Yılmaz Özdil “2020 Olimpiyatları için çekilen tanıtım filimde niçin başörtülü yok?!” deyip iktidarı topa tuttu. Yazı bir hayli ilgi uyandırdı.
Ahmet Hakan’a göre de “Yılmaz Özdil tam sormuş, ne bir eksik ne bir fazla.”
Gerçekten öyle mi?
Yılmaz Özdil “Olimpiyat tanıtım filmine niçin başörtülü insanları da koymadınız” diyerek kitabın ortasında mı konuşmuş oldu?
Azıcık dikkat edelim.
“Laf sokmak” ile “düşünmek” arasındaki farkı unutmayalım.
Soruyorum: Olimpiyat tanıtım filminde başörtülüler de olsaydı Yılmaz Özdil bunu onaylar mıydı?
Yoksa, özetle “Türkiye’yi dünyaya rezil ettiler” türünden cümleler mi sıralardı?
Hangisi?
Yılmaz Özdil’in derdi bizi toplum kılan farklılıklarımızdan birinin o filmde olmamasını eleştirmek mi, yoksa hükumetin bir açığını yakalamışken hücum etmek mi?
Özdil, başörtüsüz bir Türkiye düşünemediği için mi bu sorgulamayı yapıyor?
Hoşgörülü, dengeli, özgürlükçü, uygar bir aydın pozu vermesinin nedeni sahiden bu mu?
Özdil, birkaç ay önce “Hababam sınıfı niçin başarılı oldu biliyor musunuz çünkü orada ‘din’ yoktu ‘badem’ yoktu” diye yazmıştı.
Şimdi de “Olimpiyatlarda niçin başörtülü yok” diye hesap soruyor.
Normal mi? Ayıplanacak bir kurnazlık, bir sığlık yok mu bu sorgulamada?
Yazarlık, gazetecilik; muhatabına, eleştirdiğin kuruma, kişiye laf sokmak mıdır?
Tutarlılık, derinlik, mantık, zeka, dürüstlük.. Bunların hiç mi kıymeti kalmadı.
Neredeyse yazılarının tamamında dindarlığı, dinî değerleri küçümseyici, değersizleştirici bir tutum takınan Yılmaz Özdil’in “Başörtülüler niçin yoktu?” diye sormasının hakikaten bir kıymeti var mı?
İnsan biraz tutarlı olmalı.
Kaldı ki, dikkat ederseniz, Yılmaz Özdil, bu yazısında da başörtüsünü ve başörtülüleri küçük bir dolayımla aşağılıyor.
“Başörtüsü bizim normal görünümümüzün bir parçasıdır, neden ona yer vermediniz?” demiyor.
“Başörtüsünden utanıyor musnuz yoksa?” diyor.
Bu soruyu mesela Ahmet Hakan kendi sorsaydı “tam kitabın ortasından” diyebilirdik
Medyadaki düşünce kısırlığı, dalaverecilik ve afbuyurun zevzeklik zaman içinde okura da bulaştı korkarım.
Köşecinin biri egosunu tatmin edecek ve bize de “Vay nasıl çaktı ha!” demek mi düşecek?
Uygar bir toplumda, insanlar hakka, hukuka dair hassasiyetlerini; başkalarının, ötekilerin tercihlerini savunarak ortaya koyarlar.
Bu, Özdil’in kıyısından bile geçmediği bir tutum.
Tüm bunları, hükümeti savunmak adına yazmadığımı belirtmem gerekmiyordur umarım.
Benim yalnızca şımarıklıktan, ikiyüzlülükten ve pasaklı bir sığlıktan uzak duran; takip edilmeye değer yazarların yer aldığı bir medyamız olsun istiyorum.
Eh, bundan mahrum kalışımızda hükümetin medya politikasının payını kimse inkar edemez.
Yüzeysel, dalkavukça övgüleri memnuniyetle kabul eden iktidar, şimdi de bu saçmasapan saldırılar karşısında savunmasız kalıyor.
Doğru sorular soran, doğru insanlar sahneden çekildi.
Sözümona “eleştiren” de, güya “eleştirilen” de aynı bayat teraneleri okuyor.
Tımarhane şakası gibi, manasız, insanı utandıran laf kalabalıklarının ortasında kaldık.
Daha da acısı, bu zırvalar gündem oluşturuyor, zihinleri meşgul ediyor, zamanımızı çalıyor.
Çok yazık. Twitter.com/acikcenk
Bu yazıya Facebook'ta yorum yapmak için tıklayın