Sevgili Balçiçek;
Dünkü Gazete
HT’de “Serra Yılmaz ve öcüler” başlığı
altında yayımlanan yazında Hanımefendi’nin
“densizliğini” tabii ki savunmuyorsun…
Hatta seni şaşırttığını bile belirtiyorsun…
Ama ya sonra?..
Sonra; “samimi, şeffaf, hiç kimsenin olamayacağı kadar
cesaretli” olduğunu söylüyor, “hoşgörün”
demeye getiriyorsun…
Serra Yılmaz’ın “densizliğini”
hoş görmemizi isterken kullandığın iki argüman var…
Birincisi;
“Sadece Serra Yılmaz değil, birçok kişi öcü gibi görüyor
çarşaflıları, başörtülüleri, ama renk vermiyor, arkalarından
konuşuyor..”
İkincisi;.
"Böyle hissetmem benim onların giyimine karışacağım
anlamına gelmez!" O bölümü nedense atlıyoruz...
Bak sevgili Balçiçek;
Bana sorarsan;
birinciler, yani Serra Hanım gibi düşündükleri
halde bunu açıkça söylemeyenler, “hadlerini bilen, aklı
başında, akil” insanlar…
Neden mi?..
Onu da ikinci hoşgörü gerekçene ithaf edeyim.
Çünkü…
Başları örtülü o insanlardan hazzetmedikleri halde seslerini
çıkarmayanlar;
onlarla bir arada yaşamayı kabullenen; onların giyimlerine
karışmamaya karar vermiş kişilerdir…
"Böyle hissetmem benim onların giyimine karışacağım
anlamına gelmez!" diyen Serra Yılmaz
ise;
“Öcü gibiler, onlardan korkuyorum” lâfı ağzından
çıktığı anda o insanların giyimlerine de yaşam tarzlarına da
karışmış, “öyle giyinmeyin bakayım beni
korkutuyorsunuz” demiştir bile…
Sevgili Balçiçek;
“Hani düşünce özgürlüğü vardı bu memlekette?” diye tevdi
ettiğin sorunun cevabı şudur:
“Düşünce özgürlüğü tabii ki vardır ama hakaret ve küfür
etme özgürlüğü hiçbir ülkede olmadığı gibi Türkiye’de de yoktur,
olamaz da.”
Meselâ…
Önüne hiçbir şey koymadan sadece “özgürlük nedir?”
diye sorsam ne cevap verirsin Balçiçek?..
Ya da hemen devam etsem ve desem ki...
“Pervasızlık da özgürlük müdür?”
Yani;
diline geleni söylemek, klavyeden
çıkanı yazmak mıdır özgürlük?..
Yani; köşeler babamızın malı, dilimiz de
pervasızlığımızın tanrısı mıdır?..
Esop’un "dil” konusundaki
öyküsünü biliyorsundur…
Dünyanın hem en iyi şeyidir dil, hem en
kötüsü…
En iyi şeyidir çünkü bütün sevgi ve
övgülerimizi “dil” ile
yaparız…
En kötüsüdür zira bütün sövgü, hakaret ve
iftiralarımızı da dil ile
yaparız…
Sevgili Balçiçek;
Düşünce
özgürlüğümüzü dilimizi serbest bırakıp da birilerini aşağılamak
yerine sadece “eleştirilerimizde” kullansak daha
iyi değil mi?..
Diyebilirsin ki;
“İyi ama sen de az ağır yazmıyorsun hani
yani?”…
Haklısın…
Ancak…
Sadece “ağır yazanlara” karşı…
Eleştiren ama bunu küfür etmeden, hakaretler yağdırmadan yapanlara
karşı sadece kendi penceremden gördüğüm yanlışlarını yazmak
söylemektir benim işim…
Şu anda sana karşı olduğu gibi…
Sevgi ve saygıyla…
Çünkü sen kimseye küfür
etmeyen; siyasi yelpaze ve sosyal yaşamda seninle 180 derece ters
yönde oturan zıt mahalleline bile hakaret etmeden eleştiri
yöneltebiliyorsun…
O halde senin gibi düşünmediğimi anlatacaksam ben de sana, senin
başkalarına davrandığın gibi davranmalıyım…
Öyle de yapıyorum…
Ama be Balçiçek;
Serra Yılmaz’ın dili öyle değil…
Serra Yılmaz;
“siz de bana ‘öcü’ deyin” diye davetiye
çıkaranlardan…
Nitekim o davete icabet eden Ankara Büyükşehir Belediye
Başkanı Melih Gökçek de hemen:
“Geçen akşam ekranda seni gören torunun korktu ve ağlamaya
başladı” diye açıklama yaptı, Serra
Hanım’ın görünümünü hatırlatıp…
Ne yapayım şimdi?..
Gökçek’e kızayım mı?..
Yoooo…
Ben şahsen kızamıyorum…
Çünkü orta yerde Sera Hanım’ın kendisi gibi
olmayan kadınlara “öcü” deyişi var…
“Beni korkutuyorlar” karşı saldırısı var…
Onlar olmasa…
Sadece eleştirse mesele yok…
Meselâ klasik
söylemle;
“Laiklik” dese…
“Atatürk ilke ve inkılâpları” dese…
Hatta “çağ dışılık” dese…
“Hiç estetik değil” dese…
Bütün bunlar eleştirel bakış açılarıdır…
Ama “öcü” denildiğinde hakarete, aşağılamaya
giriyor…
Bu arada unutmadan hatırlatayım;
“Ne yani?.. Ne kadar da samimi… Başkaları da onun gibi
düşünüyor ama söylemiyor” demek;
aklı başında, haddini bilen, kendileri gibi olmayanlara
saygı duyan insanlara yapılmış en büyük hakarettir…
“Ey makul insanlar!.. Siz de Serra Yılmaz gibi, densiz olun,
pervasız olun, ağzınıza geleni söyleyin” demektir…
Ama boşuna hevestir zira aklı başında makul insanlar o gaza,
kendileri gibi olmayanların “ötekileştirilmesi”
tahrikine kapılmayacaklardır...