İçkinize ne katıyorlar sizin?

İçkinize ne katıyorlar sizin?

Zaman zaman medya ve magazin dünyasına insanın imrenesi geliyor. Öyle abartılı cümleler kuruyorlar ki, Baudlaire’in “Paris Sıkıntısı”nda sözünü ettiği, camları renkli pencereleri mi var diye insan merak ediyor.

Ya o pencerelerden bizim de olsun ya da içkilerine ne koyuyorlarsa söylesinler biz de koyalım.

Haber ve tartışma programları yapanlar, daha adını söylemekte zorlandıkları bir cumhurbaşkanı adayına “kurtarıcı” muamelesi yapıyorlar.

Nedense ben, onların gördüklerini göremiyorum. Onların erdiği kemâle eremiyorum.

Magazin programları “Altın Kelebek” ödüllerine “Oscar” muamelesi yapıyor. Nereden bakarsanız döküntü, nereden bakarsanız vasat bir ödül törenine bu abartılı benzetme neden?

Abartmadan yaşayamıyor musunuz?

Altın Kelebek”, iyi ya da kötü Türkiye’nin magazin ödülüdür. Bir geçmişi vardır. Bir devamlılığı vardır. Bu yönüyle saygıya değerdir.

Bunu böyle kabul etmek yerine “Türkiye’nin Oscarları” muamelesi yaparsanız kelebeklerin, Oscar’la kıyaslanmasına yol açar, döküntülüğün altını çizdirirsiniz.

İçkinize ne katıyorlar da, vasatın vasatı Sinan Akçıl performansını göklere çıkarabiliyorsunuz?

Ödüllerin hakkaniyetli olmadığını bile bile, en önemli özelliği güzelliği olan Serenay Sarıkaya’ya (gerçekten güzel) en iyi oyuncu ödülü verilen bir töreni göklere çıkartan ne?

Edirne’de ötede esamesi okunamayacak ortalama Türk popçuları, Ozan- Kenan Doğulu kardeşlerin kıymeti ne ki, hem performans (!) sergileyip hem de ödül veriyorlar?

Ya da töreni sunan Mete Horozoğlu’nun sunuculuk yapmasını akıl edenlerin o sırada içkisinde ne vardı?

Ajda Pekkan’ın ruhuna üfleye üfleye ayakta tutuyorsunuz. Cengiz Semercioğlu bile gazete arkadaşı Ajda’ya kötü diyemediği için “geceye en fazla hareket katan isim Gökçe’ydi” diyor.

Zara ve Kubat “özel ödülü” ne yaparak kazanmış olabilir? Onları önerenlerin içkisinde ne vardı peki?

En iyi çıkış yapan solist ödülünün üç kişiye verilişi hepten tuhaf değil mi? Hepsi birden çıkış yapmışsa, Türk popu neden halâ “dım tıs”tan ötede değil?

Tüm reyting rekorları “Muhteşem Yüzyıl”ınken, vasat bir aile dizisi “Küçük Ağa” drama ödülünü nasıl alabiliyor? (Altın Kelebek’e oy verenler, oyunun hesabını soramaz da ondan.)

Karolin Fişekçi kimin kontenjanından davetliydi, meraktan öleceğim.

Neyse.

Hanımlar. Beyler. Kendi çapımızda idare edebilir bir ödül törenine Oscar muamelesi yaparsanız, kıyaslamalardan sınıfta kalırsınız.

Mütevazı olun. Abartmayın.

Ya da içkinize koyduğunuz her neyse bize de söyleyin de, sizin pembe dünyanızdan ayrı düşmeyelim.

Not: Bu törenin iki hoş yanı vardı, Bernaylafem’in organizasyonu ve de gerçekten bir törene yakışır şekildeki konuk kıyafetleri.

SİYASETTE İNCE İŞÇİLİK

Başbakan Erdoğan, grup toplantısında konuşunca herkes cumhurbaşkanı adayının açıklanacağı tarihe odaklandı.

Oysa.

Başbakan, konuşmasında önemli başka bir şey daha söyledi. Partisinden sadece cumhurbaşkanlığı seçimlerine odaklanmalarını istedi. “2015 seçimleri sonraki iş” dedi.

Çünkü onsuz güç yitireceğine inanan ve partinin başında kalmasını isteyen hayli insan var. Onların oy vermeme olasılıklarını görüyor.

Son bir yıldır süregelen “üç seçimlik maraton” söyleminin bu aşamada zarar vereceğinin farkında.

Dahası. “İki seçim arasında neler değişir, neler” demeye de getiriyor.

Bu saptama ve talep siyasette ince işçiliktir. Tartışma konusu sıkıntısı çeken televizyonculara duyurulur.

KENDİ OKURUMA NOT:

Erdoğan’ın olası adaylığı ve de Ekmeleddin Beyin olası kazanması durumunda… Muhalefetin öngörüsü bu.

İyi de, safları sıkılaştıran muhalefet, ne olacağını düşünüyor?

Erdoğan cumhurbaşkanı olamayınca, çekilip gidecek, partisini bile terk edip emekli mi olacak sanıyorlar?

Bir de şuradan baksın benim okurum: Cumhurbaşkanı Ekmeleddin Bey, Başbakanı Erdoğan. Muhafazakâr dünya keyiften dört köşe.

BU DA KOMİK

Magazin figürümüz Ece Erken’in evliliğiyle ilgili haberlere baktım. Cümle şöyle kurulmuş: “Ece Erken 11 yaş küçük sevgilisiyle evlenmiş.”

Arkasından geçilen dalga da şöyle: “Ece Erken nereden buluyor bu kadar kocayı?”

İkinciden başlayayım, eğer Türkiye’de sarışınsanız az biraz da zeka varsa kocalardan koca beğenebilirsiniz. Sebil. Saba Tümer konuya dahil değil. İstisna.

Haberin diline dikkat. Eğer ünlüysen. Fail doğrudan sensin. Özne de sensin. Evlenen de Ece, koca bulan da. Adam sadece figür.

Ünsüz olduğundan pasif kalan adam için kimse “Kendisinden 11 yaş büyük Ece Erken’le evlendi” demez.

AKLIMDA KALAN

Canım Kardeşim” filmi: Kültür ve Turizm Bakanlığı 300 film seçmiş, biz de içlerinden 100 film seçecekmişiz. Seçilmiş filmler içinden seçmeyi itici bulduğumdan konuyla ilgilenmeme kararı vermiştim. Ve. Fakat. En sevdiğim Türk filmini oylamada dördüncü sırada görünce dikkat kesildim. “Canım Kardeşim.” Her defasında ağlaya ağlaya izlediğim film. Tarık Akan’ın ve Halit Akçatepe’nin başlarını yoksulluğun içine çekip, elleri ceplerinde yürüyüşlerinden akan çaresizliğe ağlarım. Kanserden ölecek küçük kardeşlerini oynayan Kahraman Kıral’ın muhteşem oyunculuğunda gözyaşlarım filmle arama perde gibi iner. Günleri sayılı küçük kardeşe istediği televizyonu getirmek için dükkan vitrinini kırdıklarında fırlayan cam parçaları yüreğime saplanır. Eve gelip televizyonu çalışır hale getirdiklerinde, kardeşlerinin öldüğünü fark ettiklerindeki acı unutulur gibi değildir. Yoksulluğun, çaresizliğin, ailenin, bağlığın ve kardeş sevgisinin en ama en güzel anlatıldığı filmdir… 1973’de “en iyi yönetmen”, “en iyi film müziği”, “en iyi görüntü yönetmeni” ödüllerini toplamıştır. “Canım Kardeşim”, bugünün duygusuz filmlerine inat sinemada duygunun heykeli gibidir. Yüreğiniz yetiyorsa izleyin derim.