Mısırlının ortaya çıkardığı entelektüel zavallılık

Mısırlının ortaya çıkardığı entelektüel zavallılık

Mısırlı akademisyen Amr Şalakani’nin Ertuğrul Özkök’e verdiği cevabı gördünüz mü?

Ortadoğu’da gelişen son olaylarda medyanın içine düştüğü akıl, zeka, ahlak fukaralığı göz önüne alındığında, Ertuğrul Özkök’e verilen bu cevabın muhatabının genel olarak Türk medyası olduğu da söylenebilir.

Erturğrul Özkök bu genel tabloyu iyi temsil ettiği için, ben de meseleyi Özkök özelinde ele almaya karar verdim.

Bir arkadaşımızın, Mısırlı akademisyene "Türkiye’nin Thomas Friedman'ı" olarak tanıttığı Ertuğrul Özkök’ün ruh hali gerçekten çok acıklı.

Eminim Mısırlı akademisyen kendi kendine "Bunların Thomas Fredman’ı böyleyse, kim bilir geriye kalan güruh nasıldır?’ diye söylenmiştir. Pek hakzı da sayılmaz değil mi? Baksanıza medyamızın bu mensuplarının olup biteni ele alış biçimine.

Mısır’da meydana gelen olaylardan herkes kendi meşrebine göre bir sonuç bekliyor. Herkes kendi işine gelen "dersi" çıkarma gayretinde.

Kimisi buradan "islamcı bir iktidar "çıkacağının hayalini kuruyorken, kimisi de bu gösterilerden AK Parti hükümetiyle hesaplaşmasına malzeme topluyor.

Bu yönde en zavallı girişim kuşkusuz Ertuğrul Özkök'ün tutumu.

Erturul Özkök'ün Mısır’daki süreci değerlendirdiği yazılarına göz attığınızda, bir yazıda 3 farklı ruh halini birden göreceksiniz.

Özkök yazısın ilk paragrafında hükümeti diktatörlükle suçlayıp Ortadoğu’daki bu gösterilerinden ders çıkarmasını öğütlerken,  yazının sonuna doğru ‘acaba çok mu ileri gittim?’ vehmine kapılıyor ve  yukarıdaki paragrafın tamamen zıttı cümlelerle vitesi geriye takıyor. Başbakan Erdoğan’a diktatörlük ithamıyla başlayan yazı, Erdoğan’a büyük övgüyle bitiveriyor.

Görünen o ki korku Özkök’ü rehin almış. Ruhuna sinen bu korku Özkök’ün sağlıklı düşünmesini engelliyor. Burada Ertuğrul Özkök’e güzel bir söz hediye etmek istiyorum, konuya sonra devam edelim.

İngiliz edebiyatının önemli isimlerinden Thomas Carlyle’nin güzel bir sözü vardır. Der ki "İnsanın ilk görevi korkuya boyun eğdirmektir. Korkudan kurtulmalıyız. O vakte dek hiçbir şey yapamayız. Ayağının altında korku olduğu sürece insanın eylemleri adidir. Gerçek değil sahtedir. Düşünceleri hatalıdır. Bir köle ve bir ödlek gibi düşünür. "

İşte bu korkuyla Ortadoğu analizleri yapan "Türkiye’nin Friedman’ı" Ertuğrul Özkök’, geçtiğimiz günlerde bir yazısında Mısırlı ‘seküler’ kimliğe sahip Amr Şalakani’nin gösterilere katılmak için abdest alıp camiye gitmesini yadırgayıcı bulduğunu açıkladı.

Özkök yazısında ‘Nasıl olur da bir insan hem laik olur hem de Cuma namazına gider’ diyerek Mısır sürecine iliştirilmeye çalışılan ‘islamcılık’ görüntüsünden duyduğu rahatsızlığını dile getiriyordu.

Mısrılı akademisyen Özkök'ün bu sözlerine “Keşke Ertuğrul Özkök açık açık İslamcılarla bir aradasınız, İran gibi olursa ne yapacaksınız? diye sorsaydı, daha iyi olurdu" tarzında müstehzi bir cevap verdi.

Tabi Şalakani bunun demekle yetinmiyor. Üstüne , Ertuğrul Özkök’e bir de Ortadoğu dersi veriyor.

‘Cami bizde siyasallaşmamış. Buralar her Müslümanın rahatça girip çıktığı mekanlardır. Camiye gitmek için illa dindar olmanıza gerek yok. Müslüman olmak yetiyor’ diyerek Özkök’ün takıntısına yanıt veriyor.

Ertuğrul Özkök’ün içine düştüğü durum Türkiye’de yaşayan biri olarak sizi de benim gibi rahatsız ediyor mu? Yoksa ne hali varsa görsün diyenlerden misiniz?

Medyanın olayları bu düzeyde alan insanlar tarafından doldurulmuş olması tatsız bir durum değil mi?

Bu arkadaşlara sormak lazım ‘Mısır olayları üzerinden söylenecek söz, yapılacak analiz bu düzeyde mi olmalı? Nedir bu cami, dindarlık, islami kültür ile alıp veremediğiniz? Hem ‘ayrım yapmayın bu ülkede herkes Müslüman, solculara veyahut laiklere dinsiz muamelesi çekmeyin, herkes camiye gidebilmeli’ diyorsunuz, hem de "dindar olmayan birinin camide ne iş var?" demekten geri durmuyorsunuz.

Elbette bu ve benzeri soruları çoğaltabiliriz. Fakat kimin meseleyi anlama, anladıktan sonra da içine düştüğü acıklı durumdan dolayı utanma niyeti var ki?

Medyanın liberal kesimindeki ahlak ve zeka yoksunluğu böyle. Peki ya bizim İslamcı kesimin takındığı tuhaf tutuma ne demeli?

Baksanıza Ortadoğu’da gösteriler başlayınca bir grup dindar, ‘islamcı’ da Türkiye’de Mısır halkına destek gösterilerine başladılar. Bu ne Allah aşkına?

Mısır’ın İslamcı örgütleri, hatta iktidara en yakın aday Müslüman Kardeşler bile bir tarafta sakince beklemeyi daha stratejik bulurken, size ne oluyor?

Hem Mısır’da ne olduğunu, ne olacağını kim biliyor ki alel acele destek çakma derdine düşüyorsunuz? Böyle ucuz, hesapsız, sloganvari davranışların zararını hesap etmek gerektiğinin ne zaman farkına varacağız doğrusu bilmiyorum.

Eğer Mısır halkına bir destek ihtiyacı hissediyorsanız daha esaslı  bir yöntem icat etmelisiniz. Bilin ki artık İslamcılar açısından meydanların bir kıymeti harbiyesi kalmadı. Aşındırdığınız o meydanları artık kimse ciddiye almıyor. Sadece meydanları değil, sizi de.

Kaç gündür bekliyorum, hangi İslamcı yazar, çizer, aydın bu durumun tuhaflığına dikkat çekecek diye, ama kimse sesini çıkarmadı.

Ne oldu İslamcıların gerçek kanaat önderlerine? Kim bu olur olmaz meselelerde eline bayrak alıp ortalığa dökülenlere akıl önderliği yapacak? Sizce de ortada dindar kesim adına tuhaf, sakil bir görüntü yok mu? Yoksa ben mi çok abartıyorum ? Ne dersiniz?

Ben diyorum ki her ne yapacaksak; efendice, zekice ve bize yakışan bir tarzda yapalım, dostu düşmanı kendimize güldürmeyelim. Artık demode olan sakil görüntülerin içerisinde olmaktan beri duralım. 

Sokağa çıktığımızda hem o sokaklar hem de o çıkışımızın muhatapları bizden korksunlar. Yoksa, böyle reklam kokan, ucuz davranışların kimseye faydası yok, bilesiniz.