Hüseyin Aygün meselesinin ortaya çıkardığı gerçek

Hüseyin Aygün meselesinin ortaya çıkardığı gerçek

CHP milletvekili Hüseyin Aygün’ün PKK tarafından kaçırılması, toplum, AK Parti ve CHP’li bazı siyasilerin ’çözüm’ konusunda ne kadar samimiyetsiz olduğunu ortaya çıkardı.

Bazı gazeteciler ve bazı siyasiler, özellikle de CHP'deki bazı milletvekilleri, Aygün'ün serbest kaldıktan sonra yaptığı açıklamada PKK’lı teröristlerden bahsederken ‘genç arkadaşlar’ demesi üzerine kıyameti kopardılar.

"Niçin PKK’lılara arkadaş demiş" diye neredeyse adamı linç edecekler.

Hüseyin Aygün’ün açıklamaları üzerinden ortalığı ayağa kaldıran bazı dirayetsiz CHP’lilere gelmeden önce, bu kaçırılmayı siyasi malzeme yapan AK Partililere birkaç sözüm var.

Hepimizin desteklediği ‘Oslo görüşmelerinde’ başbakan adına PKK yöneticileri ile görüşen MİT müsteşarı Hakan Fidan’ın ‘Sayın Öcalan’, ‘önderlik’ tabirlerini kullandığını hatırlıyorsunuz değil mi?

Peki bunlar mı daha sorunlu, yoksa esaretten kurtulan bir bölge milletvekilinin ‘genç arkadaşlar’ demesi mi? Hangisi? Niçin PKK ile ‘barış görüşmeleri’ yapılırken Başbakan Erdoğan’ın gösterdiği kararlılığa verdiğiniz desteği burada da göstermiyorsunuz?

Diğer taraftan, PKK’ya verdiği destek apaçık olan Leyla Zana’nın ‘barış’ için Başbakan Erdoğan’la görüşmesi rahatsız etmiyorken, Hüseyin Aygün’ün davranışları niçin tartışma konusu?

Hem Leyla Zana’nın Başbakan Erdoğan ile görüşüyor olması barış adına sizi heyecanlandıracak, hem de Hüseyin Aygün’ün ‘genç arkadaşlar benden barış için çalışmamı istediler’ cümlesi sizi rahatsız edecek? Niye? Son kertede, dağa çıkanlar da bu ülkenin evlatları değiller mi?

Geçtiğimiz günlerde devlet bakanı Faruk Çelik’in ayağına kapanıp ‘Ne olur oğlumu PKK’nın elinden kurtarın’  diye yalvaran o babanın yerine kendinizi bir koyun bakalım ne hissedeceksiniz?

Niçin Hüseyin Aygün’ü kaçıran ‘genç  PKK’lıların’ barış istemiş olmasından bir umut değil de, fesatlık çıkarıyor bu toplum, gerçekten anlamıyorum.

PKK’nin saflarında olan herkese Karayılan veyahut Bahoz  muamelesi mi çekeceğiz? İstemeden, şartlar zorladığı veyahut mecbur bırakıldığı için katılanlar yok mudur? Bunlar gerçekten barış istiyor olamazlar mı? Yöneticilerinin vahşiliklerini, aptallıklarını, kendi toplumlarına ihanetlerini gören, içine düştüğü girdaptan çıkış arayanlar olamaz mı?

Bu meselenin bir yönü.

Bir de toplumda vatanseverlik adına PKK’dan başka ihanet şebekesi tanımayan bir güruh var. Kuru kalabalık.

Bunlar ne silahla bu işi çözmeyi başarabiliyor, ne de konuşarak.

Nasıl olacak bu iş?

Bütün öfkelerinin hedefi PKK.

Türkiye de vatana ihanet eden yalnızca PKK terör örgütü mü?

Türkiye’ye, bu millete, bu topluma ihanet ettiği halde toplum içinde gayet itibarlı dolaşanları ne yapacağız?

Hadi bu ülkeye ihanet edenlerin listesi yapalım. Bakın bakalım kaç kişi birinci sıraya PKK’yı yazacak?

Asker içinde olup da yıllarca PKK ile iş tutanlara ne diyeceğiz?

Bölge halkına yaptığı zulümlerle PKK denen yapının zemin bulmasını sağlayanları kaçıncı sıraya yazmamız gerek?

Ülkeyi yönetip de yıllarca bir kararlılık gösteremeyenleri, şaibeli hesaplara girenleri, ‘dünya sistemi’nin planlarına çanak tutanları hangi gözle göreceğiz?

Mesela Türkiye’nin bugün geldiği noktadan kimler sorumlu?

Milletin ahlaki sefalet içerisinde yüzmesi kimin eseri?

Kültürel bayağılık, bilinçsizlik hangi siyasilerin eseri?

Bazı gazeteciler, bazı siyasiler ve bazı askerler mi daha çok zarar verdi bu ülkeye, yoksa PKK mı? Hangisi?

Siyasiler, askerler ve medya işlerini düzgün yapmadıkları için ülke perişan durumda. Silah kullanmamış olmaları suçlarını hafifletiyor mu?

Tamam, PKK terör örgütü. Peki ya yukarıda saydığım ‘ihanetlerin’ sorumluları ne? Onlar niye aramızda itibarlı şahsiyetler olarak geziyorlar?

Tamam, PKK’lılara öfkelenelim de bunları da unutmayalım. Öfkemizin bir kısmını da bunlara yöneltelim. Öyle değil mi?

Diyeceğim o dur ki bir idam sehpası kurulduğunda, infaz sırasını bekleyenler arasında Hüseyin Aygün’ün bahsettiği o ‘genç PKK’lılar’ veyahut Abdullah Öcalan’ın önü,arkası bir hayli kalabalık olur.

Kuru, derinlikten yoksun, sloganik ve hesaplanmamış tepkilerin bu topluma bir faydası yok.

Görüyorsunuz ki 30 yıldır gerek TSK’daki beceriksizlik, zafiyet ve kirlilik, gerekse siyasilerin aldıkları akıldan ve ahlaktan yoksun tutumlar nedeniyle bu sorun büyüyerek bugüne geldi.

Ne yazık ki kendi başımıza çözecek bir bilincimiz de, bir devlet aklımız da yok.

Hal böyleyken, Hüseyin Aygün üzerinden şahinlik yapmanın, vatanseverlik gösterilerinde bulunmanın, duygusal tatmin aramanın ve kirli bayağılığa teslim olmanın kimseye faydası yok.

Peki ya CHP’ye ne demeli? Bu CHP’liler ne zaman gerçek şahsiyet sahibi olacaklar, çok merak ediyorum. Ne zaman söylemlerine ve eylemlerine samimiyet katmayı başaracaklar?

Yapmacık, hesaplı, ikbal düşünen tavırlardan ne zaman vazgeçecekler?

Hüseyin Aygün’ün ‘genç PKK’lılar sözü  en çok da onları paniğe sevketti. Niye? Neden korktunuz? Siz daha birkaç ay önce ‘barış için her adımı atmaya hazırız’  demediniz mi?

Ne zaman bir sözünüzün arkasında durmayı karakter haline getireceksiniz?

Oslo görüşmelerinin ortaya çıkması üzerine Başbakan Erdoğan’ın Hakan Fidan’a sahip çıkmasından da mı ders almadınız?

Neyse, bu toplumun daha çekecek çilesi var..

Söylemeden geçmeyeyim: PKK’lılarla ‘onlar da bu ülkenin evladı’ diyerek empati kuran bazı solcu aydınların Sivas olayları sanıklarına her yıl başka bir ülkeden ithal edilmiş cani muamelesi çekmeleri de ayrı bir ikiyüzlülük..

Bütün defoları, eksiklikleri, canilikleri, yetersizlikleri ile biz bir milletiz. İçimizden çıkan her cani de ne yazık ki bu milletin bir parçasıdır.

Bilmem anlatabildim mi? twitter.com/acikcenk

Bu yazıya Facebook'ta yorum yapmak için tıklayın