Oysa Ahmet Taşgetiren'e ne çok saygım vardı...

Oysa Ahmet Taşgetiren'e ne çok saygım vardı...

Başbakan ondan korktu...

Ahmet Taşgetiren
'i nasıl da keyifle okurdum...
Nasıl da severdim…

O nur yüzüne ve sakin ses tonuna nasıl da ikna olurdum…

Oysa…

Dünya görüşlerimiz hiç uymazdı birbirine...
Ama adalet duygularımız neredeyse birebir aynıydı...
Ak Parti Hükümeti yanlış yaptığında (Tabii ki Taşgetiren'e göre) nasıl da dik durdu...
Eğilmedi...
"Eleştirirsem bana gücenirler mi? Elimden klavyemi kapıp kaçarlar mı?" diye düşünmedi...
Ve fakat...
O korkmasa da kovulmaktan...
Vazgeçmese de kendi inançlarının gereğini yerine getirmekten...
Başbakan ondan korktu...

Ve Yeni Şafak'tan kovuldu...

Camianın manevi mülkiyeti altında yayımlanan Bugün Gazetesi patronu Akın İpek açtı kollarını...

"Gel ağabey bizde yaz" dedi...
Gülen Hoca'nın da bizzat kendisine sahip çıkılmasını istediğini biliyorum...
Ama...
Sonra bir haller oldu Taşgetiren'e...
Bugün’den kendi isteğiyle ayrıldığı halde “kovuldum” dedi…

Akın İpek açıklama yapmak zorunda kaldı:

“Asla” dedi. “kovmadık, dilediği ana gelir yazar”…

 

Peki ne oldu?..

Nasıl oldu da Taşgetiren Gülen’e karşı cephe aldı?..

Elbette asıl sebebini bilemem…

Ama bildiğim veya sezdiğim şu:

Taşgetiren, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük resmi “Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu” olduğu iddia edilen “Yasal Süreç” başlatıldığında; dinimizin kesinlikle yasakladığı "hırsızlığı" kınamak yerine hırsızlığı kınayanların karşısına geçti...
Bugün ise daha ileri gitti...
Bakın ne yazdı Star'daki makalesinde:

“Eee, diyorsunuz bunları okuyunca, nasıl bir ‘Din değerlendirmesi’ yapıldı da, mahalli seçimlerde, oniki yıl boyunca Türkiye’de hemen tüm inanan insanların hayatında özgürlük iklimi oluşturan bir siyasi parti ile boğaz boğaza gelme kararı verildi?”


Yani...
Taşgetiren
gibi dini hassasiyeti yüksek, temiz ahlâklı bir Müslüman; bir başka Müslüman'ın veya Camianın "hırsızlıklara karşı gelmelerine" itiraz ediyor, edebiliyor...
Bu itirazı yaparken de, Camianın Hükümete niçin itiraz ettiğinden haberi yokmuş gibi davranıyor…

Camianın en tepe noktasından en sıradan gönüllüsüne kadar herkesin:

“Biz Ak Parti Hükümeti’ne ve verdiği hizmetlere değiliz… Biz yapıldığı iddia edilen hırsızlığa, soyguna, kamu malının yağmalanmasına göz yumulmasına, şüphelilerin yargılanmalarının engellenmesine karşıyız” çığlıklarını duymazdan geliyor…

 

Efendim...

Lütfen dikkat!..

Ne ben "hırsızlık yapıldı" diyorum ne de bugüne kadar çok ağır şekilde eleştirilen (Aslında aşağılanan) Gülen ve gönüllüleri böyle bir iddiada bulunuyorlar…

Ama...
Allah aşkınıza sevgili Taşgetiren…

Lütfen söyler misiniz?..

Savcılık soruşturmasında yer alan suçlamalar ve delillerden hiç mi etkilenmediniz?..

Hiç mi vicdanınız sızlamadı?..

Hiç mi o sızlayan vicdanınızla ve Allah’ın emirlerine olan inancınızla:

“Ya bu deliller gerçekse?.. Ya gerçekten de soyulmuşsak?.. En iyisi bu bakanların ve yakınlarının yargılanmaları, masumsalar aklanmaları, suçluysalar cezalarını çekmeleri gerekir” diye düşünmediniz?..

 

Siz sevgili Ahmet Taşgetiren…

Evet öncelikle size soruyorum…

Neden mi öncelikle size?..

Çünkü…

Elinizde, yayınlanan ses kayıtlarının Gülen’in emriyle veya oluruyla ya da yakınlarından biri tarafında yapıldığına ilişkin; şahsını suçlayacağınız tek bir delil var mı?..

Bırakın delili “delilimsi” var mı?..

Olsaydı bugüne kadar yüz kere yayımlardınız…

Ama…

Belli ki yok…

İyi de…

Yani, elinizde Gülen’i suçlayacak “delilimsi” bile olmadığı halde; yıllarca aynı gönül safında yolculuk ettiğiniz bir ağabeyinizi, bir büyüğünüzü ne hakla ve hangi insafla suçluyorsunuz?..

 

Demek istediğim şu…

Bu ülkede birileri, ortalığa saçılan görüntüler, savcılık ifadeleri, zabıtlara bakarak "ülkem ve halkım soyuluyor" diye düşünüp, hırsızlık yaptığına inandığı siyasi bir gurubun karşısına geçemez mi?..
Geçerse bunda ayıplanacak, öfkelenecek ve o camiayı aşağılayacak ne gibi bir "kusur" bulunmuş olabilir sevgili Taşgetiren?..

O kadarla da kalmıyorsunuz sevgili Taşgetiren...
Bir de şöyle yazıyorsunuz:

“... Ve üstelik, 90 yıl boyunca tüm toplumun dini hayatını mengene gibi sıkan ve halen seçim söylemindeki ahmak otu niteliğindeki sözler dışında siyasi-ideolojik anlamda hiçbir özeleştiri yapmamış bir siyasi yapıya prim verilmesinin yolu açıldı? Tabii ki CHP’yi kastediyorum. Şu anda bile bin türlü yama bulunan ve her biri diğerinin can düşmanı kliklerden oluşan CHP’yi. Nasıl bir garanti aldınız CHP’den, ya da hangi CHP’den garanti aldınız?”
 
Ey nur yüzlü Taşgetiren!..

Bu fakir
hayatında sadece bir kere, o da bundan 41 yıl önce CHP'ye oy verdi

Ve fakat ondan sonra bir daha asla aynı hatayı ikinci defa yapmadı...
Ama...
38 yıldır da…

Her seçimde CHP veya benzeri bir partiye oy veren bir kadınla evliyim…

Ve…

Her verdiği oyun mübarek olduğuna inanıyorum...

Peki sizin gibi iyi bir Müslüman kendi oy verdiği partiyi kutsarken, başkalarının oy verdiği bir siyasi partiyi nasıl olur da böylesine aşağılayabilir?..
Nasıl olur da elinde sanki bir mahkeme kararı varmış gibi “…90 yıl boyunca tüm toplumun dini hayatını mengene gibi sıkan (CHP)” diyerek milyonlarca yurttaşın oy verdiği bir siyasi kuruma “iftira” atabilir?..

Ne hakla?..

Ve…

Hangi yüzle?..

 

Sevgili Taşgetiren;

Bendeniz 2002'de DYP'ye 2007 ve 2011 seçimlerinde Ak Parti'ye oy verdim...

12 Eylül’den önce (1977 ve 1979 ara seçimlerinde) AP’ye, 83 ve 87 seçimlerinde ANAP’a, 91, 95 ve 99 seçimlerinde de DYP’ye verdim oyumu…

Ve hatta…

“AKP” yazanları eleştirdiğim ve sürekli "Ak Parti" yazdığım için birçok okurumdan eleştiri bile aldım...
Ama...
Hiçbir gün, bir tek kere bile "90 yıl boyunca tüm toplumun dini hayatını mengene gibi sıkan (CHP)" gibi kışkırtıcı, aşağılayıcı, ötekileştirici bir cümle kurmadım...
Aksine...
Üniversitelerimizde çıkarılan yasalara rağmen özgürce eğitim göremeyen kızlarımıza özgürlük getirilmesine en büyük katkıyı bizzat verdiği için CHP'nin (O zamanki yeni) genel başkanına teşekkür ettim...

Evet…

Sayın Başbakan aksini söylese de; başörtülü kızlarımız üniversite dersliklerindeki özgürlüklerini çok büyük ölçüde Kemal Kılıçdaroğlu’na borçlular…

Onun; genel başkan seçilir seçilmez yaptığı "Başı örtülü kızlarımız üniversitelerdeki dersliklere özgürce ve hiçbir baskı görmeden girebilmelidirler" şeklindeki açıklamasına borçlular…

O açıklamadan sonradır ki üniversite yönetimleri başörtüsü yasağını fiilen kaldırdılar…

O açıklama yapılıncaya kadar başörtüsü birçok üniversitede yasaya rağmen yasaktı…


Ve sevgili Taşgetiren…

CHP’yi de genel başkanını da eleştirebilirsin…

Ben de eleştiriyorum…

Ama…

Kabul edin ki eğer demokrasimiz “ayıplı” olmaktan; demokrasimizin Kâbe’si yüce parlamento da “yasakçı” olmaktan kurtuldu ise; - Ki kurtuldu- bunu CHP genel başkanının “özgürlükçü ve inançlara saygılı” tutumuna borçluyuz…

Dileyen milletvekilimiz Genel Kurul Salonu’na başı örtülü giriyorsa; bunda CHP’nin hoşgörüsünün katkısını nasıl görmezden gelebiliriz?..

Gelirsek günaha girmiş olmaz mıyız?..

 

Yani sevgili Taşgetiren…

Bu fakir, geçimiste kalan adalet duygusu yüksek, vicdanı yüce, her türlü hırsızlığa, yolsuzluğa ve kirlenmişliğe karşı duran Ahmet Taşgetiren’i çok özledim…

Evet…

Farklı sosyal mahallelerde ikamet ediyorduk…

Evet…

Dini inançlarımız konusunda da bazı renk farklılıklarımız vardı…

Ama arkadaş:

Vicdanlarımızın hareket yönü aynıydı…

Adaletten yanaydı…
Bugün ben aynı adalet duygumu koruyorum…
Lütfen siz bir kere daha kontrol edin…

[email protected]