Karaktersiz...

Karaktersiz...

(Medyamızın en düzgün karakterli, adam gibi adamı Doğan Satmış’a sevgilerimle…)

Önce şunu söylemeliyim, merkez medyada işine son verilen çok az sayıda gazetecide Erdoğan’ın ya da Hükümetin rolü vardır. Çoğu işten atmalar, medya yönetimlerinin tasarrufudur.

Merkez medyayı Erdoğan dizayn etseydi. Erdoğan’ın “O gazeteciye köşe yazdıran patrona yazıklar olsun” dediği o patron, o gazeteciye ana haber sundurabilir miydi?

Medyasını iyi yönetemeyen patronlar, çareyi günah keçilerinde bulurlar. Onları kapı önüne koyarlar.

Karakter, insanların davranışta bulunma anındaki niteliklerinin toplamıdır.

Bir medya kuruluşunun da karakteri, son noktada okura sunduğu niteliklerin toplamına işaret eder.

Son yıllarda. Medya patronlarının en tahammül edemediği gazeteci grubu “sağlam karakterler”dir. Tutarlıdırlar ve ağızdan çıkan lafın arkasında dururlar. Bir patron için ne itici değil mi?

Ama o itici gazeteciler de kurumlarının itibarını artırırlar, ciddiyet kazandırırlar.

Onlarsız medya. Karakteri olmayan bir yapı, dayanaksız bina gibidir. Sallanır.

Habertürk’te Doğan Satmış’ı gönderdiler. Medya dünyasında tanıyan herkesin saygı duyduğu gazeteci.

Tanıdığım en ketum insan. Ne bir yöneticisi için ne de bir başkası için ağzından tek bir cümlenin çıkmadığı adam. Kendinizi de, haberinizi de şüphesiz teslim edebileceğiniz biri.

Habertürk’ü kuran, rengini, soluğunu veren adam.

Doğan’ı bilmem, ama benim en çok ağırıma giden şey, o gazeteyi emeğiyle var etmiş bir çalışanına patronajın bir teşekkür bile etmemesi. İşten çıkarma haberini yayın yönetmeniyle göndermesi.

Doğan’ın ne hükümetle ne de başka kişilerle sorunu olmaz. İşini yapar, sadece işini yapar. Dolayısıyla değil Hükümetin, medyada pek çok kişinin bile Doğan Satmış’dan haberi olmaz.

Şimdi size yeni bir haber: Kanal D’de süren işten çıkarmalardan sonra sırada Hürriyet var. Yakında Hürriyet’ten de en az iki köşe yazarı gidici.

Biri Yalçın Bayer. Diğerini söylemeyeyim iyisi mi…

Herkes gidiyor, geriye küçük tirajlar, minik reytingler kalıyor…

Ve. Sanırım yakında TV8 benzeri, ilkokul 4 ve altına seslenen medya kuruluşları dışında ayakta kalan pek olmayacak… Satışlar başlayacak.

NTV HABERCİLİĞİNDE SON NOKTA

9 Kasım akşamı. NTV ana haberde. Mustafa Kemal’in ölüm yıldönümü haberi var. Devlet erkânının programı anlatılıyor.

Diyor ki dış ses “Devlet erkânı 9’u 10 geçe Ata’nın huzurunda olacak.” 9’u 10 geçe!

İnsanların işsiz bırakılmasına itirazım var. Ama NTV yönetimi, bu editör ya da editörlerin işine hemen son vermelidir.

Atatürk’ün ölüm saatini bilmedikleri için değil. Onca işsiz gazeteci varken. Yaptıkları işe saygı duymadıkları için.

“CHP’NİN MUHALEFET DİLİ DEĞİŞECEK” DEDİM, DEĞİŞTİ

“Emine Ülker Tarhan bir sözüyle kurultay toplattı. Bir istifasıyla CHP’nin muhalefet tarzını değiştirecektir” yazdım. Benim okurum hatırlar.

Aynen öyle oldu. Daha istifanın üstünden üç gün geçmeden. Kılıçdaroğlu ulusalcı olup çıktı!

Partide küçük bir kemikli grubu “ulusalcı” diye yaftalama gitti. “Hepimiz ulusalcıyız” ifadesi geldi.

Kaç defa;

“Ulusalcı ifadesini doğru anlamak gerektiğini” yazdım.

“Yeryüzünde ulusalcı olmayan bir devlet başkanı, cumhurbaşkanı, başbakan gösterin” dedim.

“Hiçbir değere sahip olmayan liboşların açısıyla bakmayın” dedim. Hatırlayın.

Kemal Bey, kenara ittiği grubun yanına geçiverdi, ulusalcı oldu.

Hızını alamadı, “Hiçbir cemaate yakın değiliz” demek zorunda kaldı.

Durmadı, öcü gibi kaçındığı ifadeyi ağzından çıkarıverdi: “CHP, Mustafa Kemal’in partisidir.”

Tam dört sene önce kendisine, “Önce kendi değerlerinize sahip çıkın, bunu yapmazsanız başka değerlere açılamazsınız” dediğimi hatırlıyor mudur acaba?

Bir Emine Ülker’in istifası neden Kılıçdaroğlu’nun dilini değiştirmeye yetti?

Çünkü, o da biliyor ki, ulusalcılığı ve Mustafa Kemal’i dışlamaya kalkarsa geriye CHP’den bir şey kalmaz…

FUTBOL SEVİYORSANIZ BU ADAMI DİNLEYİN

Türkiye Kupası grupları belli olmuş. Ülkemin minicik fakir fukara takımlarıyla trilyonluk dev takımlarının aynı gruplara düşmesi canımı sıkmış. Kafamda yine, yeniden Futbol Federasyonu’nun işlevini sorguluyorum.

TRT Spor’da bir adam karşıma çıkıyor. Türkiye Kupası’yla ilgili öyle aklı başında cümleler kuruyor ki, aklı başındalıkla spor medyası arasındaki amansız çelişkiden dikkatimi çekiyor.

Soytarılık yapmıyor. Maraza çıkarmaya çalışmıyor. Sataşmıyor. Sadece yorumluyor. Kendine bir güveni var. Ağzından çıkanı önemsiyor. Spor kamuoyunu ciddiye alıyor. Alışılmadık bir durum yani.

Spor medyasına aykırı kaçacak kadar düzgün bu adam kim ki diye meraklanıp araştırıyorum. Mehmet Arslan’mış. Hürriyet Spor’dan  bildiğim isimle görüntü birbirini buluyor.

AKLIMDA KALAN
Bugün 10 Kasım, birlikte ağlamak lazım hissi: Birlikte ağlamak gerekir bazen. Gözyaşı iyi bir tutkaldır insanı insana bağlayan. Bize en somut kötülük ANAP zamanında yapıldı. “10 Kasım’ları yas tutmaktan çıkaralım” dediler. Çıkardılar. O gün, bugündür birlikte ağlamayı bilmiyoruz biz. Başkasının yasına kendi yasımız gibi saygı duymaz olduk. Bayramlarımızı da eskisi gibi birlikte kutlamıyoruz. Biz birlikte ağlayamayan, birlikte gülemeyen bir ülkeyiz şimdi. Bir yarımızın sevinci diğer yarımızın üzüntüsü oldu ne zamandır. Biz toplum olarak yarılmaya 10 Kasım’ları toplu yas tutmaktan çıkardığımız gün başladık.