Dikkat ettiniz mi HSYK herkesin gözü önünde, kimseden çekinmeden, toplumun ne düşüneceğini hesaba katmadan ve en önemlisi de bu karardan en çok kimin zarar göreceğini dikkate almadan, pervazsız bir tutumla Deniz Feneri davasına bakan savcıyı değiştirdi.
Ve bunu öyle sıradan bir olaymış gibi yaptı ki gerçekten şaşırmamak elde değil.
Ne olacak şimdi? Deniz Feneri sanıklarını, üzerlerine yapışan 'nitelikli dolandırıcılık' suçlamasından kim kurtaracak?
Diyelim ki hakikaten Kanal 7'nin 'sahiplerinin' bu meselede hiçbir kusurları yok ve yargılanma sonucunda bu ortaya çıkacaktı. Peki savcı değişiminden sonra gelecek bir beraat kararına kim inanacak?
Eğer ihtimal varsa, çıkabilecek beraat kararıyla 'hak ettikleri aklanmayı' kim ciddiye alacak?
HSYK ne yaptığının farkında mı? Bu arkadaşlara iyilik mi yaptıklarını sanıyorlar?
Gerçekten akıl alır gibi değil. 'Eski Türkiye' ile 'Yeni Türkiye' arasında bir farkın olmadığı gitgide daha net ortaya çıkıyor. Ne acı…
Sizin de dikkatinizi çekiyor mu?
Eski HSYK diğer mahallenin 'iyi çocukları' için toplanıp savcıları görevden alıyorken, yeni HSYK 'bizim' mahallenin 'iyi çocukları' için aynı tutumu takınıyor.
Doğrusu anlamıyorum. Biz referandumda canımızı dişimize takarak 'evet' çıksın diye bu kadar çabayı kendi mahallemize kıyak geçebilelim diye mi verdik?
Bütün referandum heyecanı ve oradan elde edilen 'kazançlar' böyle heba mı edilecekti?
Görünen o ki kimse geçmişten ders çıkarmıyor. Bugün o savcıyı görevden alırsınız ve bu arkadaşları kurtarırsınız. Ya sonra?
Eski HSYK'nın yaptığı savcıyı görevden alma operasyonundan sonra o çocukların 'iyi' olduklarına artık kimse inanabilecek mı?
Devran dönünce Şemdinli davasının savcısı ve sanıkları ne oldu?
Gerçekten çok şaşkınım. Böyle bir cüretin karşısında ne diyeceğimi bilemiyorum.
Bütün bu referandumun ‘en önemli ayağı’ olan HSYK'nın geldiği noktayı görüyor musunuz?
Üstelik bir imaj koruma, güven erozyonu oluşmasın gibi dertleri de gözükmüyor.
Peki HSYK'nın durumu böyle de, medyanın bu meselede durumu farklı mı? Önemli bir davanın savcısı değiştiriliyor ama hiçbir gazete bu meseleyi haber yapamıyor.
Çünkü korkuyorlar.
Bu mesele bana bir kez daha gösterdi ki eski kirli çamaşırları birçok kurumu rehin hale getirmiş.
Kısacası, Türkiye rehin durumda.
Kimse başkasına yapılan haksızlığa, hukuksuzluğa ses çıkarabilecek temizlikte değil.
Temiz olmanın, namuslu olmanın verdiği cesaretten ne yazık ki artık eser yok
Herkes korkuyor. En çok da kendi geçmişinden korkuyor.
Türkiye ne yazık ki köle ruhlu insanların yaşadığı bir ülkeye döndü.
Mehmet Ali Aydınlar'ın vahim durumu
TFF'nin başkanı Mehmet Ali Aydınlar'ın içine düştüğü durum sizin de dikkatinizi çekiyor, değil mi?
Mehmet Ali beye baktığımda gerçekten büyük bir sefaletin ortasında görüyorum. Korkunun esaretinde kıvranıyor. Zenginliği onu etrafını saran sefaletten çıkaramıyor.
Kahraman olacakken, korkunun esiri haline geldi. Yazık. Değil mi?
Aydınlar ayağına gelen bir fırsatı mesele haline getirdi. Hem de ne mesele! Nasıl da eline yüzüne bulaştırdı! Nasıl içinden çıkılmaz bir hale soktu!
Büyük umutla başlatılan 'temizlik operasyonu' Mehmet Ali Aydınlar'ın yüreğindeki korku yüzünden pespaye bir hal aldı.
Ben insanların zenginleştikçe köleleştiğini düşünüyorum artık. Mehmet Ali Aydınlar gibi zengin, dünyada elde edebileceklerin büyük kısmını elde etmiş biri başka niçin bu tür hesaplar içerisine girer ki?
Zenginlik insana cesaret, özgürlük, yüksek ahlak vermeyecekse neye yarar?
Demek ki Allah'tan çok para değil, sağlam bir yürek istemek lazımmış.
Sakın yanlış anlaşılmasın. Öfkemin kaynağı Fenerbahçe'nin küme düşürülmemiş olması değil.
Eğer bu davadaki deliller yetersiz ise TFF başkanına düşen meseleyi orta yerde bırakmak değildi
Gür bir sesle 'Evet, benim gördüğüm belgelerin içi kof. O halde Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım niçin içeride yatıyor?' diye sorması gerekirdi. Sen hem bu soruyu sorma, hem de şike kararını verme. Hem de 'hiçbir şey yok' dediğin davada birçok insanı disiplin kuruluna sevket.
Olacak iş mi bu? Buradaki korkuya rehin olmuş ruhu insanların görmeyeceğini mi sanıyorsunuz?
Ne oldu? Fenerbahçe başkanlığı hesabıyla kararlar aldı, konuşulması gereken yerlerde konuşmadı.
Bir hesap içine girdi. Kendi hırsları ile toplumsal baskı arasında zavallı bir denge kurmaya kalktı.
Ama elin 'gavuru' olayı böyle bırakır mı? Bırakmadı. UEFA devreye girince, apar topar bir karara varıldı.
Mehmet Ali Aydınlar TFF'nin dün aldığı Fenerbahçe'yi şampiyonlar ligine göndermeme kararını büyük bir panikle üzerinden atmaya çalışıyor. Dikkat ettiniz mi?
'Ben değil, UEFA yaptı' diyor. Bunu söylerken ne yüzü kızarıyor, ne de başka bir utanma belirtisi gösteriyor.
'Ben yapamadım, onlar yaptı' demekten insan utanmaz mı?
Pes doğrusu. Korkunun, hırsın bu pozisyondaki bir insanı nasıl bu kadar rehin aldığına gerçekten şaşırıyorum.
Gerçekten bütün Türkiye bir araya gelseydi Mehmet Ali Aydınlar'ın kendisine yaptığı kötülükten daha fazlasını ona yapamazdı.
Mehmet Ali Aydınlar bugünün değil, hırsın hayalini kurdurduğu bir yarının adamı olmayı denedi.
Bu meselede benim dikkatimi çeken önemli bir nokta da, böyle şaibeli konularda batılıların bizden daha hassas davranmaları. Yunanistan, 'Lig perişan olur, ekonomi allak bullak olur' demeden iki takımı düşürdü. UEFA'da öyle. Bizde ise rezaletin üstü ekonomik gerekçelerle örtülmeye çalışılıyor.
Çok zengin olacağız, çok iyi imkanlar içerisinde yaşayacağız ama çamurun üzerinde oturacağız. Ahlaki hassasiyetlerimiz olmayacak. Öyle mi? Böyle bir Türkiye'yi mi hayal ediyoruz?
Yazık, çok yazık. Keşke Mehmet Ali Aydınlar ilk gün kendini bilip istifa etseydi de bu kadar sefalete düşmeseydi.
Haksız mıyım?