Nuray Mert’in feryadının ardındaki gerçek

Nuray Mert’in feryadının ardındaki gerçek

Nuray Mert geçtiğimiz günlerde Milliyet’teki köşesinde sitem dolu bir yazı yayınladı.  Dikkate değer bir yazıydı.

Mert, yazısında,  muhafazakar camiayla girdiği dostluk ilişkilerini, bu ilişkilerin vardığı son aşamayı sorguluyor.  ‘Ortak muhalif değerlerin hepsinin aslında birer yalan olduğunu’ görmenin ‘üzüntüsünü’ yaşadığını dile getiriyor.

Yazının can alıcı kısmı şu:

".. Ama, yine de çok safmışım, koskoca bir çevrenin neredeyse tamamının derdinin, ilkeler, değerler, hak-hakkaniyet değil, kendine her alanda yer açmak, olduğunu hiç fark etmemişim. Meğer mevki, makam, daha büyük ev, daha iyi bir araba, iktidar mevkiindeki insanların iltifatına mazhar olmak, benim sandığımdan çok önemliymiş. Dahası, benim sandığımdan çok insan için önemliymiş."

" … Bırakın itiraz ve eleştiriyi, geçmişte ortak olduğunuzu sandığınız değer ve ilkeleri hatırlattığı için, varlığınız bile rahatsız edici, uzaklaşılmaya çalışılan, buna gerekçeler uydurulan hale gelmiş. Siyasal tablo, insanlık tablosunun sadece bir yansıması. "

Nuray Mert'in sözünü ettiği arkadaş grubunun eski bir mensubu da benim.  Nuray hanımın bu eleştirilerinden benim de payıma bir şeyler düşmesi beklenir. Ama kazın ayağı öyle değil.

Önümüzde hatalarla dolu prüzlerle dolu bir büyük resim var. Nuray Mert bu resmin karşısına geçerek tespitler yapıyor. Fakat bu resmin içinde bir yerde kendisinin de bulunduğunu görmesi icap eder. Gördüğü sureti kendisini mutlu eder mi doğrusu emin değilim.

Diğer taraftan bir hususa daha dikkat çekmek istiyorum:  Nuray hanım son zamanlarda " toptancı muhalefet" anlayışı benimsedi.  Muhafazakar camiadaki herkesi bir torbanın içine koyup ağzını bağlayıp denize atıyor. Bu tuhaf.

Bu toptancı tutum, Nuray hanımı sözünü ettiği muhafazakar çevreye iyice yabancılaştırıyor.

"Toptancı yaklaşımı" bir yana bırakılırsa,  Nuray Mert’in sözünü ettiği arkadaşlardaki değişim, hazımsızlık, şımarıklık, haktan hakkaniyetten uzaklaşma tespitlerine itirazım yok. Bunlar, şahsen benim de şikayetçi olduğum şeyler. Bu konuya az sonra geleceğim.

Önce ,Nuray Mert'le ilgili bir tespitte bulunalım

Nuray Mert,  muhafazakar camiadaki arkadaşlarında görüp şikayetçi olduğu değişimin bir benzerini  kendisi de yaşadı.  Bilmem bunun farkında mı?

Yıllarca selam vermediği, aynı ortamda bulunmaktan özellikle kaçındığı birçok meslektaşıyla son dönemde sıkı dost haline geldi.  Bu ne tür bir ihtiyacın, veyahut nasıl bir değişimin sonucudur, merak ediyorum.

Ben şahsen dönüp baktığımda iyi niyetli, uzun uzun düşünerek attığım adımların muhasebesini yaptığımda bazı hatalara düştüğümü görüyorum. Elbette hepimiz şapkamızı önümüze koyup düşüneceğiz. İktidarın, paranın, makamın, sınıf atlamanın… Bizi neye nasıl benzettiği konusu henüz hiç konuşulmadı. Hangimiz kendimizi bu sürecin dışında tutabildik doğrusu tartışma konusu.

Nuray Mert’in eski arkadaşlarına sitem ederken sarf ettiği cümlelerden beni en çok ilgilendiren kısım şu: "Bırakın itiraz ve eleştiriyi, geçmişte ortak olduğunuzu sandığınız değer ve ilkeleri hatırlattığı için, varlığınız bile rahatsız edici, uzaklaşılmaya çalışılan..."

Nuray Mert şunu bilsin: Bu arkadaşlar bu tutumlarını sadece Nuray Mert gibi başka mahallelerden edindikleri arkadaşlarına göstermiyorlar. Bu arkadaşlar "büyük ev, çok para, iyi makam, güzel araba, güncel sosyetede yer kapma" uğruna herkesi her şeyi feda ediyorlar.

Feda etmekle kalmıyorlar. 15 yıl, 20 yıl, 25 yıl aynı mahalleyi, aynı ‘dava’yı, aynı sofrayı, aynı havayı, aynı acıyı, aynı üzüntüleri, aynı hassasiyetleri, aynı değerleri paylaştıkları arkadaşlarına da böyle davranıyorlar.

40 yıllık dostlarının eleştirilerine de tahammülleri yok. Onlardan da bir eleştiri, bir uyarı, bir hatırlatma geldiğinde de uzaklaşmaya çalışıyorlar.

"Arkadaşlar yapmayın, AK Parti taraftarı olmak adaletsiz, vicdansız, insafsız olmayı gerektirmiyor" demenize tahammülleri yok. Herhangi bir konuda kendilerini adalete, insafa davet etmeyi düşmanlık olarak görüyorlar.

"Biz 20 yıllık arkadaşız, nasıl olur da düşman oluruz" demedikleri gibi, ellerinden gelse Allah’ın verdiği rızkı da kesmekte beis görmeyecekler.

Kesemiyorlar ama kesmek için çalmadık kapı da bırakmıyorlar.

Nuray hanıma diyeceğim o ki,  bu arkadaşların kendisiyle ilişkilerini kesmeleri zoruna gitmesin. Bunu, en yakınlarına bile yapıyorlar. Kısacası bu mahallede ‘arkadaşlık’ bitti. Kalan ise taraftar birlikteliği.

İnsanlar çok değişiyor Nuray Hanım.

Nasıl sizin ‘Kürt sorunu’nda  ‘gönül gözünüz açıldıysa’, bu arkadaşların da dünya nimetlerine gözleri açıldı.

Bu arkadaşlar temelde korkuyorlar.

Kimisi parasız kalmaktan, kimisi bahşedilen makamı kaybetmekten,  kimisi sosyetenin dışına itilmekten korkuyor.

Korkuları bizim arkadaşlarımızı rehin aldı.
Ha, bu yazdıklarım Nuray hanımınkiler gibi "sitem" olarak anlaşılmasın.

Benim bu arkadaşlara sitemim yok.

Sadece olup bitene canım sıkılıyor.

Hayatımın yarısını paylaştığım arkadaşlarımın ölümü, Allah’ı, adil olmayı unutmuş olmalarına gerçekten çok üzülüyorum.

Erbakan’ın ölümünde Yılmaz Özdil’in anlamadığı
 


Milli Görüş lideri Necmettin Erbakan’ın ölümü üzerine Hürriyet yazarı Yılmaz Özdil her zamanki üslubuyla bir yazı kaleme aldı.

Erbakan'ın ölümü  üzerine yapılan ‘bir devir kapandı’ yorumlarına Yılmaz Özdil ‘in getirdiği yoruma bir çift sözüm var.

Yılmaz Özdil Demirel ile Erbakan’ın, Erbakan ile Ecevit’in, Erbakan ile bugünkü siyasi kadroların, bugünkü kadrolarla Özal’ın, Özal ile Erbakan’ın ilişkilerini alt alta sıralayarak aslında bir devrin falan kapanmadığını ispata çalışmış.

Fakat amaç meseleden "tekerleme çıkarmak" olunca, yazı sığ kalmış. 

Peki işler gerçekten Özdil'in iddia ettiği gibi mi?

Erbakan’ın ölümüyle bir devir kapanmadı mı?

Gelin, madde madde, Erbakan’ın ölümüyle beraber siyasette nelerin  kapandığını sıralayalım.

Saadet Partisi lideri Necmettin Erbakan’ın ölümüyle

1- Türkiye’de anti emperyalist siyasi hareket devri kapandı.

2- Anti Siyonizm devri kapandı.

3- Kişileri değil,  dünya sistemi hedef alan, ona  meydan okuyan, alternatif öne süren siyaset devri kapandı.

4 -Türk siyasetinde  ‘dava’  bitti. Geriye sadece 'iktidar olma' , 'daha çok oy alma' tek hadef olarak kaldı.

5-  Köklü, güçlü bir devlet ile ağır sanayii, üretim ilişkisi kuran siyasetin devri kapandı.

6-  türk siyasetin "İdeoloji",  Erbakan’la beraber toprağa verildi.

7-  Gençlere 'dünya görüşü' kazandırmayı amaçlayan bir proje olarak siyaset bitti.

9 Siyasette ‘millilik’ vurgusu sona erdi.

Bu liste daha da uzayabilir.

Listedekilerin Erbakan Hoca tarafından hakkıyla yerine getirildiğini, kamilen temsil edildiğini ileri sürüyor değilim. Hocanın bu alanlardaki icraatı, üslubu, tarzı tartışılabilir. Ama Erbakan Hoca, Türk siyasetinde bu başlıkları "diri" tutan adamdı. Bu da başlı başına dikkate değer bir vasıftır.