Hayrettin Karaman hocanın başlattığı “ülkeyi bölünmeye götürecek konuları konuşmak dinen caiz değildir” temalı tartışmayı sanırım sizler de takip ediyorsunuz.
Hayrettin Karaman hocanın ileri sürdüğü tezlerle ‘üntiter devlet’ yapısını savunduğu varsayılarak itiraz sesleri yükseliyor. Özellikle de dindar, muhafazakar çevrelerde.
Bir dostum arayıp Hayrettin Karaman hocanın yazısındaki ‘çatı katı’ örneği ile Kürtleri aşağıladığını, benim de bir Kürt olarak bundan rahatsızlık duymam gerektiğini söyleyince, hocanın yazısını tekrar okudum.
Ne yalan söyleyeyim Karaman hocaya kızanların anladığı türden rahatsız edici bir bakış açısı görmedim. Hayrettin Karaman hoca samimi olarak konunun anlaşılması için basit bir örnek vermiş. O örnekten Kürtlerin aşağılandığını çıkaranların idraklerini gözden geçirmesi gerektiğini düşünüyorum
Hayrettin Karaman hoca özetle Türkiye’nin bölünmesini hızlandıracak tartışmalardan rahatsızlığını dile getirip Müslüman ülkelerin daha fazla bölünmesine zemin hazırlayacak tutum ve sözlerden kaçınmanın her Müslüman için dini vecibe olduğunu ileri sürüyor.
Hayrettin Karaman gibi "din alimi" sıfatı taşıyan birinin meselelere bu çerçevede bakmasından daha doğal birşey olmaz.
Bir meselenin dini argümanlarla ele alınmasını, bunun reel hiçbir karşılığı olmadığını bilsem de Hayrettin Karaman hocanın izhar ettiği hassasiyetlere katıldığımı belirtmeliyim.
Daha çok dindar kesimin hocaya kızmasına gerekçe olarak ‘Karaman hoca bu tutumu ile üniter devlet yapısını savunuyor halbuki Müslümanların ümmet birliğini savunması gerekir’ fikri ileri sürülüyor.
Hemen baştan söyleyeyim bu görüş problemli, ütopik, reel hiçbir karşılığı olmayan hamasi bir görüş.
Türkiye’deki dindar çevrelerin ümmet birliği aşkı yeni değil. Fakat bu birliğin gerçekleşmesi için niçin ‘üniter devlet’ aleyhtarlığı yapıldığını da anlamış değilim.
Türkiye, Irak veyahut Suriye gibi ülkelerin bütünlüğünü savunmak, bunu dert etmek bu arkadaşları niçin rahatsız ediyor ki? Bu ülkelerin bütünlüklerini muhafaza etmeleri en çok da dindarlar için önemli değil mi?
Önce etnisite, kavim, ırk, din ayrımı yapıp sonra da buradan bir birlik çıkarma çabasının samimi bir tutum olduğunu kim söyleyebilir?
Solcu arkadaşların ilginç bir özellikleri var: ‘sistem aleyhtarlığı’nı ‘devlet aleyhtarlığı’ olarak gösteriyorlar. Bugüne kadar yapılan eziyetler, ötekileştirmeler, aşağılamalar, hor görmeler için rejime, sisteme kızacaklarına, bu öfkelerini devlet aleyhtarlığına dönüştürüyorlar.
Şimdi benzer tuhaflık bazı dindar çevrelerde de belirginleşmeye başladı.
Türkiye’deki sistemin veyahut rejimin yıllardır hem Kürtlere, hem dindarlara, hem Alevilere karşı aldığı rahatsız edici, ötekileştirici, eziyet içeren tutumunun faturasını devletin varlığını, bütünlüğünü tartışmaya açarak ödetmeye çalışıyorlar. “Önce devleti masaya yatıralım, herşeyini tartışalım, bütün ayrılıkçı meseleleri bütün mahremiyeti ile konuşalım, sonra da bir arada olalım” demek nasıl bir düşüncenin ürünüdür gerçekten şaşkınım.
Gel gelelim esas olan Ümmet birliği diyerek ‘üniter devlet’in varlığına itiraz edenleri de gerçekten anlamıyorum. Ne demek ümmet birliği? Kim ümmet? Hangi temel etrafında bu ümmet bir araya gelecek? Tarih boyunca ümmetin herhangi bir konuda bir araya gelmişliği vaki mi?
Aynı dine, aynı peygambere inanıyoruz diye Katar’la Suudi Arabistan’la, İran’la, Malezya’yla bir araya mı geleceğiz? Bunun olma ihtimalini milyonda bir gören var mı içinizde? İran’ın stratejik tutumu, çıkarları, hesapları ile Türkiye’nin veyahut Malezya’nın ya da Nijerya’nın aynı olabilir mi? Kim kimin için bu tutumundan vazgeçecek?
Mesela İran’a ayıp oluyor diye ABD ile olan ilişkimizde bir değişiklik yapabiliyor muyuz? Kaldı ki Türkiye tarihinin ‘en dindar’, ’en muhafazakar’, ‘ümmet bilinci en yüksek’ iktidarı varken.
Hadi diyelim bu bölgedeki bütün ‘üniter devlet’leri dağıttık, sonra ümmet birliği kuracağız… Ümmetin ferdi dediğiniz insanlar hangi yüz ağartıcı vasıf veyahut nasıl bir bilinç ve inanç düzeyinde bir araya gelerek bir güç oluşturacaklar? Eksi ile eksinin toplamından artı çıkar mı?
Afganistan’da Taliban’la, Pakistan’da El Kaide ile bizim aynı mahallede bulunma ihtimalimiz var mı?
Bugün Hayrettin Karaman hocaya “üniter devleti savunuyor” diye kızanlardan birinin Taliban’la beraber bir dünya, bir medeniyet kurma ihtimali var mı? Ya Libya’dakilerle? Ya Mısır’dakilerle? Veyahut İran’dakilerle?
Diğer taraftan İslam dünyası dedikleri yapının herhangi bir kıymeti harbiyesi var mı? Varsa bu yapı nerede? Bugüne kadar ümmetin tek bir yarasına merhem olabilmiş mi?
Türkiye’de bile cemaatler arası ihtilafı çözüme kavuşturamayanların ümmet birliği diyerek var olan bütünlüğü tartışmaya açması, gözden çıkarması, hafife alması gerçekten akıl alır gibi değil.
Türkiye’de bile dindar, İslamcı bildiğimiz, namazında niyazında birçok insanla aynı karede, aynı ortamda, aynı masada bulunmaya tenezzül etmiyorken nasıl dünyanın çeşitli bölgelerindeki ‘dindarlarla’ bir araya geleceğiz ki?
Ümmet bilinci dediğiniz şey Hz. Ali ile Hz. Aişe’yi bile bir arada tutmaya yetmemişken, bugünün bilinç ve ahlak sefaleti içinde yüzen dindarlarını mı bir arada tutacak?
Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak sanırım tam da böyle durumlar için söylenmiş.
"Türkiye’nin bütünlüğünü savunmak ulus devleti savunmak oluyor" demenin bilgiyle, entelektüel kimlikle, inançla, özgürlükçülükle zerre kadar alakası olduğunu düşünmüyorum. Bunlar sadece temeli olmayan hamasi söylem.
Esas olan yüksek bir ahlak, yüksek bir adalet, yüksek bir bilinç ve insani değerler etrafında millet olmaktır. Yoksa günümüz dünyasında hiçbir reel karşılığı olmayan ‘din kardeşliği’ üzerinden varlık iddiasında bulunmak değildir. twitter.com/acikcenk