Konu sadece Balyoz, Ergenekon, odatv
davaları falan değil…
Bundan yaklaşık iki yıl kadar önce kısa bir süre
internethaber’de siyasi analizler yapmıştım.
Analizlerimden birinde bilhassa Balyoz Davası
yargılamalarına dikkat çekmiştim…
Tutuklu yargılamaların esas amacının; küresel şirketlerin
istemediği tarz ilişkiler içinde olan (Bush yönetimiyle iyi
geçinen) generalleri tasfiye etmek olduğunu yazmıştım…
Nitekim tutuklamalar Bush’un iktidardan düşmesi
Obama’nın seçilmesi üzerine başlatılmıştı…
Tasfiye birinci ayaktı…
İkinci ayak; tutuklu generaller üzerinden 2014
cumhurbaşkanlığı seçimlerine gidilirken Erdoğan’ın önünü
kesmekti…
Bu analizim üzerine bilhassa Gülen
Cemaatine gönül vermiş dostlarım bana teessüflerini
bildirdiler…
Beni, birilerinin oyununa gelmekle ve hatta daha ileri gidip
kendimi onlara kullandırmakla suçladılar…
Ben o analizi yaptığımda Hanefi Avcı henüz
kitabını yayımlamış ve haliyle
tutuklanmamıştı…
O analizimden bir süre sonra
Hanefi Avcı’nın ortalığı ayağa kaldıran kitabı
yayımlandı ve hemen akabinde de ünlü polis müdürü tutuklanarak
cezaevine kondu…
Peki ben o analizleri neye dayandırmıştım?..
O
günlerde muvazzaf olarak orduda görev yapan bir general dostumun
anlattıklarına ki dostum ilk başlarda cemaatin Türkiye’de
iç barışa katkı yaptığına inanıyordu…
Daha sonra
Fethullah Gülen’in “sembolik”
kaldığını cemaatin artık bir “dini inanç gurubu”
olmaktan çıkıp ekonomik bir imparatorluğa
dönüştüğünü söylemişti…
İlginçtir ben bunları yazdıktan bir süre sonra
Avcı da benzer şeyleri yazmıştı kitabında...
“Ve” diyordu Paşa dostum; “orduda Bush
yönetimiyle ahenk içinde çalışmış olan ve fakat küresel ekonomiyle
entegrasyonun bu kadar bağlayıcı olmasından şikâyetçi olan çok
sayıda general tasfiye edilecek…”
İster istemez Hollywood filmlerinde dublaj
yapan seslendirmeciler gibi bağırmıştım:
“Vaaaauuuvvv!”
“Vaaaauuuvvv
ya…”
“Eeee…. Sonra?”
“Daha sonra tam da cumhurbaşkanlığı seçimi Fethullah
Gülen barış ve diyalog çağrısı yapacak; cumhurbaşkanlığına aday
olacak siyasi liderin ordu ile arasında soğukluk olmasının görevde
bulunduğu sürece ülke yönetiminde tatsızlık nedeni olacağını
belirterek Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına aday olmaması gerektiğini
ima ettikten sonra da tutuklu bütün generallerin tahliye
edilmelerinin gerektiğini söyleyecek”…
Bir
yandan dinlediklerine inanmıyor ama diğer yandan daha önceki hemen
bütün analizlerinin çıktığını bildiğim için inanmam gerektiğini de
biliyordum…
Kısaca devam edeyim:
Gülen’in vereceği bu demeç üzerine yargıçlar
kanunun kendilerine verdiği “cezayı erteleme”
haklarını kullanarak belirli bir yaşı geçmiş ya da sağlık sorunu
olan generalleri bir bir tahliye etmeye başlayacaklardı…
Bu arada cemaatin medyasıyla birlikte diğer merkez medyaya, dava
dosyalarına bakan mahkemelerin yargıçlarından alındığı ileri
sürülen bazı belge ve bilgiler eşliğinde ses kayıtları
sızdırılacaktı…
Ve şimdi dikkat!..
O ses kayıtlarında, Erdoğan’ın ordudaki general
tasfiyesini bizzat yönettiğine ilişkin somut(!) bazı bilgiler
enjekte edilecekti…
Hanefi Avcı tutuklandığında aynı Paşa aynen şöyle demişti:
“Avcı da benim bildiklerimi öğrenmişti aslında ve yazdığı
kitapla Başbakan’ı uyarmak istemişti ama başaramadı.”
Geçtiğimiz günlerde (Galatasaray – Beşiktaş maçından iki gün önce)
aynı general dostum ( o şimdi emekli) telefon açtı, karısıyla
birlikte beni ve karımı ziyarete geleceklerini söyledi.
Tam da maçın olduğu gün geleceklerdi.
“Paşam; gündüz erken gel aksi halde maçı izlemeden duramayacağımı
biliyorsun”.
“Tamam erken geliriz ama yengeye söyle hiç zahmet etmesin
benim için bol bol keçi peyniri ve kokteyl domates hazırlasın,
birkaç kadeh de bir şeyler atarız maçı seyrederken”
dedi…
Maç günü geldiler…
Bana iki yıl önce anlattığı ve benim de yazdığım senaryoyu
hatırlayıp hatırlamadığımı sordu…
“Dinlediğim ve hele yazdığım hiçbir olayı unutmam” dedim.
“Dinle o zaman” dedi ve beni hayretler içinde
bırakan kehanetini(!) açıkladı:
“Başbakan önümüzdeki günlerde paşalardan yana tavır alacak;
mahkemeyi tenkit edecek ve bu arada Başbuğ’u cezaevinde ziyaret
bile edebilir”…
“Yok artık” dedim biraz da sesimi
yükselterek:
“Yahu ne azarlıyorsun ben hem yetimim hem de
öksüz” deyip kocaman bir kahkaha attı…
“Nereden çıkardın bunu?” diye sordum.
“Başbakan oyunu çözdü…”
“Cemaatin oyununu?..”
“Oyun hiçbir zaman cemaatin değildi… Oyunu cemaat holding
yazdı ve sahneye koydu… Erdoğan şimdi bu oyunu kıracak ve hatta
öyle kıracak ki yakında generallere karşı düzenlenen harekâtın
tamamen cemaatin kurguladığını bütün dünya öğrenecek”…
“Nasıl yani?”
“Önümüzdeki günlerde anlarsın”.
“Yaa paşam
bırak şimdi beni çatlatmayı da anlat”…
“Önümüzdeki günlerde konuyu açacağım”…
Israr etmemin anlamsızlığını biliyordum…
Başka konulara daldık…
Sonra da birlikte maçı izledik…
Bugün telefonum çaldı o arıyordu…
Ne diyeceğini bildiğim için selâm bile vermeden “Sen bana
Başbuğ’u ziyaret edecek dedin” diye lâf yetiştirdim…
“Hiç fark etmez” dedi “Ha Saygun Paşa ha
İlker Paşa; önemli olan cemaate verdiği mesajdır. Sen bundan sonra
cemaatin medyadaki uzantılarının Başbakan’a karşı takınacakları
haşin tavrı dikkatle izle sonra yine konuşalım”…
Ey dostlar!..
Kurmay zekâsına çok güvendiğim
bu emekli paşa dostumun iki yıl önce anlattıkları gerçek olduğu
gibi on beş gün önce söyledikleri de aynen çıktı…
Evet; Başbakan Başbuğ’u ziyaret etmedi ama
mahkemeleri eleştirip, Saygun Paşa’yı hasta
yatağında ziyaret ederek elini tuttu, hal hatır sordu…
Eğer önümüzdeki süreçte Gülen Cemaatine bağlı olduğu
sanılan /bilinen bazı ticari guruplara
maliye bakanlığı tarafından geniş çaplı soruşturmalar da
başlatılırsa ben bu paşa dostum için “kâhin”
sıfatını bile yeterli bulmayacağım…
[email protected]