Yaşımın genç olduğuna bakıp, bir medya patronuna tavsiyede bulunmaya kalkışmakla ukalalık ettiğimi düşünmeyin.
Yaklaşık 20 yılını bu sektöre vermiş biriyim. Üstelik hem patronluk hem de çeşitli kademelerde yöneticilik yapmak suretiyle masanın iki tarafında da bulundum.
Milliyet’in yeni patronlarından Ali Karacan, daha alım sürecini tamamlamadan, kamuya verdiği mesajlarla ve maaşını ödeyeceği bir çalışanıyla girdiği polemikle, tavsiyeye, nasihate ihtiyacı olduğunu ortaya koydu.
Hasan Cemal’in yeni patronuna köşesinden verdiği ayarı sanırım okumuşsunuzdur. Okumamış olanlar, Cemal’in Salı ve Çarşamba günkü yazılarına göz atabilirler.
Milliyet’in satışı açıklandıktan sonra Hasan Cemal tuhaf bir tutum sergilemeye başladı. Satışın kendilerinden habersiz yapılmasına getirdiği eleştirilerden bahsetmiyorum.
Benim dikkatimi çeken, bir yazarın daha ilk günden patronuna meydan okumasıdır.
Gerçi yeni patronu da böbürlenme, meydan okuma konusunda Hasan Cemal’den geri kalır tarafı yok. Dikkat ettiniz mi, ikisi de birbirlerine gönderdikleri mektuplarını “gözlerinden öperim” mesajıyla bitiriyor. Tuhaf değil mi?
Bu alaycı imaları bir kenara bırakıp, yeni patrona tavsiyelerime geçeyim.
Hasan Cemal yeni patronuna medya sektörünü, gazeteciliği
anlatırken banka ve fabrika örnekleri vererek ‘gazeteciliğin bu
işlerden farklı olduğunu’ anlatmış.
Doğrusu Hasan Cemal'in gazetecilikte gösterdiği başarı yadsınamaz.
Yeni patrona tavsiyelerde bulunurken Hasan Cemal'in bu başarı
grafiğini gözardı etmediğimi de belirteyim.
Ali Karacan’ın yerinde olsaydım, öncelikle Hasan Cemal’in “Bu gazete babanın malı değildir” sözündeki özgüvenin kaynağını merak ederdim.
Benim kanaatime göre Hasan Cemal son yıllarda aldığı siyasi tutumun mahsulüne güveniyor.
Önce bu saptamayı yapar, sonra ille de cevap vereceksem Hasan Cemal’e şu soruları sorardım:
- Siz hiç onlarca yıl patronu tarafından sübvanse edilen bir banka veyahut fabrika gördünüz mü?
Benim bildiğim son 15 yıldır Milliyet yaklaşık 800 milyon TL zarar etti. Peki bu kadar para kimden nereye gitti?
- Siz “Gazeteler gazetecilerindir” diyorsunuz ama bugün Türkiye’de patrona ihtiyaç duymadan çıkabilecek tek gazete var mı?
- Görünen o ki sizin yaptığınız gazetecilik, yazdığınız köşe yazılarının toplumsal bir karşılığı yok. Tirajınıza bakılırsa muhataplarınızın ilgisini çekemiyorsunuz. Peki siz okurun ilgisini çekecek nitelikte gazetecilik yaparak finansman ihtiyacını gideremediğinize göre açığı kim hangi gerekçeyle kapatacak?
- Son olarak da şunu sorardım: Medya patronlarının tek görevi köşe yazarlarının renkli hayatını sübvanse etmek midir?
Fakat Ali Karacan’ın tutumuna bakılırsa, bu işi pek ciddiye aldığı söylenemez.
Diğer taraftan bu yeni sermayedarların Milliyet’e yüklediği yüksek misyona bakınca gidişattan pek rahatsız olmadıklarını anlıyorum. Aldıkları gazetelerdeki durumun vahametinin farkında değiller.
Doğrusu öteden beri Milliyet etrafında dolaşan ağdalı cümlelere anlam veremiyorum. Yayın yönetmeni öğütme makinesi halini alan Milliyet’in size cazip gelen bir özelliği var mı?.. Golf kulübü üyelerini andıran yazar kadrosu mu? Her ay milyonlarca TL sübvanse edildiği halde gazetecilik adına hiçbir varlık gösterememesi mi? Milliyet’in önemi nereden kaynaklanıyor?
Hepimiz biliyoruz ki Milliyet denince akla statükonun sözcülüğü gelir.
Darbe ve post modern darbe dönemlerinde asker yanlısı tutum alan Milliyet’in, gazetecilik adına esaslı bir icraatı var mı?
Mesela (onlarca eksiğine rağmen) birkaç yıllık bir gazete olan Taraf çıkmasaydı, Dağlıca’yı, Aktütün’ü, veyahut el bombasıyla öldürülen askerler meselesini Milliyet’ten asla öğrenemeyecektik değil mi?
Milliyet’in sunduğu, “Milliyet farkıyla” okuduğumuz tek bir büyük haber var mı?
Farkındaysanız, tam da bu nedenlerle artık tiraj da alamıyorlar.
Siz bakmayın öyle tiraj raporlarındaki rakamlara. Artık o rakamların kalem darbesiyle nasıl yükseltildiğini herkes biliyor.
Peki yeni patron tüm bunların farkında mıdır? Sanmam. Sektöre girdiği günden beri gönderdiği sinyaller umut verici değil.
Milliyet yeni dönemde bakalım kimin malı olacak? Gazetecilerin mi yoksa “Ali Karacan’ın babasının malı” mı?