Burada yol kenarında oturmuş Nasrettin Hoca gibi gelip geçene hak dağıtıyor değilim. Amacım dikkatimi çeken yazılar üzerinden önyargısız bir şekilde bazı meseleleri tartışmak.
Hürriyet yazarı Nuray Mert geçtiğimiz günlerde "Beyaz Türkler’in Kurban Bayramı ile imtihanı" başlıklı şık bir yazı yazdı. "Tam isabet" dedirten bir yazı. Mert "Beyaz Türklerin" dinle olan sorunlu ilişkisini irdeliyordu. O yazıya cevap kendi gazetesinde Ertuğrul Özkök'ten geldi. Özkök’ün "Beyaz Türkler"le alakalı safsata niteliğinde sözlerine takılacak değilim. Fakat Özkök’ün yazısında dikkatimi çeken bir cümle var.
Öncelikle bir şeyin altını çizeyim. Ertuğrul Özkök’ün tanımlamaya çalıştığı Beyaz Türklerin dinle, Müslümanlıkla sorunlu bir ilişkileri var. Bu konuda Nuray Mert’e katılıyorum. ‘Beyaz Türkler’ Türkiye’de dini pratiklere hangi eleştiriyi getirirlerse getirsinler biliyoruz ki amaçları o pratikteki ‘yanlışı’ düzeltmek değil, ibadeti topyekün toplum hayatından çıkarmaktır. Bu, su götürmez bir olgu olarak ortada.
Beyaz Türkler’in Müslümanlıkla ilişkileri sorunlu, tamam, ama Ertuğrul Özkök kurban bayramlarındaki tatsız görüntülerle alakalı "Bugün artık eskisi kadar kötü manzaralarla karşılaşılmıyorsa, bunu sadece 'muhafazakâr iktidarın' modernleşmesine mi bağlamalıyız? Beyaz Türklerin o eleştirilerinin hiç mi katkısı olmadı?" dediğinde de büsbütün haksız değil.
Evet, Türkiye’de kurban bayramlarındaki nahoş görüntülerde bir azalma varsa, bunda Beyaz Türklerin bu manzaralara getirdiği eleştirilerin büyük payı olduğu ortada. Beyaz Türkler bunu kurban kesme ibadetini tamamen ortadan kaldırmak amacıyla da yapmış olsalar, toplumun bu konuda yüzünü kızarttıklarını, bir toplumsal utanmaya vesile olduklarını teslim etmek zorundayız. Toplum bu konudaki eleştirilerle utandı ve ibadetini daha şık, daha kendine yakışan bir şekilde yerine getirmenin yollarını aramaya başladı ve buldu. Bunu kimse inkar edemez.
Hiçbir dindar, İslamcı, Müslüman yazar bu nahoş , bu sakil görüntülerin Müslümanlığa yakışmadığını söyleyemedi. "Evet, kurban keselim ama bu ibadetimizi daha nezih, daha temiz yapalım" diyemedik hiçbirimiz. Çünkü mahallemizin, camiamızın, cemaatimizin yüksek standartlara ulaşması nedense bu mahallenin yazarının, çizerinin, okumuşunun derdi olmadı.
İçinde yetiştiğimiz mahallenin içinde bulunduğu sakil durumun üzerini örtmeyi tercih ettik. Yanlışlarını açık yüreklilikle söylemeyi ayıp, hattâ ihanet saydık. İçeriden bu yönde yükselme eğilimi gösteren seslere de anında "Ahmet Hakanlaşma" damgası vurduk.
Bakın neredeyse her yazımda söylüyorum, bir kere daha söyleyeyim. İçinden çıktığımız mahallenin mensuplarının oylarıyla seçilen belediye başkanları şehri ne hale getirdi. Hiçbirimiz bu tabloyla ilgili tek kelime etmiyoruz. Farkında mısınız, son 20 yılda nasıl bir İstanbul'un inşa edildiğinin? Hem de her sohbetlerinde yüksek binaların kıyamet alameti olduğunu söyleyenler tarafından! Bu şehirdeki yapılaşma daha önce de kötüydü, evet, ama son 20 yılın sorumlusu kim? Yeni kurulan ilçelerin haline bir bakın, bakın da övünülebilecek bir tablo var mı söyleyin...
Bu konularda da mı Beyaz Türklerin eğrisi doğrusuna gelen eleştirilerini bekleyeceğiz? Biz hiç sesimizi çıkarmayacak mıyız?
Kendi yaptırdığınız anketlere göre okuma oranı artıkça, mahalleden kaçış da o oranda artıyor. Bu durum sizi rahatsız etmiyor mu? Beni gerçekten çok rahatsız ediyor. Neden tablo böyle? Savunduğumuz, dikkat çekmeye çalıştığımız değerlerde bir sorun mu var? Yoksa o değerleri temsil ehliyetimiz mi yok? Hepimiz için utanç verici bir manzara var ortada. Ve bu manzaranın değişmesi, düzelmesi için kimse bir şey yapmıyor. Doğrusu ben kendi namıma bu utancı yaşıyorum, ya siz?
Cnntürk’ün düştüğü tuhaf durum
Bayramın birinci günü kurbanımı kestim ve o yorgunlukla oturdum TV karşısına zaping yapıyorum. Cnntürk’e takıldım. Ekranda bir psikolog. "Kurban kesmenin çocuklar üzerindeki etkisini" anlatıyor. Daha doğrusu, bir etkisi olmadığını anlatmaya çalışıyor. Fakat spiker hanımefendi bir hayli şaşkın. Hattâ zor durumda!
Psikolog arkadaş kurban kesmenin çocuklar üzerinde herhangi bir olumsuz etkisinin olmadığını söylüyor.
Spiker soruyor "Ama efendim çocukların küçük yaşta kan görmesi doğru mu?"
Psikolog açıklıyor "Evet, görmesi gerekiyor. Eğer durumun ne olduğu açıklanırsa, bu durum o çocuk için iyi de olabilir."
Spiker şaşkın şaşkın devam ediyor “Ama nasıl olur efendim? Çocukların kan görmesi psikolojilerini bozmaz mı?”
Hoca yine “Hayır, ne münasebet, bu hayatın bir gerçeği. Çocuğun o olguya hazırlanması gerek. Kurban kesmenin ne olduğu anlatılırsa bir zararı yok. Tam tersine, ne kadar uzak tutulursa, bu olay çocuk için o kadar sorunlu bir hal alır.”
Spiker hanımefendi psikolog beyefendiyi ikna edemeyeceğini anlayınca şaşkın bir vaziyette programını şu cümlelerle bitirdi : "Efendim, gördüğünüz gibi bu tip aykırı görüşler de olabiliyor."
Bu sahneyi izleyince gülümsedim ve kendi kendime ‘Bu Doğan grubu gerçekten hiç akıllanmayacak’ dedim.