1991 yılında DYP'nin en kudretli bakanlarındandı Yıldırım Aktuna.
Medyayla olan ilişkisini de, sanıyorum gazeteci arkadaşlarım benden
daha iyi biliyor.
Bakırköy Belediye Başkanlığı döneminde (CHP'liyken) medyayla
kurduğu ilişkiler, DYP iktidarında da, yani bakanlığı döneminde de
devam etti rahmetlinin.
DYP muhabirliği yaptığım yıllar...
İl Başkanı Orhan Keçeli..
DYP'nin Rumeli Caddesi'ndeki il binasında, Bakan Yıldırım
Aktuna'yı bekliyoruz.
Bakan gelecek ama...
Orhan Keçeli istifini bozmuyor hiç!
Alışık olduğumuz o karşılama merasimini yapmaya niyetli değil
yani...
Aktuna geldi, destursuz Keçeli'nin odasına girdi ve etrafta kim var
kim yok demeden ağzına geleni saydı:
- Beni kapıda niye karşılamıyorsun!
Orhan Keçeli sabrının sınırı zorlanmadıkça nezaketi elden
bırakmayan bir politikacıdır. Güldü ve karşılanmadı diye
kıyametleri koparan Aktuna'yı dinlemekle yetindi. O
yetindi ama Aktuna, hem konuşmasına devam etti, hem de geçti
Keçeli'nin koltuğuna kuruldu.
İşte o anda olanlar oldu... Keçeli Aktuna'nın kolundan tuttu,
"Sen Bakan, ben DYP'yi İstanbul'da temsil eden Başkanım, o
koltuk öyle herkesin aklı estikçe oturacağı koltuk değil. Kalk
oradan!" dedi...
Hava buz!
O odada tek ses, benim fotoğraf makinemden çıkıyor.
Her hareketi kare kare görüntüledim ve çaktırmadan dışarı çıktım
doğruca Cağaloğlu'na.
Rahmetli Behiç Kılıç'ın odasında aldım soluğu.
Aktuna benden önce aramış:
- Ne yaptın oğlum?
Durumu anlattım. Haberimi yazdım. Fotoğrafları teslim ettim, yarını
beklemeye başladım. Aktuna sürekli arıyor, hem beni,
hem Behiç Kılıç'ı hem de Rahmi Turan'ı.. Rahmi Abi,
Bodrum'da olduğu için ulaşılması neredeyse imkansız bir adam
oluverdi. Behiç Abi, karar verecek kişinin Rahmi Turan olduğunu
söylüyor, ben ise gariban bir muhabir.
Aydın Doğan'a da açılan telefonlar kar etmeyince.. Ertesi gün
Meydan gazetesinin birinci sayfası bu haber ve fotoğraflarla çıktı
okuyucunun karşısına.. Aktuna feci bozulmuştu ama kimseye
lafını geçirememesi onu daha da bozmuştu. İktidar gücünü
kullanamamıştı bir başka deyişle...
O Aktuna, benimle tam 3 yıl konuşmadı.
Rahmetli daha sonra Ankara'da, bir başka haberle karşıma çıkınca,
konuşmak zorunda kaldı. Bu sefer ben kırmamıştım onu, özel hayatına
dair bir haberi çöp sepetine atmıştım.
Bugüne bakıyorum...
Ne il başkanları Orhan Keçeli gibi başkanlık yapıyor, ne de
gazeteciler eskisi gibi gazetecilik yapıyor.
Esas can alıcı soru ise şu:
O dönemde yapılanları bugün hangi gazetenin genel yayın yönetmeni
veya yayın koordinatörü yapabilir?
Hiç kimse!
O haberi ben bugün yapsaydım, İdris Naim Şahin'in de
dediği gibi, bana o haberi yedirirlerdi.