Hapı yuttuk!

Hapı yuttuk!

Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendisine yakın medya kuruluşlarından seçtiği gazetecilerle bir araya geldi.

İçlerinde Doğan Grubu yok. Allah Allah demek ki, resepsiyona katılmaları yeterince ikna edici olmamış.

İşi kamuoyunu bilgilendirmek olan medyayla toplantı yapıp, kamuoyuna hiçbir şey sızdırmamak bir tek bu ülkede olur.

Koskoca Ahmet Hakan da bu durumdan utanmamış da utana utana Newsweek'in yaptığı gazeteciliğe bakıp utanmış.

Neyse. Konumuz o değil.

Cumhurbaşkanıyla toplantıda gazeteciler "açılım süreci", "yeni anayasa", "paralel yapı" konularında "hizmet" eğitimi almışlar ki, zannımca buna zerre ihtiyaçları yoktu.

Bu toplantı nedeniyle "hapı yuttuk" derken bir kesimi kastetmedim. Cumhurbaşkanını da hapı yutanlar cephesine kattım.

İçeride konuşulan mühim konularda destek istediği medyaya bakın.

Öyle dişe dokunur bir tirajları, reytingleri yok. Hadi onlar olmasın, az satarsın ama etki katsayın vardır. O da yok.

Güvenilirlikleri yok. Tüm medyanın yok ama onların ayrıca yok.

O medyadaki çoğu köşe yazarının Erdoğan olmasa, medyada ayakta kalmalarını sağlayacak bir tek nitelikleri yok.

Zaten ne yazsalar/ ne yazmasalar da baştan Erdoğan'a biat etmiş bir hedef kitleleri var. Kendin pişir kendin ye durumu.

Önemli konuları kalemlerine emanet ettiği bu gazetecilerin, Hükümeti alkışlamak dışında hayata herhangi bir katkıları yok. Alkış kötü bir dosttur.

O gazetecilerin vizyonları, öngörüleri, bilgi birikimleri yeni dünyayı anlayacak kapasitede midir, tartışılır. Yanlış analizleriyle Erdoğan'ın yanlışlarını derinleştirebilirler.

Kıssadan hisse: Bir insan için en büyük tehlike, kendi gibi düşünenleri dinlemektir.


BEYAZ TÜRK, İKTİDARIN MEDYA MAHALLESİNİ ÖVERSE...

Medyamızın "one man show"cusu Özkök, önce iktidar yanlısı gazeteciyi övdü, sonra onun mahallesini. İşte buraya yazıyorum, o övgüler devam edecek.

Çünkü Özkök'ün bir politikası var. Onu değerli kılan da bu: Politikasızlar dünyasında, politika sahibi olmak.

Özkök'e göre bu arkadaşlar hem iktidar yanlısı olup hem de iyi gazetecilik yapıyorlarmış!

Oysa.

En iyi Özkök bilir, Özallı günlerden.

İktidar haber fısıldamazsa iktidar yanlısı gazetecilik zaten olamaz.

Yani.

İktidar yanlısı gazetecilik, haber kovalanmış gazetecilik değildir. Haber, iktidar yanlısı gazeteciyi kovalar.

Öyleyse Özkök neden bu politikayı uyguluyor? Varsayımları sıralayalım;

Bir, içinde bulunduğu medyanın dümen kırdığı yönde yatak açmak için yol yapıyor olabilir.

İki, "savaş savaş nereye kadar, teslim ol gitsin" usanmasından olabilir.

Üç, hükümete şirin görünme kararı almış kendi yandaşlarına iç rahatlığı vermek için olabilir.

Dört, haberciliğin içine düştüğü aczi kabullenmek istemediğinden kendisini aldatma yolunu seçmiş olabilir.

Beş, "bir de iktidara göz kırpalım du bakali n'olcek?" merakından olabilir.


CLOONEY'İN YAPTIĞI İNSANLIĞA SIĞMAZ

Benim gibi, erkekleri "George Clooney ve diğerleri" olarak ayıran kadınlar için yas tutma vakti geldi.

Geçen hafta sonuna kadar biz George'kolikler, "o bizim değil ama başkasının da değil" diye avunuyorduk.

"Biriyle beraber ama nasılsa yakında terk eder" diye teselli buluyorduk.

Geçen hafta sonu. George öyle şeyler söyledi ki, benim gibi kadınların dünyasını başına yıktı.

Son sevgilisi Amal için "Kocası olmak için sabırsızlanıyorum" demiş.

İnsan böyle düşünse de, bunu ulu orta söyler mi? George'un arkasından bakacak bizleri yerden kim kazıyacak? Ya da. Amal denen dünyanın en şanslı kadınını husumetlerimizden kim koruyacak?

George bir kadını seçip tüm kadınları terk ederek bir insanlık suçu işlemiştir.


AKLIMDA KALAN

Keyfimi yerine getiren kendi mirasım: Oldukça kısa süren PM üyeliğimin ilk toplantısında. Kürsüde. Kemal Beyi iki tarafında iki eski siyasetçiyle otururken görünce. Kürsüye yaklaşmış, yavaşça kulağına, "Bu kürsüden çok daha eşitlikçi ve gençlere umut verici bir resim verilebilir" demiştim. O ne demek istediğimi anlamaya çalışırken eklemiştim: "Yerinizde olsam bundan böyle PM kürsüsünde bir yanıma en genç kadın üyeyi, diğer yanıma da en genç erkek üyeyi alırdım." O günden sonra. Öyle yaptı. Son PM toplantısında bir yanına 22 yaşındaki Ezgi Akar'ı, diğer yanına 28 yaşındaki İrfan Önal'ı oturttu. CHP'deki köhnemiş alışkanlıklardan birini yıkmış olmaktan çok keyif duydum o gençleri kürsüde izlerken. İçimde ukte kalan ikinci bir talebim daha vardı, Kemal Beyden. İçinde "halk" geçen bir partinin binasının etrafındaki demir parmaklıkları kaldırmak. O mümkün olmadı. Başka gün, başka yönetimle belki mümkün olur, eğer CHP yaşamaya devam edebilirse...