Medyaya, ama özellikle de Ahmet Altan’a bir tavsiyem var

Medyaya, ama özellikle de Ahmet Altan’a bir tavsiyem var

Yazımın başlığında tavsiye dediğime bakmayın. Olup bitene biraz daha dışarıdan bakan biri olarak bir uyarıda bulunmak niyetindeyim.

Medyanın siyaset ve siyasetçinin üzerindeki etkisizliği, işlevsizliği beni fena halde üzüyor. Bu durumun birçok sorunu çözümsüz bıraktığının sanırım hepimiz farkındayız.

Toplum ne yazık ki medyayı, gazetecileri, yazılanları  ciddiye almıyor. Bunda kuşkusuz kabahatin büyüğü medyanın kendisinde.

‘Eski medya’ toplumla arasındaki iletişimde geçmişten gelen bir güven problemi yaşıyor. Bunu giderebilmiş, tamir edebilmiş değil. Durum böyle olunca da siyasetin yanlışları üzerinde bir yaptırım gücünü bünyesinden çıkaramıyor.

Uludere meselesi bütün gizemli halini koruyor olmasına rağmen son birkaç gündür hem içişleri bakanının sözleri, hem de Başbakan Erdoğan’ın herkesi rahatsız eden söz ve tutumu AK Parti’ye oy vermiş seçmenin tutumunu etkilemiyor. 

Çünkü medya eleştirdikçe AK Parti tabanı bunu düşmanlık olarak algılıyor ve Tayyip Erdoğan etrafında kenetlenmeyi bir misyon olarak görüyor.

Yazımın başlığında "özellikle Ahmet Altan" dedim çünkü Ahmet Altan ve Taraf gazetesi AK Parti seçmeni ile ilk günlerden itibaren bir diyalog kurmayı başarmış, bir güven tesis edebilmişti.

İşte bu diyaloğun Ahmet Altan’ın  ve Taraf’ın son dönemde diline hakim olan öfke ile tükenmek üzere olduğunu görüyorum.

Ahmet Altan ‘Paşasının başbakanı’, ‘kof kabadayı’, ‘zavallı’, ‘zorda olan sensin aslanım’ gibi hakaret ve aşağılama içeren öfkeli başlıklarla beraber Başbakan Erdoğan’a değil, kendi işlevine, etkisine, güvenilirliğine, hakemliğine zarar verdiğinin sanırım farkında değil.

Olup biten karşısında hepimiz zaman zaman öfkeleniyoruz. Fakat sözlerimiz değerini ve tesir gücünü kaybetmemesi için on kez yutkunup bir kez konuşuyoruz.

İşte Ahmet Altan’ın son zamanlarda bu hassasiyeti bıraktığını düşünüyorum.

Belki farkında değil ama Ahmet Altan git gide Sözcü gazetesine yaklaşıyor. Sözcü gazetesinin bu tiraja rağmen herhangi bir manşeti, haberi, yorumu AK Parti seçmeninin fikrini değiştirebilir mi?

Ahmet Altan’ın derdi üzüm yemek değil, bağcıyı  dövmek ise bu söylemde, bu tutumda, bu düzeyde devam edebilir.

Ama medyanın, yazarların temel görevi kendi duygularını  tatmin etmek, içlerinde biriken öfkelerini boşaltmak, siyaset ile güç yarışına girmek veyahut cesaret gösterilerine kalkışmak değil, sabırla, olgunlukla, metanetle oy veren kesimin bilinç düzeyini yükseltmek ve seçmenin dikkatini oy verdiği siyasetçinin yanlışlarına çekmektir.

Bu hassasiyetimi bazı gazetecilerin yaptığı  gibi başbakanı savunmak niyeti ile dile getiriyor değilim. Kaldı ki şikayet edilen bu üslubun seviyesini belirleyenin, yön vereninin, bu atmosferi oluşturanın Başbakan Erdoğan’ın bizzat kendisinin olduğunu düşünüyorum.

Başbakan Erdoğan’ın herkese fırça atma, taraftarın gazını alma seanslarına dönüşen konuşmalarını ayin tadında izleyenlerin, medyanın ve Ahmet Altan’ın dilinden şikayet etmeleri ise ayrı bir garabet.

Benim demek istediğim Ahmet Altan gibi yazarlar başbakanın beslediği atmosfere kapıldıklarında, kazanan yine siyaset ve siyasetteki akıl almaz tuhaflıklar oluyor.

İşte bu nedenle medya bu açmazdan çıkmanın bir yolunu aramalı. Başbakan Erdoğan onca yazılana ve çizilene rağmen en küçük bir değişim göstermiyorsa, bu, arkasındaki blok % 50 oyun sağlamlığındandır.

Erdoğan bu % 50’ye etki edebilecek, düşünmeye sevk edecek, yaptıklarının-söylediklerinin yanlış olduğuna toplumu inandırabilecek kimsenin olabileceğine ihtimal vermediği için hiçbir eleştiriden çekinmiyor, etkilenmiyor.

Gazetecilerin meseleleri ele alırken takındıkları tarafgir tutum, kullandıkları rencide edici üslup bir mesele üzerinde gösterdikleri hassasiyeti de şaibeli hale getiriyor.

Medya, özellikle ‘eski medya’, siyasetin esaretinden kurtulmak istiyorsa siyasetçi ile toplum arasında itibarı yüksek; sözüne, eleştirilerine kıymet verilen bir yapıyı oluşturmak zorunda

Medya AK Parti tabanının üzerinde eski, yıpranmış isimlerle bir etki göstereceğini düşünüyorsa gerçekten yanılıyor.

Çünkü ‘eski medya’ eleştirilerinde ne kadar haklı olsa da, geçmişte muhafazakar kesime takındıkları ‘muarız’ tutumlarından dolayı bugün yaptıkları da muarızlık olarak algılanıyor.

Eğer yaptığınız gazeteciliğe bir samimiyet, bir ahlak, bir derinlik, bir objektiflik hakim kılamayacaksanız kendiniz çalıp kendiniz oynamaya da devam edeceksiniz demektir.

Sadece oynamakla kalmaz, sözlerinizin, gazetelerinizin, TV’lerinizin, milyar dolarlık servetlerinizin, sosyal çevrelerinizin, yüksek kültürünüzün işe yaramadığını görüp mutsuz, huzursuz, tatsız bir hayat süreceksiniz.

“Peki ‘yeni medya’ya niçin bir şey demiyorsun?” dediğinizi duyar gibiyim.

Bugün siyasetin de, medyanın da, toplumun da bu halde olmasının baş sorumlusunun ‘yeni medya’ denen yapı olduğunu düşünüyorum.

"Yeni medya"nın derdi ülkeyi bir gömlek yukarı çekmek değil ki. Onlar içlerindeki birkaç namuslu kalem hariç ‘başkanın en iyi adamı’ olma yarışındalar. Böyle bir yapıya ne denilebilir ki? twitter.com/acikcenk