Dün okumuşsunuzdur.
Türkiye’de, Oppenheimer filmini izleyenlerin sayısı Barbie filmini seyredenleri geçti.
Rakamları birazda vereceğim.
Ama önce şu haritaya dikkatle bakalım.
Ne görüyoruz…
DEDEAĞAÇ’I GEÇİNCE ORTALIK TOZPEMBE
Bütün Balkanlar pespembe…
Yunanistan’dan başlıyor, Bulgaristan Romanya, öteki tarafta Sırbistan, Makedonya, Karadağ, Kosova, Hırvatistan, Slovenya toz pembe…
Ama Dedeğağaç’ın geçip Türkiye’ye geçince harita birden simsiyah oluyor.
Bu haritayı üç gün önce Instagram’da “@kos.data” adlı sayfada gördüm.
Harita, Balkan ülkelerinde ve Türkiye’de Barbie ve Oppenheimer filmini seyredenlerin sayısal durumunu gösteriyor.
Barbie filmini seyredenlerin daha fazla olduğu ülkeler, filmin rengi olan pembeye boyanmış.
Oppenheimer’ın daha çok seyredildiği ülkeler ise, yine filmin rengi olan siyaha renk.
28 MAYIS TÜRKİYE’SİNİN 48-52 HARİTASI SANKİ TERSİNE DÖNMÜŞ
Harita şunu gösteriyor:
Balkan ülkelerinin tamamında Barbie’yi seyreden insanların sayısı daha fazlayken, Türkiye’de tersi olmuş.
Şimdi üç gün öncesine ait rakamları vereyim.
(*) HAFTA SONU
1. Oppenheimer 215.850
2. Barbie: 155.300
TOPLAM
1. Oppenheimer 867.059
2. Barbie. 856.828
DÜNYADA BARBIE 800 MİLYON DOLAR OPPENHEIMER İSE 400
Gördüğünüz gibi, bu haritada Türkiye açısından ilginç bir durumu ortaya koyuyor.
Çünkü dünyadaki genel trend, Barbie filminin çok aha fazla seyredilmesi yönünde.
Geçen hafta itibariyle bütün dünyada Barbie filminin gişe hasılatı 800 milyon doları geçti.
Oppenheimer ise 405 milyon dolar civarında. Yani Barbie’nin geliri ötekinin iki katı.
Oppenheimer daha uzun ve daha entelektüel seviyede bir film.
Barbie ise, daha popüler bir bir özelliğe sahip.
Peki Türkiye’de durum niye farklı…
TÜRKLER DAHA MI ENTELEKTÜEL DAHA MI ACI SEVER MAZOŞİST
Muhtemel nedeni şu soruların cevaplarına bağlı:
(*) BİR Türk halkı Balkan halkların göre daha mı eğitimli ve entelektüel…
(*) İKİ; Yoksa Türk halkı daha mı acılı sos meraklısı, mazoşist bir karaktere sahip.
Tabii bir üçüncü ihtimal daha var;
(*) ÜÇ; Türkiye’nin okumuş ve daha entelektüel kesimi sinemaya daha çok mu gidiyor?
Yani “Beyaz Türkler” daha mı sinema düşkünü…
KÜLTÜREL İKTİDAR HALA BEYAZ TÜRKLER’DE Mİ
Ortada bir ikinci harita daha var.
Okuyanlarınız hatırlayacak. Geçen hafta Türkiye’de bu iki filmin illere göre sonuçlarını benzer bir harita ile vermiştim.
Orada, seçimin ikinci turunda, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kaybettiği Ankara, İstanbul, İzmir gibi megapollerde Oppenheimer’ı izlenme oranı Barbie’den çok yüksek görünüyordu.
Yani, sinemaya gitme ve kültürel tüketim açısından iktidar hala yüzde 48’de…
Tabii şöyle de yorumlayabilirsiniz.
Beyaz Türkler aslında “Siyah’tır…”
Yıllardır, “Biz, bu ülkenin zencisiyiz” diyenler de “Pembe…”
Yani daha neşeli, daha şen şakrak…
Bu haritanın bize anlattığı sosyolojik gerçek bu…
Biz aslında, “Aşure gibi” bir toplumuz…
Her türden insan var ve bu çok güzel…
İKİNCİ YAZI
ROK EKONOMİSİ GÖZTEPE KULÜBESİNDE 2 NO’DA KLOPP OTURUYOR
Son günlerde Türkiye’de ekonominin başına geçen yeni ekiple ilgili okuduğum en ilginç benzetmeyi ROK yaptı.
Evet bildiğimiz Rasim Ozan Kütahyalı…
Boşanma telaşı ve ortamında bile öyle kışkırtıcı bir iş yaptıki;
Mümkün değil, ilgisiz kalamadım.
ÖYLE 4 TVİT ATTI Kİ ‘BİR DAKİKA’ DEDİM
Yaptığı iş arda arda 4 Tvit atmaktı.
Okumayanlarınız için bu tivitleri aynen aktarıyorum.
“1- TCMB’nin ikinci adamlığına Cevdet Akçay gibi birinin gelmesi inanılmaz bir haber. Şu an öğrendim ve şok oldum. Hem sevindim hem kaygı duydum. Cevdet Akçay deha seviyesinde bir finansçı. Fakat dış açığın kapatılması gerektiğine asla inanmayan, değerli TL’ye inanan bir iktisatçı
2- Kişi başı 20 bin doları yakalamış bir Türkiye’de Cevdet Akçay’ın göreve gelmesi mükemmel çarpan etkisi yaratırdı. Ama kişi başı 10 bin dolarlık, aşırı dış açık veren Türkiye’de Cevdet Akçay’ın gelişi Göztepe’nin başına Klopp’un gelmesi gibidir, adaptasyon sorunları çıkabilir..”
ODTÜ’NÜN REKTÖRÜ İLE SÖZCÜ YAZARI
“3-Cevdet Akçay olayı dehşetli bir büyük haberdir. Kimse farkında değil bu dev haberin… Hiç bilgim yok ama Mehmet Şimşek’in Gaye Erkan’ın yanına Cevdet Akçay’ı koymakta ısrar ettiğini sanıyorum. Dediğim gibi Göztepe’nin yardımcı antrenörlüğüne Klopp geldi. Böyle bir tuhaf haber..
4- Çetin bir süreç… Değerli TL ile dış açığın bol olması ama yönetilmesi gerektiğine inanan bir Cevdet Akçay felsefesi mevcut milliyetçi-muhafazakar rejimle nasıl uyumlu olacak? Kolay değil. Türkiye’ye şu an Kemal Kurdaş-Ege Cansen tarzı bir antrenör felsefesi daha uygun olurdu.”
Tanımayan gençler için bilgi vereyim.
Kemal Kurdaş, ODTÜ’nün kurucu rektörlerinden biri. O dönemde liberal görüşleri nedeniyle biz solcuların hedefindeydi.
Ege Cansen ise Sözcü Gazetesinin yazarı.
ROK’U NE KADAR CİDDİYE ALIP KONUŞABİLİRİZ Kİ
Ben ekonomiden anlamam.
Ama çok iyi bir ekonomi okuruyumdur.
Diyebilirsiniz ki; yani böyle ciddi bir meselede “ROK’u mu ciddiye alıp tartışacağız?…”
Benim görüşüm hep şudur:
İlginç bir şey diyorsa, elbette tartışabiliriz…
Bana göre de burada ilginç bir şey var.
Sadece “Göztepe’nin başına yardımcı antrenör” ifadesi bile yeter bana. Kimse tutamaz konuşurum.
Çünkü Munzur aklım hemen başka türlü çalışmaya başlıyor:
YÂRDIMCI ANTRENÖR KLOPP’SA BAŞ ANTRENÖR KİM OLUYOR
(*) Ekonominin yeni takımı bir Göztepe ise; yardımcı antrenörlüğe Jurgen Klopp gibi çok güçlü bir teknik adamı getirildiyse, Göztepe’nin yen baş antrenörü kim?
(*) En iyisi 2 numara olursa, 2 numara olması gereken 1 numara buna ne dedi?
(*) Dolayısıyla 1 numara olması gereken 2 numarayı oraya kim getirdi?
YOKSA ROK İLGİNÇLİK UĞRUNA SALLIYOR MU
Yoksa ROK, sırf ilginçlik uğruna sallıyor mu?
Yine de bir İzmir’li olarak Göztepe kulübesinde, yardımcı antrenör olarak Kloop gibi birini görmenin hayali bile hoşuma gitti.
Tabii ki, bu ülkede yaşayan ve krizinin etkilerinden nasibini olan bir vatandaş olarak , ekonomi kulübesinde bir Klopp görmek hayali bile d rahatlattı beni…
Ama, dediğim gibi, yok ROK sırf dikkatleri çekmek, sosyal medya üzerinden “Vuvuzella efekti” yaratmak için için böyle bir kavram uydurduysa…
Başarılı oldu.
Benim ilgimi çekti.
ÜÇÜNCÜ YAZI
ŞU DİASPORA LOBİSİNDE ZERRE KADAR AKIL VARSA NE OLAYIM
Disney Plus, Atatürk filmi konusunu hiç yönetemedi…
Hatta feci yönetti diyebilirim.
Olay sonunda dün BBC International’a kadar tırmandı ve ortaya garabet bir durum çıktı.
Disney’in hem merkezi hem de Türkiye ofisi yöneticileri “Kesinlikle Ermeni lobisi değil” diye çırpınırken, Amerika’daki Ermeni lobisinin en üst kuruluşu ANCA’nın çıkıp “Atatürk filminin yayınlanması durduruldu” diye açıklama yapması kadar tuhaflık görmedim.
Yani koskoca Ermeni toplumu, resmen bayağı bir sansürcü durumuna düştü gözümde.
Hem de bunu övüne övüne yaptı.
Disney’in Türkiye’deki temsilcileri artık istediği kadar “Ermeni baskısıyla değil” diye açıklama yapsın kimseyi ikna edemez.
SÜPER KAHRAMANLARI DİSNEY’İ KURTARAMIYOR
Şu sıralar Disney’in en büyük sorunu Atatürk filmi değil.
Dünyada kötü günler geçiriyor.
Grubun taşıyıcı üç motorunun yaptığı filmler hiç iyi gişe yapmadı.
Marvel’ın süper kahramanları artık gücünü kaybediyor.
Pixar aynı olağanüstü düzeyde çizgi filmleri yapmaya devam ediyor ama bir “Super Mario” filminin gişesine yaklaşamıyor.
Yeni Indiana Jones, 60 yaş altı kuşağı pek cezbetmedi…
O nedenle eski efsane CEO Bob Iger yeniden görev çağrıldı. O kadar zor durumdalar ki, iki yıllığına getirdikleri Bob Iger’un süresini 2026’ya kadar uzattılar.
TİMSAHIN PARÇALADIĞI ÇOCUK KRİZİNİ YÖNETEN CEO YİNE GÖREVDE
2023 Türkiye Cumhuriyeti gibi Disney’in de 100’ncü kuruluş yılı….
Pandemi öncesine kadar dünyanın en başarılı eğlence şirketi olan Disney şimdi bütün yaratıcı gücünü maliyet düşürücü tasarruf tedbirleri bulmaya harcıyor.
Oysa Bob Iger tam bir “^Kriz yönetim” ustası…
CEO olduğu dönemde sayısız kriz yönetmişti.
Amerika’daki Disney parklarının birinde timsah bir çocuğu parçalayarak öldürmüştü.
Bütün anne babaların Mickey Mouse’a güvenini yerle bir edebilecek böyle bir krizi yöneten şirket şimdi Atatürk filmi gibi bir ülke düzeyindeki yöresel krizi yönetmekte zorlanıyor.
Recep İvedik, Gülse Birsel ve Ata Demirer gibi reyting starları ile Türkiye’ye harika bir giriş yapan Disney Plus’ın, şimdi parasını ödediği ve yapımı tamamlanan başka Türk filmlerini de gösterime sokmayacağı konuşuluyor.
YÜZDE 48 DE, 52 DE GERÇEKÇİ BİR ATATÜRK FİLMİNE HAZIR DEĞİL
Kısaca işletmecilik açısından anlaşılması güç bir durum söz konusu.
Ama Atatürk filmi bu krizin en anlaşılmaz tarafı oldu.
Bu arada Atatürk filminin yılın ilk üç ayında gösterilen fragfmanlarınla ilgili düşüncemi de yazayım.
Ben fragmanları hiç beğenmedim.
Çok suni ve zorlama bir Atatürk portresi çıkıyordu fragmanda.
Ama bu olay Türkiye açısından asıl şu gerçeği otaya koydu.
Türkiye hala gerçekçi bir Atatürk filmine hazır değil.
Yüzde 48’i de hazır değil, yüzde 52’si de…