Tarihçi eğer bir savaşı yazıyorsa, kaynak
olarak generallerin, komutanların raporlarına
başvurur...
Bir romancı için ise o kaynaklar asla güvenilir
değildir...
Çünkü...
Hiçbir komutan ve general savaşla
ilgili gerçek doğruları yazmaz...
İster mağlup orduların komutanı olsun, isterse
galip orduların komutanı olsun...
Tek farkla ki...
Tarihte, galip komutanların anlattıklarına inanmak alışkanlık
haline gelmiştir...
Siyaset yapmış olmak
istemem...
Ama...
Artık eskisi gibi savaşlar yok...
Artık siyaset bir tür savaş gibi...
Evvelden savaşın galibi yazıyordu tarihi...
Günümüzde seçimlerin galipleri yazıyor...
Ya da yazdırıyor...
Bunun böyle olduğunun en somut kanıtı 30 Mart
seçimleri...
2011 genel seçimlerine göre mecliste gurubu
bulunan dört partiden sadece Ak Parti oy
kaybetti...
Hem de az buz değil...
Seçmen sayısı 2 milyon arttığı halde Ak Parti 2.5 milyon oy
yitirdi...
Buna karşılık MHP, 2.5 milyon daha fazla oy
aldı...
2011 seçimlerine baktığınızda oylarındaki
artış % 30'u buluyor...
CHP ise 2011 genel seçimlerindeki
oyundan yaklaşık 1 milyon yüz bin oy daha fazla
aldı...
Peki...
Hep birlikte; seçimi kimin kazandığını konuşuyoruz?..
Tabii ki Ak Parti'nin kazandığını...
Neden böyle?..
Çünkü seçimin galibi oy kaybetse ve diğer iki merkez parti oylarını
arttırsa da seçimlerin tarihini tıpkı savaşların tarihinde olduğu
gibi kazananlar yazıyor...
Haliyle "Ak Parti kazandı" diyoruz hep
birlikte...
Ve...
Partiyle liderinin başarılarından söz ediyoruz...
Ey güzel insanlar!..
Bir savaş hakkında doğru bilgi sahibi olabilmek için, o savaştan
hemen sonra veya en geç bir gün sonra; savaşan erlerle,
asbubaylarla ve küçük rütbeli subaylarla konuşmak gerekir...
Ne söylerseler hepsine inanabilirisniz...
Çünkü anlattıklarının hepsi doğrudur...
Ama...
Aradan dört beş gün geçip de komutanların raporları ortaya
çıktıkça, savaşın gerçeklerinin de değiştiğini görürsünüz...
Savaştan hemen sonra konuştuğunuz savaşçılar bile o gün
anlattıklarını değil, komutanların raporlarında yazanları anlatmaya
başlarlar...
Sizlerle bir anımı
paylaşayım...
1974 Kıbrıs
Harekâtı'ndan hemen bir gün sonra, harekata katılan pilot
üsteğmenlerden (çok yakın akrabamdı) biri ile konuşmuştum...
Anlattıklarını bu gün aktarmaya kalksam bana
“deli” dersiniz...
Aynı üsteğmen, harekattan bir ay sonra toplandığımızda, ilk gün
anlattıklarına hiç benzemeyen şeyler söylüyordu...
Bir ara başbaşa kaldığımızda bunu hatırlattığımda “boş ver
ya” dedi sadece...
Geçenlerde onunla buluştuk...
Albaylıktan emekli olalı neredeyse on yıldan fazla
bir süre geçti aradan…
Kıbrıs Harekâtı'nı konuştuk....
“Tarihi yazanlar mutlaka kahramanlar yaratmak
zorundadırlar. Akksi halde bir savaş sonra savaştıracak kimseyi
bulamazlar” dedi...
Son dönemlerde medyamızda aynı zihniyet
hâkim…
Ama…
Askerlerden değil, politikacılardan “kahraman”
yaratmaya çabalıyorlar…
Kendileri bile pohpohladıkları politikacıdan
“kahraman” çıkmayacağını biliyorlar…
Ama…
Yok mu şu ufak bencil hesaplar?..
Her birini kendi uydurduğu yalana kendi inanan birer
“kiralık klavye” haline getiriyor…
Seçimlerden hemen sonra konuştuğum çok sayıda aklı başında
Ak Partili yetkili; kazanmış olduklarına
sevinemiyorlardı...
İçlerinden biri; "artık yılma (Bayır)
aşağı gidiyoruz" dedi ve ekledi. "Çok
zayiat verdik"...
Aradan sadece bir hafta geçmişti ki; aynı dostum bana
söylediklerini unutmuştu...
Veya öyle yapıyordu...
Müthiş coşkuluydu...
Büyük seçim zaferinin tadını çıkarıyordu...
Bir
ara bunu hatırlattım...
"Yaaa o anda moralim çok bozuktu ama sonradan Sayın
Başbakan bizim kazandığımız gerçeğine inandırdı
bizleri..."
Ben de ilâve ettim:
"Medya da o inancınızı pekiştirdi..."
Güldü...
Hiçbir şey söylemedi...
Ben de kalbini kırmamak için üstelemedim...
Ama...
Son bir aydır ekrana çıkan kimi kiralık klavyeleri
dinledikçe mesleğimden iyice soğuyorum...