M. Ali Birand'da olup da diğerlerinde olmayan neydi?

M. Ali Birand'da olup da diğerlerinde olmayan neydi?

Gezi Parkı protestoları günlerinde eğer Mehmet Ali Birand  görevinin başında olabilseydi; acaba yine aynı darbeyi yer miydik?..

Bana “yemezdik” gibi geliyor.

Nereden çıkarıyorum bunu?...

Lütfen okur musunuz?..

“Özür dilerim ama AK Particiler'den çok daha fazla dışa açıktır. İnsanların görüşlerine değer verir. Bu hareketin, ‘Sadece bizden olanlar konferansa gelir, başkası gelemez’ diye bir şartı yoktur”. (Tarık Toros. Bugün)

Bunu söyleyen kişi Mehmet Ali Birand (Merhum)…

Evet…

Hizmet Hareketi’ne karşı yapılan saldırılarda Ak Partili medyaya karşı durmama sebep olan işte bu…

Yani…

Hizmet’in, Ak Partililerden ve elbette iktidarlarından çok daha “ilerici, Batılı, küresel, liberal, demokrat” ve “hoşgörülü” olmaları…

Yani…

Cemaat/Hizmet’in medyasında da bazı Çölaşan’ların konuşlanmış olması; Hizmet’in ve Gülen’in Türkiye’nin tanıtımını, yüksek kalitede eğitimli insan yetiştirmesini ve hatta Türkiye lehine gerçekleştirdiği kültür emperyalizmini de eleştirmemi, karşı çıkmamı gerektirmez…

 

Yine Birand’a döneyim…

Dikkat ediyor musunuz?..

TV ana haber bültenlerinde son bir yıldır onun yokluğu nasıl da hissediliyor…

Televizyon haberciliği her ne kadar “suya yazılan yazı” gibi olsa da anlık etkisi yazılı basından da internet medyasından da çok yüksek…

Aynı anda en az 12 – 14 milyon yurttaşın izlediği bir haber bülteni düşünebiliyor musunuz?..

Hele ankorman da Mehmet Ali merhum gibi lafını esirgemeyen ve aynı zamanda adalet çizgisinden de ayrılmayan biriyse…

O milyonları etkilememesi mümkün mü?..

Mehmet Ali’yi halen aranılır, özlenir kılan ve yerinin doldurulamamasına sebep olan hasleti, “toplumsal sağduyunun sesi” oluşuydu…

Bugünkü televizyonlarda da gazetelerde de en birinci eksikliğimiz işte bu “toplumsal sağduyu eksikliği”…

 

Biliyor musunuz?..

Çoğunuza elbette imkânsız bir fantezi gibi gelecek ama olsun, yine de söylemeliyim:

Taksim Gezi Parkı protestoları sürecinde Mehmet Ali Birand hayatta olsaydı…

Yine Kanal D ana haberi sunsaydı…

Başbakan’ın bile çok daha hoşgörülü olacağı kanaatimi hiçbir zaman yitirmedim…

Kamuoyunun büyük çoğunluğu Gezi Parkı’nda ne olup bittiğini onun “çat pat, hafif kekelemeli” ama samimi anlatımından dinleseydik, her şey çok farklı olurdu diye düşünüyorum.

Çünkü…

Kamuoyu Birand’ın anlattığı haberlerin ve yaptığı yarım dakikalık yorumun doğru olduğuna inanırdı…

Çünkü…

Kamuoyunda ondan nefret edenler bile bilirlerdi ki haberlerinde “adaletsizlik” olmazdı…

Yani…

Güvenilirdi Birand…

Onun bazen hafif serzenişli çoğu zaman da gamzeli gülümseyişiyle yapacağı yorumlar, açacağı pencere; toplum olarak bu kadar şiddetli bir kutuplaşmaya sürüklenmemizin önüne geçebilirdi.

Gezi Parkı’nda olup biteni onun kamera açısından ve dilinden görüp dinleseydik birbirimizi çok daha iyi anlayabilirdik…

Onun içindir ki bu “sağduyunun sesi” olma görevini bugün (Televizyon etkinliği de olduğu için) Ahmet Hakan’ın çok güzel üstlendiğini düşünüyorum.

Ahmet (bilhassa son yedi aydır) gerek Hürriyet’teki yazıları ve gerekse de CNNTÜRK’te haftada iki gün yayınlanan “Tarafsız Bölge” isimli programında Birand’ın boşluğunu doldurmaya çalışıyor…

Ama…

CNN Türk’ün etkinliğinin Kanal D’nin etkinliği yanında “Yok” mesabesinde olması, amaca nail olunmasını engelliyor.

Ahmet Hakan’dan bahsederken Ertuğrul Özkök’e de haksızlık etmek istemem…

O da son bir yıldır “Muhalif” gibi görünen ama asla incitmeyen, yol gösterici makaleleriyle kavgayı kaşımak yerine, tarafları “sakin” olmaya davet ediyor…

Geçenlerde “Tufaya gelmeyin” başlığı altında yayımlanan makalesiyle hangi taraftan olursak olalım birbirimizi çok iyi anlamamız gerektiğini samimiyetle anlatıyordu…


Hâsılı…

Henüz her şey için çok geç değil…

Taraflar, “eleştiri” sınırlarını aşan; muhatabının fikirlerini eleştirmek yerine kişiliğine saldıran yazarları el birliğiyle dışlamalı…

Hepimiz kendi tarafımızın Mehmet Ali Birand’ı olmalı…

Kimilerinize “hayal” gelebilir belki ama ben; hepimizin Mehmet Ali Birand’ın habercilik ve yorumculuk adaletini benimsediğimizde önce medyaya sulh geleceğine samimiyetle inanıyorum…

Ve sonra…

Bu sulh, siyaset dünyamız başta olmak üzere toplumun bütün her zerresine kadar işleyecektir…

 

Son cümlelerim Başbakan için…

O da AB ülkesi liderleriyle buluşmadan önce lütfen bir kez daha düşünsün…

Aklı başında hiç kimsenin kendisine “Müslüman ülkelerle araya mesafe koyun” dediği yok…

Ama…

Lütfen AB ülkelerinin yöneticileriyle de kavga etmesin…

Meselâ orada şöyle bir konuşma yapabilir…

“Dost dosta bazen gönül koyabilir… Ben de sizlere zaman zaman gönül koyuyorum elbette… Ama… Dost dostun kalbini kırmaz… Sizlere gönül koyma sebebim, bazen gönlümüzü kırmanızdır… Ancak biliniz ki Türkiye’nin yeri her zaman AB’nin yanı olmuş; AB tam üyeliği hedefimizden de asla vazgeçmemişizdir…”

Umarım danışmanları da bu tarz bir bölüm yazarlar konuşmasının arasına…

İnşallah…