MİT olayıyla ortaya ayan beyan çıkan tuhaflığın bağıra bağıra geldiğini yaklaşık altı aydır yazıyorum. Fakat kimseye derdimi anlatamadım Arşiv aşağıda. Neler söylemişim, göz atabilirsiniz. .
Sakın yanlış anlaşılmasın, ‘ben demiştim’ bayağılığına düşecek değilim.
Yargının polis ile beraber çok çamlar devirdiğini, düzeltmek için el attıkları birçok meselede takındıkları hesapsız ve adaletten uzak tutum nedeniyle soruşturmaları asıl mecralarından çıkardıklarını defalarca yazdım.
Yargı ve polisin yanlış adımlarının Gülen cemaati hakkında da yanlış bir algı oluşturduğunu ve bu algının anlaşılır, akla mantığa sığar bir tarafı olmadığını da defalarca yazdım.
Hatta, cemaatin bu algının oluşmasından niçin rahatsız olmadıklarını da sordum.
Defalarca Cemaate yakın arkadaşların yargıya ve polise katıksız destek vermelerinin hayra alamet olmadığının da altını çizdim.
Bugün Hakan Fidan’ın başına gelen, ‘temizlik yapılıyor’ denilerek başlatılan bütün operasyonlarda başka birçok kişinin de başına geldi. Bunu kimse inkar edemez.
Hanefi Avcı, Nedim Şener, Ahmet Şık ve daha adını yazmadığım birçok kişi bu temizlik sürecindeki haksızlıklara kurban edildiler.
Yargının bu tutumu ile AK Parti hükümetini zorda bıraktığını, tartışılır kıldığını, hatta bu yanlışların hükümete umut bağlayan milyonların umudunu heba ettiğini de yazıp durdum.
Fakat hiç kimse geçmişte olanlara bakarak gelecekte olacakların tedbirini almadı. Çünkü haksızlığa uğrayanlar MİT meselesinde ortalığı ayağa kaldıranları direkt ilgilendirmiyordu.
Bugün olup biteni ben çok zeki olduğum için görüyor değildim. Eminim, bu olacakların benim gibi birçok kişi farkındaydı. Fakat kimse dile getirmiyordu. Hükümete çakmak kolaylığı varken, yargıya ve polise açık destek veren Gülen cemaatinin tutumuna dikkat çekmek birçok kelli felli gazetecinin işine gelmiyordu.
Neyse, bu mesele daha çok su kaldıracak. Daha çok yazacağız. Daha çok üzerinde tartışacağız.
Bana göre bu tartışmalar medyada şaşırtıcı bir tablo çıkardı ortaya. İşte bu ilginç tabloya dikkatinizi çekmek niyetindeyim.
'Yeni medya’nın yani Başbakan Erdoğan’ın medyasının varlığından bahsediliyordu. Öyle değil mi?
Başbakan Erdoğan’ın medyada büyük işler yaptığı yazılıp çiziliyordu.
Hatta zaman zaman güç hesabı yapıldığında medyadaki güç dengesinin % 50-50 olduğu bile söyleniyordu.
Yani denilen oydu ki ‘yeni medya’ ile ‘eski medya’ güç olarak eşit dereceye ulaşmıştı.
Doğrusu ben bu teze hiçbir zaman inanmadım. Çünkü ortada aynı amaca hizmet eden ‘yeni medya’ diyebileceğimiz bir blok yoktu.
Bundan dolayı da Gülen cemaati medyasının 'Erdoğan medyası' diye kabul edilmesini hiçbir zaman anlamadım.
Evet, ortada bir güç vardı ama aynı bakış açısını temel alan bir birliktelik değil, 'win-win' felsefesine dayalı bir birliktelik vardı. ‘Öküz ölünce de ortaklık bitti’
Doğrusu, Türkiye’de Ergenekon gibi çetelerin temizlenmesinde elde edilen başarıda iyisiyle-kötüsüyle ‘yeni medya’nın büyük rolü olduğunun farkındayım.
Türkiye temizleniyorken, diğer taraftan da herkes elde etmek istediklerine de kavuşuyordu.
Şimdi bu 'win-win' hesabı MİT meselesinde duvara tosladı. Artık beklentiler, hesaplar, elde edilmek istenenler örtüşmüyor. Cemaat medyasının başka hesapları, başka öncelikleri olduğu ortada.
İşte bu beklentideki farklılık, medyada yeni bir ayrışmayı da beraberinde getirdi. Cemaate yakın medya farklı bir tarafa, Başbakan Erdoğan’a politik destek veren medya ise başka tarafa düştü.
Başbakan Erdoğan’ın denilen medyanın Yeni Şafak ile Star gazetesinden ibaret olduğu anlaşıldı.
Peki hani Erdoğan medyada büyük işler başarmıştı? Hani başbakan kendine bir medya kurmuştu? Hani nerede o medya? Nerede o % 50 güç dengesi? 10 yıl öncekinden ne farkı var? O zaman Yeni Şafak 100 bin satıyordu, şimdi Star'la ikisi birden o kadar satmıyor.
Başbakanı direk hedef alan böyle bir saldırıda Yeni Şafak ve Star dışında topa giren başka gazete gördünüz mü? TRT bile doğru düzgün topa girmiyordu.
Cemaate yakın gazeteler Zaman, Bugün, Taraf, Habertürk, Akit MİT meselesinde polisin verdiği bilgilerle olaya bakarken, meseleyi köpürtürlerken, hatta bunu hükümet aleyhine kampanyaya çevirirlerken, sadece Star ve Yeni Şafak saldırıyı püskürtme çabasındaydı.
“Sabah gazetesini niye saymıyorsun” dediğinizi duyar gibiyim. Fakat Sabah gazetesinin sırtındaki yumurta küfesi nedeniyle bu tür meselelerde hiçbir zaman topa direkt girmediğinin sanırım farkında değilsiniz.
Öyleyse bilin ki Sabah gazetesinin halletmesi gereken işleri var. Bundan dolayı da bu tür kritik meselelerde topa direkt giremiyor.
'Topa direkt girmek ne demek?' diye soruyorsanız, olayın patlak verdiği günlerdeki Bugün gazetesine bakın, ne dediğimi anlarsınız.
Bugün gazetesinin o manşetlerini ve o çabasını gördükten sonra, misyon gazeteciliğinin geldiği boyutlardan ürktüm dersem yeridir.
Yani demem o dur ki medya şimdi üçe bölünecek: ‘Eski medya’, ‘yeni medya’ ve ‘cemaat medyası.’
Olayları eskiden iki açıdan ele alıyorduk, şimdi açı sayısı üçe çıktı.
MİT meselesinde ‘eski medya’nın içine düştüğü açıklı duruma şimdi girmiyorum. O konuya bir sonraki yazıda dikkatinizi çekeceğim.