Koalisyon sürecinde medyaya asla güvenilmez!

Koalisyon sürecinde medyaya asla güvenilmez!

Hoş, medyaya hiçbir zaman güvenilmez.

Koalisyon, ayrıntıcı ve yoğun bir süreç sonucunda alınacak politik bir karardır.

Koalisyonun medya ile doğrudan ilişkisi yoktur. "İlişkide" göründüğü tüm durumlar, politika ve sermaye arasındaki ilişkileri ifade eder.

Dolayısıyla koalisyona hevesli partilerin medya karşısındaki tutumu şöyle olmalı;

Bir, medyanın aceleye getirici tavırlarına kulak tıkamalı.

İki, koalisyon kurulursa olacak kötü şeyleri yazan cehennem müjdecisi yazarlar bir kenara itilmeli.

Üç, koalisyon kurulunca güllük gülistanlık Türkiye resmi çizenler görmezden gelinmeli.

Dört, Reza Zarrap, Battal İlgezdi gibi tarafların zayıf noktalarını deşen haberler karşısında paniklenmemeli.

Beş, her gün başka telden çalan gazetecilere asla güvenilmemeli. (Gazetecilere zaten hiçbir zaman güvenilmemeli.)

Altı, "diğer partiden şu kişiyle görüştüm, bana şöyle dedi" diyerek aracılık ediyor görünen gazetecilere itibar edilmemeli.

Yedi, siyasetçilere akıl vermeye kalkan köşe yazarı ve yorumculara esas işlerinin bu olmadığı durmadan hatırlatılmalı.


ERDOĞAN, CHP İLE KOALİSYONU NEDEN İSTİYOR?

Kim ne derse desin, kişisel fikrim Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın CHP ile koalisyona gönüllü olduğu.

Daha seçim biter bitmez, Baykal'la görüşerek bu hissini belirtmişti.

Her gün HDP'ye eleştiri yağdırarak partisini CHP'ye doğru itmesi de bunu gösteriyor.

CHP'yi istemesinin nedenlerini sıralayalım;

Bir, MHP seçeneği Bahçeli'nin tavrıyla ortadan kalktığı için.

İki, hükümetin sorun yaşadığı ekonomi, dışişleri gibi alanları ihale edebileceği en iyi partner CHP olduğu için.

Üç, CHP'yi daha uzlaşılabilir bulduğu için.

Dört, kendisini dinlendirmek ve yenilemek için zamana ihtiyacı olduğu için.

Beş, sermayenin istediği tek seçenek bu olduğu için.

BAYRAMDA SEVDİĞİM ŞEYLER

Bir, bayram sabahı tüm ailenin kahvaltı masası etrafında toplanması.

İki, "Reçeli uzatır mısın?", "Peyniri versene", "Börek kaldı mı" seslerinin birbirine karışması.

Üç, ailenin büyükten küçüğe sıralanıp bayramlaşması.

Dört, yeğenlerime bayram harçlığı verdiğim an, acaba kaç lira diye heyecanlanmaları.

Beş, gelmesi beklenen telefonların gelmesi.

Altı, kırgınlıkların giderilmesi için hoş bir bahane olması.

Yedi, uzun zamandır sesini duymadığımız insanların bayram sürprizi aramaları.

Sekiz, çocuklar tatlıya yumulurken, annemin "misafirlere kaldı mı?" telaşı.

BAYRAMDA SEVMEDİĞİM ŞEYLER

Bir, telefonumun tanımadığım insanlardan gelen bayram mesajlarıyla dolması.

İki, "Hiç görüşemiyoruz" yollu sitemkâr telefon konuşmalarına muhatap olmak.

Üç, iş yapan insanların görev misali birbirini arayıp bayramlaşırken seslerindeki kuruluk.

Dört, aradığın hiç kimsenin olması gereken yerde olmaması.

HOŞ GELDİN MİRZA BEBEK...

Çok yıllık dostum İstanbul Ticaret Odası Başkanı İbrahim Çağlar dede oldu!

Kendisi 50'li yaşlarının başında. Görüntüsü fit, bakımlı genç bir adam.

Kimse ona dedeliği yakıştıramaz, yakıştırmıyor da. Ama o, kızı evlendiği günden itibaren dede olmak için öylesine sabırsızdı ki anlatılır gibi değil.

Kızının üzerinde manevi baskı uygulamaması için her yolu denedim.

"Dede olursan eskisi kadar yakışıklı bulmazlar seni" dedim.

"Dedelik en az 25 yaş koyar yaşının üzerine" dedim.

"Kendini bir ayağın çukurda hissedersin" dedim.

Olmadı. Bayramda daha telefonu açar açmaz, "Dede oluyorum" müjdesini verdi.

Pazartesi (bugün) de, Mirza Bebek dünyaya geldi. Bizimkinin ağzı kulaklarında.

Mirza bebeğe "sağlıklı bir yaşam, güzel bir kader" diliyorum.

AKLIMDA KALAN

CHP'li okura not: Siz bakmayın, dostum Muharrem İnce'nin ve İlhan Cihaner'in koalisyona ayak diremesine. Yüzde 60'lık muhalefetin koalisyon kurmasını istemelerine gülüp geçin. Her ikisini de tanırım. Akıllarından çok yüreklerine kulak verirler. Realist değil, az biraz hayalperesttirler. Koalisyon dışında kalacağı her durum, CHP için kaos doğurur.