Ömer Dinçer’i bir de benden dinleyin

Ömer Dinçer’i bir de benden dinleyin

Biliyorum, Ömer Dinçer’e kızanlar bir hayli kalabalık. Kızanları, eleştirenleri anlıyorum ama yine de bakanlıktan ayrılırken oluşturulan havayı hak etmediği kanaatindeyim.

Bazı insanların hak etmediği imajın kurbanı olmasına gönlüm razı olmuyor. Böyle zamanlarda gerekli şahitliği yapmanın ahlaki bir sorumluluk olduğu kanaatindeyim.

Ömer Dinçer AK Parti içerisinde şahsiyet sahibi birkaç kişiden biridir. Sert mizaçlıdır. İnsanlarla iletişim kurmada, ilişkilerinde ‘politik’ davranmada pek başarılı olmadığının ben de farkındayım.

Ama bu üslup ‘hata’larının; şahsiyetinin, dürüstlüğünün, sağlam karakterinin, ‘namuslu bir insan’ kimliğinin önüne geçmesine de gönlüm razı değil.

İşte bu nedenle tanıdığım Ömer Dinçer’i size anlatmaya karar verdim.

Ömer Dinçer Başbakan Erdoğan’la yakın çalışma arkadaşlığına benim hatırladığım kadarı ile ilk olarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde başkan başdanışmanlığı yaptığı dönemde başladı.

O zaman da sert ve tavizsiz iş tutma biçimi  eleştirilere neden olmuştu.

Herkesin belediyede makam kapmaya çalıştığı  bir dönemde tarzını, kişiliğini beğenmediği birinin belediyede üst göreve atanması üzerine istifa ederek Beykent Üniversitesi'ndeki hocalık görevine geri döndü.

AK Parti kurulurken siyasetten bilerek uzak durmaya çalıştı. Yoğun davetlere rağmen kuruluş ve ilk seçim döneminde AK Parti’de  yer almadı.

O kadar yoğun talep geliyordu ki bir gün benim de olduğum bir ortamda yapılan daveti “Sizin ileride bürokrata da ihtiyacınız olacak, ben inşallah o zaman katılırım" diyerek nazikçe geri çevirdi.

AK Parti kurulduktan sonra Erdoğan'ın başbakanlığı almasıyla beraber başbakanlık müsteşarlığına getirildi.

Başbakan müsteşarı iken AK Parti ‘muarızlarının’  en çok uğraştığı, yıpratmaya çalıştığı isimlerden biri oldu.

Birçok AK Partili siyasetçi ve bürokratın etkili çevreler nezdinde agredite olmak için geçmişte yaptıklarını “Ben artık değiştim, öyle düşünmüyorum” diyerek inkar etme yarışına girdiği bir dönemde, “Değiştim, öyle düşünmüyorum, onlar benim eski fikirlerimdi” demeyen neredeyse tek kişi olarak kaldı.

Ömer Dinçer’in bu tutumu o dönemin etkin odaklarını bir hayli kızdırmıştı. Nasıl olurdu da olanca baskıya rağmen ‘değiştim’ diyerek geri adım atmazdı.

Bu tutumu kabul edilmiyordu. Öyle ki o dönemde Radikal gazetesi yayın yönetmenliği yapan İsmet Berkan bir yazısında Ömer Dinçer’i kastederek “Adam değiştim, artık öyle düşünmüyorum dese hiçbir sorun kalmayacak fakat bir türlü demiyor” diyerek yıpratma kampanyasının gerekçesini de ilan etti.

İşte bu ortamda haksız bir şekilde ‘intihal’ suçlaması ile YÖK, Ömer Dinçer’in akademik kariyerini iptal etti.

Buna rağmen Ömer Dinçer bir milim bile geri adım atmadı. Ama ciddi sıkıntılar çekti.

Çektiği bu sıkıntılara ve ödediği bedellere rağmen, 2007 seçimlerinde Egemen Bağış’ın 4. Sırada olduğu listede Ömer Dinçer 7. sıradan milletvekili adayı yapıldı.

Bu sıralama Ömer Dinçer’i tanıyan hiç  kimsenin içine sinmemişti.

2009’da Çalışma bakanlığına getirildi. Bir işe el atarken siyasetçi gibi pansuman yöntemleriyle değil, bir cerrah gibi köklü ameliyat yöntemini benimseyerek çalışma bakanlığında yeniden yapılanma başlattı.

Fakat orada da tavizsiz tutumu, sert üslubu ve sorunlara köklü çözüm bulma çabası hem parti içerisinde, hem de iş çevrelerinde kendisine karşı bir muhalefet oluşmasına neden oldu.

2011 seçimlerinden sonra çalışma bakanlığından alınarak milli eğitim bakanlığına atandı.

Ateşten gömleği giymişti.

Milli Eğitimde de köklü bir yapılanmaya gitti. Öğretmen atama sistemini değiştirdi. Çığ gibi büyüyen tepkilere rağmen doğudaki öğretmen açığını kapatmak için eş durumundan öğretmen tayinlerine   -genel olarak öğretmenleri memnun etmeyen- bir sistemi getirdi.

Tam milli eğitimde işler yoluna girecekken, AK Partili Nurettin Canikli’nin kendisinden habersiz hazırlayıp meclise sunduğu 4+4+4 sisteminden haberdar oldu.

Başbakan Erdoğan’a “Efendim, bu sistemi aceleye getirmeyelim, birkaç yıl erteleyelim, ben üzerinde çalışayım, ne tür sonuçlar doğuracağını görelim, sonra meclise getirelim” demesine rağmen Başbakan Erdoğan’ın fikrini değiştirmeyi başaramadı.

Benim tanıdığım Ömer Dinçer temelde bu siteme gönlü razı olmadan “evet” dedi.

Fakat ‘yarı yolda bıraktı’, ‘işten kaçtı’ damgası yememek ve temelde sıcak bakmadığı bu sistemin daha fazla aksaklıklara sebep olmaması için elini taşın altına koydu.

Fakat esas yıpranma da bundan sonra başladı.

Sorunlar daha da büyüdü. Bakanlığa geldiği gün başlattığı sıfırdan sistem kurma çabası 4+4+4 sistemiyle beraber gelen sorunlar yüzünden arapsaçına döndü.

Yola çıkarken kurmayı düşündüğü  sistemi tamamlayamadan bakanlıktan el çektirildi.

Hem de sorunların esas müsebbibi tarafından.

Ömer Dinçer hiç kuşkusuz daha kibar, daha nazik, daha kucaklayıcı, daha müşfik olabilirdi.

Hatta Başbakan Erdoğan’ın yeni sistemi dayatması  üzerine istifa etmesi de gerekirdi.

Fakat ‘insanlarla iletişimi sorunlu’, sert bir mizaçla iş yapıyor diye, bazı hassasiyetlerden dolayı istifa edip ayrılmadığı için, Ömer Dinçer’i bütünüyle gözden çıkarmanın haksızlık olduğunu düşünüyorum.

Türkiye’de son dönemde en kıymetli, en bulunmaz vasıfların şahsiyet,  dürüstlük, ahlaklı tutum olduğu düşünülürse, Ömer Dinçer’de var olduğu düşünülen ‘defo’lar anlamsızlaşıyor.

Çünkü esas olan dürüstlüktür, şahsiyet sahibi olmaktır, ahlaki hassasiyet taşımaktır, memleket meselelerine sorumluluk duygusu ile yaklaşmak ve yolsuzluk yapmamaktır.

Bunlar olmadıktan sonra nazik, kibar, efendi, kimseyi karşısına almadan iş yapan biri olmak neye yarar ki? twitter.com/acikcenk

Bu yazıya Facebook'ta yorum yapmak için tıklayın