Zaman gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce’nin Salı günü
“BOP tuzağı: Mezhep çatışması” başlıklı ilginç bir
yazısı yayımlandı.
Sosyal medyada yazıya gösterilen ilgi ve tepkileri görünce fark
ettim ki yazı herkesi şaşırtmış.
Yazıyı ilginç yapan Hüseyin Gülerce’nin kimliği. Yoksa
söyledikleri değil.
Hüseyin Gülerce beyefendiye birkaç soru sormadan önce yazısından
bir paragraf alıntılamak istiyorum.
“Ortadoğu’ya yeniden şekil vermek için pazarlık masasına
oturan güçler, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) diye 'Arap Baharı' ile
ambalajlanmış bir planı dayatıyorlar.
Ortadoğu’yu bölecekler, emperyalist planlarını güncelleyerek
sınırları yeniden çizecekler. Bunun için seçtikleri yol artık gizli
saklı değil: Mezhep çatışması… Bunu, ABD’nin Irak’ı işgali ile
hızlandırdılar. Bu işgal ile hem İsrail için en büyük güvenceyi
sağladılar, hem petrolün üstüne oturup enerji yollarını kontrol
altına aldılar.
Ama asıl önemlisi İslam coğrafyasında mezhep çatışması yangınının
fitilini ateşlediler.
Şimdi geleyim sorularıma:
1- Yazdığınız bu yazı çerçevesinde Zaman, STV ve
içinde bulunduğunuz grubun diğer yayın organlarının yaptıkları
şiddetli İran ve Şii aleyhtarlığını nereye koyacağız?
2- İran’ın yanlışlarını söylerken Şii oluşuna
ekstra bir vurgu yapmak ‘mezhep savaşı’na hizmet
etmek anlamına gelmez mi?
3- Sünni bir topluluk olarak Şiilik hakkında bu
kadar tezvirat yaparak "BOP planı"na engel
olmak mümkün mü?
4- Bu yazınıza bakarak “Türkiye’deki
dindar muhafazakar kesim BOP’un oyununa geldi. Küçük kazanımlar
için mezhep savaşı ateşine odun taşımaktan imtina
etmedi” diyebilir miyiz?
5- Eğer böyleyse bu arkadaşların hakkında nasıl
bir hüküm vermeliyiz?
Kabul edin ki oyuna
geldiniz.
Türkiye’nin Suriye politikası görünen o ki tahmin edilenden
daha fazla tahribata yol açacak.
Bu politikayı uygulayanların, destek olanların ciddi şekilde
oyuna geldiğini düşünüyorum.
Bütün iyi niyetimi koruyarak bu arkadaşların
‘kandırıldıklarını,
kullanıldıklarını’ söylemek istiyorum.
Çünkü Suriye’de bugün benimsenen politikanın gerekçesi ne olursa
olsun, gelinen noktada hepimizin tahmininden daha büyük bir oyuna
alet olunduğu görülüyor.
Sonuçlara bakınca tek kazananın İsrail’in olması da bunun
göstergesi.
İsterseniz Suriye meselesinin doğurduğu acı sonuçları madde madde
sıralayayım da tablo daha net olarak görülsün.
1- ‘Esad’ın birkaç haftalık canı var’ görüşü dünya
sisteminin attığı bir yemdi. Politikalar buna göre oluşturuldu
fakat batı desteği çekince bu gerçekleşmedi.
2- İlk günlerde dünya sistemiden aldığı destekle
Türkiye sert söylemler kullandı. Fakat destek çekilince,
yapabileceği hiçbir şey olmadığı, meydan okumaların kuru gürültü
olduğu anlaşıldı.
3- Suriye meselesini savunurken kullanılan
argümanlar içeride Alevi-Sunni çatışmasını da kızıştırdı. Bunu
engellemek için en küçük bir hassasiyet de gösterilmedi. (Bu
politikaya karşı çıkanları, özellikle Kemal Kılıçdaroğlu'nun Suriye
tutumu eleştirilirken, Alevi kimliğine vurgu yapmak akıl tutulması,
hatta ihanettir bu ülke için)
4- Suriye tam da dünya sisteminin istediği gibi
Müslümanlar arasında mezhep savaşının odağı haline geldi.
Müslümanları kalın bir çizgiyle ikiye böldü.
5- “Suriye halkını Esad’ın zulmünden
kurtarmak için” yola çıkılmıştı. 100 bine yakın insan
öldü. Halk daha perişan halde. Suriye diye bir ülke yok olmak
üzere.
6-Bundan sonra Esad gitse bile, kan davası
bulaşmış, mezhep farklılığı ayyuka çıkmış bir Suriye’nin huzura
kavuşamayacağı anlaşıldı.
7- Kullanılan dil, benimsenen yöntem Suriye
halkının lehine olmadığı gibi, Türkiye’de de ayrışmayı, çatışmayı
daha da körükledi. Suriye’yi kurtaralım derken kendimizi bir mezhep
savaşının içinde bulmak üzereyiz.
8- Destek verdiğimiz silahlı muhalifler
benimsedikleri yöntemlerle Müslüman dünyasının, İslam inancının
rahatsız edici yüzü haline geldiler.
9- Suriye politikaları İslam dünyasını, özellikle
de Türkiye dindarlarının önemli bir kısmını dünya sisteminin
hesaplarının uygulayıcısı pozisyonuna soktu.
10- İsrail’e karşı direnişin sembolü haline gelen
Hizbullah, bütün İslam dünyasında Müslümanların nefret ettikleri
bir öbjeye dönüştürüldü. İsrail’in ‘düşman’
belirlediği İran, bütün Müslümanların gözünde ötekileştirildi.
11- Hepsinden önemlisi de Müslüman bir ülkenin
'dindar' başbakanı ABD'yi Müslüman bir ülkeye
saldırması için iknaya çabalayan bir pozisyona düştü.
Kısacası Türkiye’nin Suriye politikası Suriye’nin işine
yaramadığı gibi, kendisini de, İslam dünyasını da felaketin
ortasına sürükledi.
İsrail ve ABD neoconları İslam dünyasında tasarladıkları
‘mezhep savaşı’ üzerinden işlerini tıkır
tıkır yürütürken, olan İsrail’e direnmeye çalışan Müslümanların
birliğine bütünlüğüne oldu.
Kısacası uyguladığımız politikalar sayesinde İsrail kazançlı
çıkarken bütün Müslümanlar kaybetti.
Twitter.com/acikcenk
Bu yazıya Facebook'ta yorum yapmak
için tıklayın