olduğunun farkında değiller.

Akitleşmiş gazetelerin, TV’lerin, umulan faydayı sağlamayacağının bilincinde olmalılar.

AK Parti’ye daha zekice, daha kibar, daha sorumlu, daha ince ifadelerle politik destek sağlamaları gerektiğinin görmeliler.

Diğer taraftan kendileriyle beraber anılan ideolojinin müşfik, bağışlayıcı, efendi, nazik, birleştirici, hoşgörülü olduğunu fiilen ortaya koymalılar.

Maalesef ‘yeni medya’nın takındığı tutum beni ‘gücün ahlakı yoktur’ yargısına yaklaştırdı.

Gerçekten gücün ahlakı yok mu? Bugün AK Parti’ye politik destek veren yayın organlarının tutumuna bakarak bu soruya ferahlatıcı bir cevap bulabilir miyiz?

Bu endişeleri öncelikle o yapıların bünyesinde bulunan arkadaşların taşıması gerekir.

Bilmeliler ki Akitleşerek önce kendilerini yakacaklardır, sonra da destek verdikleri siyaseti.

yeni medya’nın sonu acı olmasın isteniyorsa, meseleyi yeniden ele almak icap ediyor.

Başbakan Erdoğan, seçim sürecinde yapıp ettiği ‘hataları’ bir balkon konuşmasında helallik isteyerek ortadan kaldırıyor. Veya kaldırmaya çalışıyor.

Peki ‘yeni medya’ mensubu arkadaşlar? Onların çıkacağı bir balkonları var mı?