Allah karımdan razı
olsun…
Evet arkadaş...
Bunun adına "haksız
rekabet" denir...
Çünkü...
O
kadar geniş bir "asistan
kadrosu" ve "bol vakit (Tabii
ki bol nakit de)" ile ben de
yaparım Yılmaz Özdil'in
yaptıklarını...
Görevlendiririm maaşlarını patronun
ödediği
yardımcılarımı...
Girsinler google arşivlerine...
Geçmişle ve günümüzle ilgili istenen bilgileri dosyalayıp
göndersinler...
Ben de onları sıraya
dizeyim...
Altına da iki üç cümlelik bir mini yorum
yapayım...
Al sana "Mizahi bir
köşe"...
Daha sonra aynı yazıları bir kitapta
toplayıp bir de kitaptan götüreyim malı…
Ama yok ki
benim öyle bir imkânım…
Ben yazı yazmaktan kafamı
kaşımaya vakit bulamıyorum…
Allah karımdan razı
olsun…
Sık sık gelip kafamı kaşıyor sonra
gidiyor yine tualinin başına ve yağlı boya – tiner kokusu içinde
çalışmaya başlıyor…
İtiraf ediyorum ey güzel
insanlar!..
Yılmaz Özdil'i kıskanıyorum...
Benim her gün 20.000 (Yirmi
bin) vuruş/harfle yapamadığımı arşiv
haberlerini yana yana kısacık cümlelere dizip yapıyor...
Pardon...
Tabii ki benden çok daha iyisini yapıyor...
Bugün (20.02.2014) yine döktürmüş...
Hem ilk gençliğimi yeniden yaşadım, hem orta yaş halimi ve hem de
şu günlerimi...
Nefis bir mizah yazısıydı...
Hatta mizahın kralı...
Hele son hüküm cümleleri bir kitap
kalınlığındaydı...
Ne mi demişti?..
Okuyun lütfen:
Bakın meselâ Abdullah Gül internet yasağını
onayladığını bile internetten duyurdu. Olsa olsa fıkra
olur.
Ve, dönüp bakıyonuz
geriye.
Wi-fi'larımız,
iPad'lerimiz, akıllı telefonlarımız, çanak antenlerimiz yoktu ama,
daha mutluyduk galiba.
Çünkü,
iktidar yalakası gazteciler her zaman vardı ama, hiç olmazsa
birazcık yontulmamışlara köşe verilmiyordu. Halkın bilgilenme
ihtiyacının yasaklanabileceğini zanneden odunlar sadece
cigaradan çıkıyordu.
Evet efendim…
Bunları yazısının hüküm bölümlerinde
yazıyor Yılmaz…
Oraya kadar yaptığı tek şey; “arşiv
çalışması”…
Altmışlar, yetmişler…
Seksenlerden sonrası yok; hatırlatmaya da gerek yok zaten…
Çünkü bütün güzellikler 12 Eylül 1980’e
kadar…
Ve son günler…
Yani; ülkenin
cumhurbaşkanının internete yasaklar
getiren kanunu onayladığını bile internetten duyurduğu
günler...
"Bir demokrasi ve
hukuk devleti ağacı daha kestim" diye tivit atmak gibi bir
şey...
Ve…
Odunların Samsun paketlerinden
değil gazete köşelerinden ve ekranlardan çıktığı günler…
Aaaaa….
Şimdi fark ettim…
Ben sadece kolaylıkla mizah yazan Yılmaz
Özdil’i değil; gazete köşelerinden ve
ekranlardan fırlayan odunları da kıskanıyormuşum
meğer…
Şimdi fark ettim…
Ne yapayım?..
Hem kıskanırım ama hem de yazarım…
Klavyede yazarım yani…
Yoksa “Yazar”lık kiiimmmm?..
Ben Kim?.......
“Novak” bile olamam…
Ki olabilseydim…
Ne iş yapardım beeee!..
Dizi film çevirebilir miydim bilmem...
Yok, hayır, çeviremezdim...
Bu suratla kimse rol vermezdi bana?..
Ama...
“Şarkıcı” kesin olurdum...
Ve hatta...
En azından...
Necip halkımızı ekran
başına mıhlayan ve nahlayan yarışmalarda
en azından bi “jüri
üyeliği” kapardım…
Eeeeee ama...
Ben de “az hıyar” değilim hani…
Kimleri ısırıcam?.. Hüsmen'i köpek ısırmış... Doktordan önce evine gidip eline kâğıdı kalemi alıp yazmaya başlamış... Karısı sormuş: "A be olmayan mirasını mı paylaştırısın üle?" "Yok be ya" demiş Hüsmen... "Kuduz muduz olurum bakarsın da; ölmeden önce kimleri ısırıcaamı not ederim..." |
Onu, bunu, şunu, falancayı, filancayı
kıskanacağıma değişimin dönüşümün yollarını arasam ya…
Erdoğancı veya Gülenci olsam
ya...
Hadi ikisini olamadım...
Bari CHP'ye takılsam...
Veya MHP'lilik taslasam...
Hiçbirisi olamadım mı?..
Kandil'e (Yok lan idare lambası gibi kandil değil;
bildiğin Kandil Dağı) çıksam önce...
Gerillalarla fotoğraflar neyim çektirsem...
Onlar gibi giyinsem...
Sonra da "Vallahi küçük yaşta almadım silahı elime...
Sadece fotoğraf felan çektirmek için şeyttim;
günahsızım" desem...
"Dağdan düz ovaya insem"...
Bu
arada pişmanlık yasasından da
yararlansam...
Ve...
Pişmanlıklarımı anlatırken bütün düşmanlarımı da bir bir
ispiyonlasam...
Z.D. kardeşimden de "nasıl hayal
kurulur?.. Halisünasyon görmenin yolları" dersi
alsam...
İşte o zaman görürsünüz siz gününüzü...
Kim/ler mi?..
Elbette udunlar canım...
Udunlar var ya be yaa; işte unlar
gürürler günlerni...
Başka kim gürecek ani ya?..
Not:
Heyecanlanıp biraz da keyiflendim mi,
(Nedense) Makedonya şivesiyle yazarım;
affola...
Yok vallahi...
Mustafa Kemal Atatürk'ün
Makedonyalı olmasıyla hiç ilgisi yok...
Yahu siz de amma alıngansınız be arkadaş...