'Model' deyince...

Bahçeli’nin, MHP’yi kendi solistliğine indirgemesi, kendi çalıp kendi söylemek istemesi “milliyetçi hareket”i, “birlikte hareket”ten kopartmış durumda.

-Yazı arası uzayınca yazı da uzun oluyor.-

Model” deyince akla ilkin “fotomodel” gelir, bugünlerde “yönetim modeli” de gelebilir.

Benim aklımda olan ise müzik grubu “Model”.

Gündem almış başını gidiyor, müzik grubu ne iş” deme hakkınız elbette var.

Model” kendi halinde bir grupken, binlerce dinleyiciye konser vermeye başladılar.

Kimi “solist”le, kimi “Pembe Mezarlık” gibi şarkıların etkisiyle açıklıyor gördükleri rağbeti.

Aslında dört kişiler: Okan, Can, Kerem ve solist Fatma.

Ekip sinerjisi tutunca. Şöhret oldular. İyi kazandılar.

Sonra. Solist Fatma Turgut, “Model bitti” dedi.

Aslında biten “Model” değildi, ayrılan solistti.

Bitişi, solistin kendisini başlı başına bir halt sanmaya başlamasıyla açıklayan da var, solistin grup üyelerinden daha fazla kazanmak istemesiyle açıklayan da.

Solistin duygusal hesaplaşması, olasılıklar arasında.

Ülkemiz siyasetinin özeti gibiler.

Ha bir müzik grubunda solist olmuşsun, ha bir siyasi partide lider. Fark etmez. “Ben grubun genelinden daha önemliyim” dedin mi, o iş yürümez.

Ben” fikri, önce ruhu ele geçirir, sonra insanı tüketir.

Yenilgide ortaklar çoğalır, başarı ise tek başına kucaklanır.

Başarıyı sahiplenen, pastanın büyük kısmını isteyince, hoşnutsuzluk yayılır.

Nihayetinde pastanın kalan kısmı küçük, onu paylaşacaklar kalabalıktır.

Dün. Meral Akşener’in Antalya toplantısını okurken, “Model”in dağılma haberine gözüm ilişti. İkisi birbiriyle örtüşüyor gibiydi.

Akşener, MHP’nin solisti Bahçeli tarafından “ben ne dersem o” diyerek uzaklaştırılınca, MHP tabanı parçalandı.

Medya kendisine yer vermeyince Akşener, gidip tabanla kucaklaşıyor.

Televizyonda görünmeyenin yaşamıyor sayıldığı günlerde inatla çalışıyorsunuz” dedim.

Televizyonda görünmek için değil, doğru bildiklerimi savunmak için siyaset yapıyorum” dedi. Ne inatçı kadın.

Bahçeli’nin, MHP’yi kendi solistliğine indirgemesi, kendi çalıp kendi söylemek istemesi “milliyetçi hareket”i, “birlikte hareket”ten kopartmış durumda.

Umurunda mı? Pek değil gibi.

İLK SAKALLI HABER SUNUCUSUYDU

Ahmet Hakan’ın Kanal D haberi sunmasının kravata indirgenmesi fazlasıyla acıklı.

Çabuk unutuluyor, Ahmet, ülkem televizyonlarının ilk sakallı sunucusuydu.

Sakallı ve İmam Hatip’li bir Kanal 7 spikerinin karşı görüşten insanları ekrana çıkarması, bilgiye verdiği önem onu bugüne getiren yolu açtı.

Bugün Ahmet için popülizm, “bilgi”nin yerini alsa da, Kanal D Haber’e çok şey katacaktır.

Haberciliğin reyting işinden çıkarılması gerekse de, mevcut durum böyle.

Ve. Adam, kravat tartışmasını önemsizleştirecek kadar önemli bir marka.

Ne diyelim, yolu açık olsun eski dostun.

Not: Ahmet’in aşk hayatına gelince, o ayrı bir konu. Psikolojik analiz gerekir.

MERAK EDİYORUM

CHP’li ve başkanlık sistemine tamamıyla karşı Mehmet Haberal, oğlu Erkan Haberal’a başkanlık sistemini destekleyen Bahçeli’yi ensesine yapışacak kadar koruyup kollaması hakkında evde ne diyordur?

Yoksa bizim bilmediğimiz şeyler mi var?

YETER Kİ SAHİP ÇIKILSIN”

En çok Roma’yı, sonra Barselona’yı severim ama zaafım Girne’dir.

Girne’den başlayarak KKTC’yi cebime koyasım gelir. Dünya güzeli adanın Türkiye için önemi büyük (olmalı).

KKTC üniversitelerinden gelen her konferans davetine koşa koşa giderim.

Her doğum günümde, dostlarla Girne Kalesi’nden Akdeniz’e bakmak gibi bir keyfim var.

KKTC’nin kaderinin konuşulduğu bu günlerde. İlker Başbuğ’un “Unutulan Ada Kıbrıs” kitabını yeniden karıştırıyorum.

KKTC’yi kaybediyor muyuz” endişesi, Başbuğ’un kitabında yer alan Rauf Denktaş’ın sözlerinin hayata geçeceği garantisi verilerek giderilebilir.

KKTC’de eşit iki halk, iki devlet olduğunun kabul edilmesi gerektiğini söyleyen Denktaş, “Türk-Yunan dengesinin ve etkin garantilerin devamı esasları dahilinde bir anlaşma olabilir” diyor ve ekliyor:

KKTC yarınlara açık bir ülkedir, yeter ki sahip çıkılsın.”

Kişisel fikrim, 1959 Zürih Anlaşmasıyla garantörler arasına giren İngiltere'nin artık evine dönmesi gerekir.

BAUMAN’IN ARDINDAN…

Tek düze yüksek lisans sunumlarını dinlemekten bunalmışken. Sıra, başucu kitaplarımın yazarı Bauman’ın en etkileyici eserlerinden “Ölümlülük, Ölümsüzlük ve Diğer Hayat Stratejileri”ne gelmişti.

Sunumu yapacak öğrenci “Önce size Bauman’ın ölüm üzerine bir röportajının videosunu izletmek istiyorum” dedi.

Videoyu, videonun arkasına döşenmiş sinir bozucu müzik eşliğinde izledik.

Etkileyici bir sunum yapan o öğrenci, sonradan Fakültede asistanım oldu.

Akademisyen olmayı aklından bile geçirmeyen, İngiltere’ye gitmeyi kafaya koyan Beris, akademide benimle çalışmayı seçti.

Elim, kolum, zihnimin kayıt cihazı olan Beris’le, Bauman konuşmanın ve başkalarına Bauman anlatmanın hastasıyız.

Devamlı okurlar da biliyor ki, ismini geçirmediğim yazım azdır.

Akademi dışında Bauman’ın bilinirliğine katkımız olduğunu düşünüyorum. Pek çok eserinin bugün raflarda yer almasında payımız var.

Bauman’ın ölüm haberini bana sevgili Seda Öğretir iletti. Aklımdan kitaplarının arasından dökülen satırları geçti.

Bir kısmını alt alta sıralayayım, yüreğimden kocaman bir minnetle:

Krizde olmak, artık talihin üzücü bir tersliği ya da yanlış bir macera olarak değil, insanlık durumunun ayrılmaz bir özelliği olarak görülür.”

Günümüz koşullarında en acil sorulması gereken soru, görünürde hiçbir net cevabı olmayan soru ‘Yapılması gereken şey her neyse, onu yapabilecek kimse var mı?’ sorusudur.”

Bütün bu kriz muhabbetlerinin altında titreşen korkular, uçağın sallanmaya başladığını hissetmekle kalmayıp uçaklarındaki pilot kabininin boş olduğunu da keşfetmiş olan yolcuların duyduğu dehşete benzer.”

Belirsizlik, onardığımız bir şey değil, yarattığımız, hem de hep yeni baştan ve daha büyük miktarlarda yarattığımız, onu onarma çabalarımız sayesinde yarattığımız bir şeydir.”

Aşk ve ölüm ne zaman gelirse gelsin sizi hazırlıksız yakalar.”

Bir ilişkinin yenilgisi, genellikle iletişim yenilgisidir.”

(Bir ilişkide) Partnerlik, denk çıkarlar koalisyonundan başka bir şey değildir.”

Cep telefonları uzakta kalanların temasa geçmesini, temasa geçenlerin uzakta kalmasını sağlar.”

Siz de bir Bauman okuru olun, henüz olmadıysanız…

AKLIMDA KALAN

Trump’ın seks kasedi: Beyaz Saray’a taşınma arifesinde, “Rusya’nın elinde Trump’ın seks kasedi olduğu” haberi ortalığa düştü. Trump ile Putin yakınlaşmasının nedeninin bu şantaj olduğu iddia edildi. Her kim ya da kimler bu tür haberlerden medet umuyorlarsa yeni dünyayı okuma özürlü oldukları kesin. Ne Trump seks kaseti meselesini kafaya takar, ne de ona oy veren kesimler. Dünyanın seks gibi kişisel konulardan çok daha önemli sorunları var. Deniz Baykal’ın seks kaseti nedeniyle koltuğunu bırakması ayrı bir abzürtlüktür ve geçmiş zaman, kendisine bu konudaki fikrimi söylediğimde anlamıştım ki o da bin pişmandı.

Yorumlar