“Bu mahalle” dediğime bakmayın. Ilımlı insana asıl kendi mahallesinde yer yok.
Herkes, karşı mahallenin ılımlısına hayran.
Cami- Cemevi projesinde Gülen cemaatiyle işbirliğine giren İzzettin Doğan’a Alevilerin gösterdiği tepki dikkat çekiciydi.
‘Karşı mahalle’yle diyalog geliştiren İzzettin Doğan’a ‘satılmış’ muamelesi yapılıyor.
Herkes karşı mahallenin kibar, nazik, efendi, hoşgörülü, saygılı mensuplarına ilgi duyuyor.
Ama aynı insanlar kendi içlerinden çıkan karşı tarafa saygılı, efendi, anlayışlı bir üslup benimseyenlere “davayı satmış, yumuşamış, karşı mahalleye yaranmaya çalışan tip” yaftası yapıştırıyor.
Mesela İslamcılar kendilerini anlayan, dinleyen oturup kendileriyle medenice tartışan, değerlerine saygı gösteren, önemsedikleri sorunlara şefkatle yaklaşan solcuya, Alevi’ye, Kemalist’e, Liberale hayran.
Diğer taraftan kendi içlerinden diğer kesimlerle iyi anlaşan, onlara saygılı davranan onların görüşlerinin de saygıyı hak ettiğini söyleyenleri ise “hain, liboş, kompleksli, karşı mahalleye yaranmaya çalışan” biri olarak görüyorlar.
Sadece İslamcılar için geçerli değil bu. Aleviler, Kemalistler, Solcular için de durum aynı. Onların da en çok sevdiği İslamcı; ılımlı, medeni ve karşı mahallenin yaşam değerlerine saygı gösteren İslamcı
Ama aynı insanlar kendi mahallelerinden olup da dindarlara sempatiyle yaklaşanlara ‘satılmış’ gözüyle bakıyor.
Mesela bu kesimlerin en çok sevdiği AK Partili Kim? Eminim ki sakin, güler yüzlü, hoşgörülü karşı mahallenin de sesine kulan veren, fanatizmden uzak kim varsa o.
Ya kendi içlerinden AK Parti’ye sıcak bakanlara, onları anlamaya çalışanlara ne diyorlar?
“Vay satılmış! İktidar yalakası!” diyorlar.
Bu konuyu düşünürken Yeni Şafak’ta Murat Menteş’in başına gelenleri hatırlardım.
Kendi mahallelerinden çıkmış ılımlı, nazik, hoşgörülü bir üslup benimseyen Murat Menteş’e tahammül edemeyen muhafazakar yazarlar, karşı mahalleden gelen Atilla Yayla ve Markar Esayan gibi yazarları büyük bir heyecanla benimsediler.
Yanlış anlamayın burada konu ettiğim Markar Esayan’a gösterilen ilgi değil, Murat Menteş’e gösterilen tahammülsüzlüktür.
Mesela Murat Menteş’e tahammül edemeyen muhafazakar yazarlara sormak isterim: Sizin için Markar Erasyan’ı Murat Menteş’ten daha kıymetli ya da hoş görüyü hak eder kılan nedir?
Tam bir komşunun tavuğu komşuya kaz görünmesi hali.
Sahiden ilginç değil mi?
Sanırım her mahalle “Hak yol bizim yolumuz, karşı tarafın bize olan sempatisi mantıklı” deyip sempati besleyenlere ‘Hidayete erecek’ umuduyla yaklaşıyor.
İslamcılar bütün ülkeyi İslamcı, Aleviler bütün ülkeyi Alevi, Kemalistler bütün ülkeyi Kemalist yapacaklarını sanıyorlar!
Yoksa karşı tarafla diyalog kurmanın, onu anlamanın, ortak bir noktada, ortak değerler üzerinde buluşmaya gayret etmenin bu kadar yadırganmasının başka bir anlamı olabilir mi?
Ya da bu insanlar kendi içlerinden çıkan ve de herkesle konuşabilen insanları kıskanıyorlar. Benim aklıma başka bir neden gelmiyor. Varsa siz söyleyin.
Halbuki hepimiz kendi içimizdeki nazik, fanatizmden uzak, kibar, saygılı, ‘öteki’ni de anlamaya çalışanlara kıymet versek, herşey daha bir başka olacak.
Bu tuhaflık sanırım toplum olarak demokratik kültürümüzün yetersizliğinin de bir göstergesi.
Herkes kendine demokrat.
Oysa demokrasi, farklı tarafların sözünü, yaşam değerlerini, haklarını garanti altına alan sistem değil mi?
Türkiye’de herkes ‘öteki’ne faydası dokunacak ılımlılıktan da demokrasiden de nefret ediyor.
Bu anlayışın doğal sonucu olarak da iktidarı, gücü eline geçiren; devleti de demokrasiyi de kendine yarayacak bir kalıba sokmaya çalışıyor.
Hangi görüşten, ideolojiden, etnik kökenden olursa olsun; kibar, efendi, özgürlükçü, saygılı, hoşgörülü insanların tarafında mısınız?...
Yoksa kabalığı, fanatizmi, çatışmayı ötekileştirmeyi, ayrıştırmayı sahicilik zannedenler safında mı?
Üslubun içerikten daha öncelikli olduğunu kabul etmekte daha fazla gecikemeyiz.
Aksi takdirde, Türkiye’deki hararet sönmek şöyle dursun, giderek büyüyecek. Twitter.com/acikcenk
Bu yazıya Facebook'ta yorum yapmak için tıklayın