Haberi bizim sitede okudum…
“Yok artık daha neler?” diye söylendim kendi
kendime…
Sonra internet denizinde sörf yaptım ve gördüm ki haber
Hürriyet hariç bütün sitelerde yer alıyor…
Haber ne mi?..
Söyleyeyim:
Delinin biri, Ertuğrul Özkök’ün Ergenekon’un patronu
olduğunu söylüyor…
Nerede?..
Ergenekon duruşmasında…
Ama daha önce savcılık ifadesinde bakın ne diyor aynı
deli:
”Bu örgütün (Ergenekon) medya patronluğunu Hüseyin
Buzoğlu yapmaktadır. Talimatı da Tuncer Kılınç’tan almaktadır”
Mahkeme ise o açıklamasını şöyle tavzih ediyor:
”Hüseyin Buzoğlu için bu biraz ağır olmuş. Onu demek istemedim.
Tuncer Kılınç’ı tanımıyorum. Medya patronluğunu Ertuğrul Özkök ve
ekibi yapıyordu”…
Yayın yasaklık ifade
Bu ifade verildiği anda mahkeme heyetinin hiçbir talebe gerek
görmeden “yayın yasağı” koyması gerekirdi.
Çünkü…
Gelişmiş hukuk devletlerinde bu tür iftira nitelikli ve somut
hiçbir kanıta dayanmayan ifadeler zabıtlardan çıkarılır ve eş
zamanlı olarak “yayın yasağı” konur…
Efendiler!..
Ertuğrul Özkök’e kızmak,
ondan nefret etmek ve hatta yargılanmasını
istemek başka şeydir…
Onu andıçlamak, iftira atmak, elde somut hiçbir
delil olmaksızın “çete reisi” ilân etmek başka
şeydir…
Birincisi nihayet insani duyguların
sonuçlarıdır…
İkincisinin içindeyse insani duygunun zerresi
yoktur…
Bu deli saçması haberi okuduktan sonra
Ertuğrul Özkök’ü yasa dışı silahlı bir örgütün
patronu olarak hayal etmek istedim
başaramadım…
Kucağında sevimli bir ev köpeği, üzerinde
somon renkli Frenk gömleği ve içinde
siyah, V yaka fanilasıyla Ertuğrul Özkök geldi
gözlerimin önüne…
Ama be
arkadaş…
“Çete reisi” olarak bir türlü
hayalimde canlandıramadım...
Vay vay
vay!..
Ertuğrul Özkök, “Ergenekon” adı
verilen ve sadece “askeri darbe” girişimi değil,
her türlü ekonomik yolsuzluğa ve cinayete de bulaşmış bir çetenin
bir numarası, patronu ha!..
Yuh ulan size!…
Yuh ulan bunu istihbarat diye veren kişiye…
Yuh ulan bu deliliği ciddiye alıp da “haber yapan”
zihniyete…
Ve tabii yuh olsun bu haberi okuyup el ovuşturarak ”oh
olsun!” diyenlere…
Yahu hani siz bu adamı “stand-upçı” diye hor
görüyordunuz?..
Hani ciddiye alınmayacak kadar “hafif” bir adamdı
o…
Şimdi birden “çete reisi” mi oldu?..
Ya da Türk yer altı dünyasının Don
Carleone’si mi?..
Cengiz Çandar ve Mehmet
Ali Birand andıçlandığında ayağa kalkan sahte
demokratların köşelerine baktım ki Ertuğrul
Özkök’ün bağımsız yargı desteğinde andıçlanışını nasıl
eleştirdiklerini okuyayım…
Yahu ilâç için tek bir satır yok…
Efendiler!..
Cengiz Çandar ve Mehmet Ali
Birand’ı genelkurmay andıçladı;
Ertuğrul Özkök’ü de Yargı...
Ne
yani?..
Asker andıçlarsa ayıp da, aynı edepsizliği
yargı yaparsa “bravo”
mu?..
Yuh size
be!..
Yuh be yuh!..
Balbay hemen
tahliye
Yahu; Mustafa Balbay’ın günlüklerinde askerlerin
Ertuğrul Özkök’e hiç güvenmedikleri yazmıyor
muydu?..
“Onun da soyadı
bizdekiyle (Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök)
aynı” diyerek dalga geçmiyorlar
mıydı?..
Eeeeee?..
Mustafa
Balbay’ın günlüklerinde yazılanlar doğruysa;
Özkök’ün adının “Ergenekon’un
Patronu” olarak anılmasını zabıtlardan hemen
çıkaracaktınız…
Yok; öyle bir kirli ifadeyi ciddiye
aldıysanız Mustafa Balbay’ı hemen tahliye
edecektiniz…
Efendiler!..
Bir an için diyorum ki:
Peki, siz haklısınız…
Ertuğrul
“kötü”…
Hatta “çok
kötü”…
Ahmet Kaya
için “şerefsiz”; başörtüsü yasağının
kaldırılmasını kabul eden kanunun teklifi mecliste kabul edilince
“411 el kaosa kalktı” diye manşet
attı…
Ve bu iki manşet bile onun
“kötü” olduğunu kabule yeter…
Yahu;
“her kötü suçludur” diye bir yargı kararı mı
var?..
Yoooo…
Ne Kötü =
Suçlu’dur…
Ne de Suçlu =
Kötü’dür…
Kötü olduğu halde masum ve yasalara
saygılı insan olabileceği gibi, suçlu olduğu halde çevresinde
“iyi insan” olarak tanınan milyonlar yaşıyor
ülkemizde…
Yani…
Gelin yine hep birlikte eleştirelim Özkök’ü ki
bunu en çok yapanlardan biriyim…
Ama be arkadaş;
çamur
atmayalım…
Haysiyetine, şerefine
onuruna terminatör olmayalım…
Azılı bir
cani
Hukuk devletlerinde adli polis vardır...
Şüpheli ile ilgili bütün delilleri sessiz sedasız ve karakol
polisinin hiç haberi olmadan toplar, soruşturma savcısına teslim
eder.
Savcı delilleri ayıklar; yargı tarafından kabul edilebilecek
olanlarını dosyaya ekleyerek dava açar…
Peki ya bizde nasıl olur?..
Karakol polisi önüne gelene şüpheliyi sorar, önüne gelen herkesten
yasal olan veya olmayan bilgileri, kanunsuz dinlemeyle oluşturulmuş
tapeleri “somut” delil olarak dosyaya koyar ve
dava açar.
O kadarla da kalmaz…
“Delil” denilen sözde bilgileri ve tapelerin
deşifresini kendisine yakın muhabirler aracılığıyla kamuoyuna da
duyurur…
Ve artık o şüpheli kamunun gözünde “azılı bir
cani”dir…
Efendiler!..
Ertuğrul
Özkök’e atılan iftira nitelikli suçlamanın somut
hiçbir kanıtı yoktur…
Hukuk devletlerinde bu tür
duruşmalar kapalı yapılır veya açık bir duruşmada böylesine ağır ve
somut hiç bir dayanağı olmayan bir suçlama yapılmışsa o suçlama
için “haber yasağı” konur…
Bir de bize
bakın…
Dün akşama doğru bizim sitemiz de dâhil bütün
internet âleminde “Ertuğrul Özkök’ün Ergenekon’un
patronu” olduğu haberi manşetten
yayımlanıyordu…
Amman
ha!..
Sakın ola “mmmmm…. Ertuğrul
Özkök’ü koruyorsun” diyerek bana diş
gıcırdatmayın…
Ben, Ertuğrul’a yapılan bu tür
suçlama benzerlerinden ailesiyle birlikte çok acı çekmiş
biriyim…
Hem de
çooookkkk…
28 Şubat’ın yaşayan tek ve gerçek
mağduruyum…
Dönün bakın geriye o günlerde
ulusal medyada olup da kendini “28 Şubat mağduru”
diye tanıtanların hepsi gazete/tv değiştirmiş
olsalar da ulusal basında (yazılı veya görsel)
çalışıyorlar…
Ben hariç…
Bir de
yattığı yer nur olsun Behiç Kılıç merhum
hariç…
Ama bütün bunlar, “o çok
kötüdür, onun da içinde yer aldığı bir gurup bize çok kötülük
etti” vicdansızlığını yaparak hukuksuz, mesnetsiz ve bir
andıçtan farkı olmayan bu tür suçlamaları alkışlamamı
gerektirmez…
Bernard Shaw, “ahırda doğdum diye
at olmam gerekmez” dedirtiyordu oyunlarından
birinde.
Ben de 28 Şubat mağduruyum ama bu; o
günün kötülerine karşı benim de kötü olmamı
gerektirmez…