Türkiye’de statüko, darbeler, derin devlet gibi kavramlar geçtiğinde aklımıza hemen iki kurum gelir. Bunlar Siyasette CHP, medyada ise Hürriyet’tir.
Son günlerde CHP’deki değişimin ya da değişim çabalarının farkındasınız değil mi? Parti, Kılıçdaroğlu ile beraber bir çizgi, makas değiştirmeye çalışıyor. “Ordu + CHP = Darbe” denkleminden kurtulmak istiyor. Kılıçdaroğlu 27 Nisan muhtırasını tartışmaya açarak Büyükanıt’ın yargılanması gerektiğini söylüyor ve “O zaman bu bildiriye karşı çıkmadığımız için yanlış yaptık” diyor.
Birçoğumuz Kılıçdaroğlu’nun bu yaptığında mantık hatası aramaya çalıştık. Halbuki çok akıllıca yapılmış bir manevraydı. Çünkü derin devletin, askerin sözcülüğünü yapan bir CHP’nin, Tayip Erdoğan’ın oluşturduğu politik atmosferde varlığını sürdürmesine imkan kalmadı.
Erdoğan’ın asker karşısındaki açık ve net tavrı, milleti temel alan siyasi üslubu; CHP’de nefes darlığına sebep oldu. Kılıçdaroğlu bunu fark etti ve artık rejim bekçiliğinden halk savunuculuğuna geçeceklerini ilan etti. Bunu da tez elden ortaya koymak için daha önce CHP’nin destek verdiği 27 Nisan muhtırasına ve Büyükanıt’a çatarak yaptı.
Şimdi asıl meseleye, Hürriyet’e gelelim.
Hürriyet eski Türkiye’deki alışkanlıklarına devam ediyor. Faili meçhullerin gizlendiği, provokasyonların ve kirli ilişkilerin örtbas edildiği bir Türkiye’yi savunuyor. Savunmakla da kalmıyor örtmeye gizlemeye devam ediyor.
Bazen temkinli ve çekingen bir şekilde de olsa değişim sinyalleri vermiyor değil. Gelgelelim bunların ‘iktidarla kontrollü bir ilişki’ adına alınmış pratik önlemler olduğu gözlerden kaçmıyor.
Yeni dönemdeki bu ikircikli tavır, ister istemez Hürriyet’i komik duruma düşürüyor.
Peki CHP’nin gördüğünü Hürriyet neden göremiyor? Niçin hala eski alışkanlıklarını sürdürüyor? Çünkü medyada Hürriyet’i değişime zorlayacak bir rakip yok.
Tayyip Erdoğan, pozitif ve negatif yönleriyle bir bütün olarak göz önüne alındığında, son tahlilde Cumhuriyet tarihinin en büyük siyasi figürlerinden birine dönüşmüş durumdadır. Onun karşısında tutunabilecek bir siyasi rakibin çıkması pek kolay görünmüyor.
Enerjik ve kararlı bir siyasetçi olan Erdoğan, iktidar tecrübesi arttıkça, bir duayene dönüşme yoluna girdi. Rakiplerine kıyasla değişime yönelebilen yapısı ona büyük avantaj sağladı. Velhasıl rakiplerini enikonu değişime zorladı, zorluyor.
Şimdi medyanın da benzer bir lokomotife ihtiyacı var. Medyada Türkiye’nin dönüşümüne öncülük edebilecek, katkı sunabilecek nitelikte bir grubun oluşması gerek. Hürriyet konumunu ancak böyle sahici bir rakip karşısında ayarlayabilir.
Peki koskoca ‘yandaş medya’ya rağmen Hürriyet hâlâ nasıl eski tarz borusunu öttürebiliyor? Değil mi?
Yukarıda saydığım vasıfları taşıyan ne bir gazete ne de bir TV kanalının varlığından bahsedemeyiz.
‘Yandaş’ denilen medya Tayyip Erdoğan’ın peşinden sürüklenmekten başka bir şey yapmıyor. Bunun neye tekabül ettiğini de Tayyip Erdoğan’ı destekleyen gazetelerin kaç sattığına bakarak görebilirsiniz.
Peki diğer gazeteler satıyor mu? Hayır. Diğerleri de satmıyor, çünkü insanlar artık işlerin medyada anlatıldığı gibi olmadığını biliyor. ‘Yandaş yayınlar’ da satmıyor, çünkü mesleki yetkinlikten uzak, Yeni Türkiye’nin inşasına katkı sunabilecek bilgileri, birikimleri, niyetleri yok.
İşte bu durum Hürriyet’in şansı. Gazetecilik seviyesi ve siyasi tutum bakımından onu geride bırakacak güçte bir yayının ortaya çıkmaması Hürriyet’in eski alışkanlıklarına da devam etmesine zemin oluşturuyor.
Peki bu konuda umudum var mı? Galiba var. Ne de olsa umut fakirin ekmeği.