Efendiler!..
Siyasi tarih toprak gibidir…
Ve o toprağın her
santimetrekaresinde kin tohumları ekilidir...
Eğer o toprağı eşeler ve bir de üstüne su dökerseniz; kin
tohumlarını yeşertirsiniz.
Unutmayın…
O tohumlar sadece içinden çıkanlara veya o tohumları ekenlere
değil; toprağı eşeleyenlere, tohumları filizlendirip yeşermelerine
imkân tanıyanlara da; hâsılı herkese zarar verir…
Sevgili medyamın pek muhterem yazar ve çizerleri…
Bilhassa Taraf’taki istifalardan sonra sizler de
kin tohumları ekili toprağa benzeyen tarihi; hem de yakın tarihi
çok fazla eşeliyorsunuz…
Yargının özgür bir ortamda karar vermesinin önüne geçmek için her
şeyi yapıyorsunuz…
Ve sanıyorsunuz ki (ya da öyle olduğuna inanıyorsunuz) yakın tarihi
Taraf ve Taraf’ı yaptığı
habercilikle sürekli gündemde tutmayı başaran Mehmet
Baransu yaptı ve yazdı…
Amman ha!...
Tarihi bir gazetecinin yaptığını ve kendi yaptığı tarihi bizzat
kendisinin yazdığı yalanına inanır ve okurlarınızı da
inandırırsanız; bundan sonrası medya için tam bir zulümdür…
Mehmet Baransu’nun haberciliğinde, tarzında,
söylemlerinde ve hatta öfkelerinde eleştirilecek yanlar
bulabilirsiniz ama onun için, “maşa, kullanıldı, seçildi,
pek çok günahsızın hapse girmesine sebep oldu” gibi itham
ve hatta iftira nitelikli iddialarda bulunamazsınız…
Bulunmamalısınız…
Baransu elde ettiği belgelerle
önce savcılığa gitseydi sizinle birlikte ben de eleştiri yağmuruna
tutardım kendisini zira öyle yapan meslektaşlarımız çıktı
aramızdan…
Ama Baransu öyle yapmadı…
Elde ettiği belgeleri gazetesinin genel yayın yönetimine götürdü
önce…
Onlarla tartıştı…
Doğrulukları ve gerçeklikleri konusunda ikna etti…
Ondan sonra yayımlandı o belgeler…
Savcılığa gidiş ise haberin yayımlanmasından sonra ve savcılığın
talebi üzerinedir…
Yani;
Belgeler savcılıktan alınıp yayımlanmadı…
Belgeler yayımlandıktan sonra kanunun emri gereği savcılığa teslim
edildi…
Dün Baransu ile telefonda konuştum…
Doğduğundan beri önemli bir rahatsızlık yaşayan evlâdının sağlığı
için hastanelerde koşturuyordu…
Görüştüğümüzde eczaneden yeni çıkmıştı…
Gazeteciler.com’da Aslı
Aydıntaşbaş için attığı iddia edilen tivit yüzünden
“Mehmet Baransu kaybetti” deyişime kırılmıştı…
Dinlediğimde hak verdim…
Çünkü tivitinde (bence( tehdit ettiği meslektaşımız Aslı
Aydıntaşbaş değildi…
“Hatta ima bile etmedim” diyordu…
Belge karşılığı bir otel odasında belgeyi getiren istihbaratçıyla
birlikte olmayı kabul eden gazeteci kadının Aslı
ile benzer yanlarının bile olmadığını söyledikten sora:
“Hem yanlış anlaşılmadan dolayı üzgünüm ve hem de benimle
telefonda görüşüp iddiaların doğruluğunu sorgulayabileceği halde
bunu yapmayıp üstüne alınan Aslı’ya kırgınım” dedi.
Bir süre sustu…
Bir şeyler açıklamakta kararsız insanlara has bir çekingenlikle
devam etti:
“Ama bu, Aslı için bir şey yazmayacağım anlamına gelmez;
önümüzdeki günlerde onun için yazacaklarım çok önemli”…
“Tivitinde ima ettiğin kadın kim Mehmet?”
diye sordum…
Ulusal gazetelerden birinde "takma
isimle" yazan bir ciheti askeriye
düşkünüymüş...
Zaten, Baransu'nun
tivitinden sonra hemen kendi sayfasına
girmiş; Taraf'a,
Ahmet Altan'a ve yayınlarına yaptığı hakaretlerle
iftiraları silivermiş...
Yani öyle bir hengâme ki;
savunmam gerekenleri savununca ya da eleştirmem gerekenleri
eleştirince çok büyük tepki alıyorum…
Acaba ne yapmalıyım?..
Kimilerinin gönülleri olsun diye savunmam gerekenlere çakıp;
haddini bildirmem gerekenlere hak mı vermeliyim?..
İyi ama o zaman da şarkıdaki gibi “ben ben olamam
ki”…