Devlet Bahçeli, "Ankara'da yaşananlar hiçbir zaman yaşanmayan rezilliktir" tweet'i attı ya.
Doğru söylüyor.
Rezillik öyle bir sıfat ki, kendinde olduğu zaman görmezsin, elde olduğu zaman tahammül etmezsin.
Herkes biliyor.
Kimi içinden, kimi dışından söylüyor. Kimi sesli, kimi sessiz düşünüyor.
Ankara'da yaşananlar demokrasi açısından, siyaset mücadelesi açısından tam bir rezillik.
Bir parti genel merkezi düşünün.
Delegeleri ayaklanmış.
Kurultay istiyorlar. Bir, üç, beş kişi değil yüzlerce delege.
Koltuk kaybı korkusu ensede duruyor. "Kurultay yapmam, delege tanımam" demek rezillik değil de ne?
"Kurultayı topla, belki de sen seçilirsin" diyerek imza veren il teşkilatlarının kapısına kilit asmak, rezillik değilse ne?
"Kurultay salonuna gitmeyin" diyen MHP yönetimini dinleyen yok. Herkes kurultay yoluna düşmüş. Otoritesi sıfırlanmış bir yönetim, rezillik değil mi?
Mahkemeler birbirlerini hükümsüzleştiriyor. Yargıtay sessiz.
Polis ve TOMA'lar, kurultay salonunu delegeden koruyorlar gibi görünse de.
İşin aslı, kolluk kuvveti genel merkezle delegeler arasına duvar örüyor. Rezillik başka nasıl olur?
Kendi seçtiğin delegeden korkup, TOMA'lara sığınmak hangi demokratik düşünceyle açıklanabilir?
Sanki bunların hiç biri olmuyormuş gibi, genel merkezin duvarları arkasına saklanıp "tweet" atmak da neyin nesi?
Delegesiyle, TOMA'lar karşılıklı bekleşirken Twitter'dan görüş paylaşan bir genel başkan! Olur mu öyle şey?
Bu yaşananlar, rezillik sözcüğüyle tanımlanamaz, rezillik ötesi bir şey bu.
Kıssadan hisse bir: MHP yönetimini ve mahkemeleri kutlamak gerek. Muhalefetsiz ortamda, bir muhalif hareket doğurmuş oldular.
Kıssadan hisse iki: Zamana yayarsak muhalif sesler azalır, kaybolur gider diyen yanılır. Zaman içinde azalan öfkedir, umut bir kez yeşermişse meyvesini verir.
Kıssadan hisse üç: Bahçeli zamana uysun. MHP'yi bırakıp Twitter partisi kursun. Sorun çözülür.
Kıssadan hisse dört: Ülkücüler alanlara yığılacak ve olay çıkmayacak deseler inanmazdık. Demek ki ülkücüler de değişmiş.
NE KANI YA, GÜLDÜRMEYİN İNSANI
CHP Genel Başkanı "Kan dökmeden Başkanlığı getiremezsiniz" demiş de, ben neden bir cümle bile yazmamışım?
Belki başkanlık sisteminin geleceğine hiç inanmamışımdır.
Belki de Kemal Beyi ciddiye almamışımdır.
İkisi de mümkün.
6 yıl sessiz sakin dur sonra birden "kansız olmaz" deyiver. Ciddiye almam mümkün değil.
Dahası, CHP tabanının öyle kanla falan işi olmaz.
Kıyılara sıkışmış CHP seçmeni "kan" deyince "Cannes" anlayacak kıvamda.
"Vatan elden gidiyor, kanımız, canımız pahasına savunalım" deseniz, size "Hele bir otur da konuşalım" derler.
"Bu kadar sinir stres kalbe zarar" derler.
"Bu konuyla ilgili kaynak kitap var mı araştıralım" derler.
"Konuşarak anlaşabiliriz ne kanı ayıp yaaa" derler.
"Biz sana böyle genel başkanlık yapılmaz demiştik, hadi şimdi kendi işini kendin gör" derler.
Ama asla ve asla, "yürü yoldaş kanımız feda" demezler.
Bunu Kemal Bey bilmiyor mu? Bence biliyordur.
MHP'de yaşananlar, "bir çıkış yap yoksa sıra sana gelecek" hissi vermiş olabilir.
Öyle ya, MHP bu hukuk garabeti süreçten çıkabilir de kurultayı toplayabilirse, sıra CHP'ye gelmezse ayıp.
Gelecektir gelmesine de, MHP'ye bakıyorsun dört yiğit çıkmış meydane durumu.
CHP'ye bakıyorsun. Olası tüm adaylar, döktükleri sütün içinde oynamaktan memnunlar.
RTÜK "VER PARAYI ÇOCUK İSTİSMARINA DEVAM ET" DİYOR
RTÜK, "O Ses Çocuklar" yarışması nedeniyle TV8'e "çocuk istismarı" gerekçesiyle para cezası kesmiş.
Neremizden tutsak elimizde kalıyor.
İşin içinde "çocuk istismarı" gibi ciddi bir durum varsa para cezası kesmek yeterli midir? Programın yayından kaldırılması için gereken işlemler ilgili kurumlarca neden yapılmaz?
Acun Ilıcalı parayı basarsa, "çocuk istismarı"na devam hakkı mı almış oluyor?
Dahası. 21 Temmuz 2014'de yazdım bu konuyu.
O zaman aynı program için Star Tv'ye 600 bin Tl ceza kesmişlerdi.
"Acun'gillerin kendi çocuklarının ruh sağlığını dadılar, psikologlar ordusuyla korurken, başkalarının çocuklarını at yarıştırır gibi yarıştırıp üzerinden para kazanmasına herkes sessiz" demiştim.
"İki fino, iki horoz yarıştırsan hayvan hakları savunucuları bas bas bağırır da, çocukların örselenmesine ebleh ebleh bakan bir tuhaf milletiz" demiştim. Yine diyorum.
BEĞENMİŞTİK BİZ BEĞENDİK'İ
Beğendik, neredeyse ilk süpermarketiydi Ankara'nın. Kocatepe Camii'nin altındaki devasa markete girmek için araba kuyrukları uzadıkça uzardı.
Sonra tüm şehre yayıldı.
İçki satılmazdı. Bu yanıyla huysuz komşumuz Recep Amcaya benzerdi.
Beğendik'e ısınmıştık. Yiyeceklerimizi oradan, içkilerimizi başka yerden alırdık, erinmezdik.
Olan oldu. Beğendik, yanlış büyüme stratejisi izledi. İştahı açılan şirketlerden oldu.
Real'i satın aldı. "Alan" olmanın havası, "satan" olanın kafasını es geçti.
Geçenlerde. İflas erteleme başvurusu yaptılar.
Sevdiğimiz komşumuzun mahalleyi terk etmesi hissi oturdu içime.
AKLIMDA KALAN
İki tuhaf soru: Bir: Bu ülkede belki de ilk kez başbakanın kim olacağı hiç ama hiç önemli olmazken, herkesin herkese "başbakan kim olacak" diye sorması garip değil mi? İki: MHP gibi Meclis'teki en küçük partinin kurultay yapıp yapmamasının hukuk gündeminin en çetrefilli işi olmasının, 2002'de yazdığım kitabımdaki "her seçimde yüzde 60'a yakın oy kayması mümkündür" varsayımıyla bir ilgisi olabilir mi?