Hafta sonu oturdum, medyanın büyük ilgi gösterdiği,
Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’nın yeni
basılan Haliç’te Yaşayan Simonlar isimli
kitabını okudum. Sadece gazetelere konu olan bölümlerini değil,
baştan sona. Kitaba ilgim sadece medyanın gösterdiği ilgiden
kaynaklakmıyor çünkü. Hanefi Avcı’nın istihbaratçı kimliği de
ilgimi çekiyor. Bununla birlikte, kitaptan ne yazık ki
beni şaşırtacak yeni hiç bir şey öğrenmedim.
İşte kitaptan anladıklarım:
- Hanefi Avcı’yla ilgili ‘namuslu polis müdürü’ şeklindeki
düşüncem bu kitapla beraber ‘namuslu ama saf polis
müdürü' olarak değişti.
- Kitap iki bölümden oluşuyor. 'Devlet' başlıklı birinci
bölüm Hanefi Avcı’nın hayat hikayesi. 'Cemaat' başlıklı ikinci
bölümde ise Gülen cemaatine intikam, korku ve feveranla sert
eleştiriler var.
- Yıllarını istihbarat mesleğine vermiş birinin sunabileceği
türden gizli, yeni bilgi kitapta yok denecek kadar az.
Avcı Bir pavyonu nasıl kapattığına yaklaşık 10 sayfa ayırırken en
çok malumat sahibi olduğu Susurluk meselesine sadece 2 sayfa
ayırmış.
Avcı Cem Ersever'in "insanlar terör tehlikesinin farkında değil
uyarmak için Kızılay'a bomba koymamız gerek" teklifinin vahametinin
farkında değil.
- Hanefi Avcı’nın hedef tahtasında hükümet değil, direkt
olarak Gülen cemaati var. Hükümetle arasında sıcak bir diyalog
olduğunun altını çiziyor. Avcı AK parti’yi cemaatin
'hukuksuz’ işlerine karşı uyarıyor.
- Kitabın birinci bölümü ile ikinci bölümü arasında bazı
çelişkiler göze çarpıyor. Birinci bölümde Ergenekon
davalarının çok önemli olduğundan hiçbir sonuç çıkmasa bile bu
insanların içeri alınmış olmasının
öneminden bahsederken, ikinci bölümde, cemaate duyduğu
kızgınlıkla Ergenekon’un abartıldığı kadar önemli olmadığını
söylüyor.
- Medyanın yansıttığının tersine Avcı, Ergenekon ve benzeri
davalara itiraz etmiyor; bu davaların hazırlanmasında rol alanların
kimliklerine ve hazırlık aşamasındaki 'abartılı ve kontrolsüz'
tavırlarına itiraz ediyor
- Avcı da zaman zaman Osman Pamukoğlu havasana
giriyor: ‘Bana yetki verilirse herşeyi çözerim’. Avcı
kendisine bu yetkinin verilmemiş olmasına kızgınlığını da
belli ediyor.
- Polis okulunda okurken Fetullah Gülen evlerinde kaldığını
söylüyor ve aslında cemaatle tanışık olduğunun altını çiziyor.
- Avcı iki çocuğunu da Fettullah Gülen cemaatine bağlı Samanyolu
Koleji’nde okutmuş. "28 Şubat’ta tüm tehditlere göğüs
gerdim, çocuklarımı cemaat okulundan almadım" diyerek
cemaatin 'vefasızlığının' altını çiziyor.
- Avcı zaman zaman liberallikte Ahmet Altan’la bile yarışıyor.
PKK sorunun çözümü için Abdullah Öcalan’ın muhatap alınmasını ve
Anayasa’nın değiştirilemez maddelerinin değiştirilebilir
yapılmasını savunuyor.
Avcı 'bir ülkede askeri yapı, üniforma, militarist işaretler ne
kadar ön plandaysa o ülkenin geri kalmışlık düzeyi o kadar
yüksektir' diyecek kadar değişim ve sivilleşme yanlısıdır.
- TSK’da hazırlanan darbe oluşumlarını yok saymıyor. Gülen
cemaatinin bu oluşumları ispat için delil hazırlarken hukuk
dışına çıktığını belirtiyor.
Görevden alınmasını, Emine Erdoğan'ı dinletti dedikodularının bir
çevre tarafından yayılmasına bağlıyor.
- Hükümetin başlattığı açılım politikasını birçok noktada
başarılı buluyor.
10 yıl önce alınması planlanan Heronların alınma sürecinin sekteye
uğratılmasına normal bir uygulama olarak bakıyor.
- Kitapta belgeye dayalı bilgiden ziyade tecrübe, his ve
tahminler var.
Avcı kendisinin de görev yaptığı döneme denk gelen Güneydoğu'daki
herkesin bildiği, konuştuğu faili meçhul cinayetle konusuna
neredeyse hiç değinmiyor.
- Avcı, terörün arkasında yabancı güç aranmasının saçma
olduğunu söylüyor. Ona göre asıl sorun devleti
yönetenlerin bilgisizliği ve beceriksizliği. Aslında bu sorunu
çözmenin çok basit olduğunu vurguluyor.
- Kitaptan anlıyoruz ki Mustafa Balbay’ın bugünkü
misyonunu 90’lı yıllarda Soner Yalçın icra etmiş.
Bu listeyi çok uzatabilirim. Ama işin özü
şundan ileri gitmiyor: ‘Ben de namaz kılıyorum, ben de
Anadolu çocuğuyum, ben de cemaatin evlerinde kaldım, üstelik
hepinizin emniyete girmesini ben sağladım. Ama beni dışlayıp hak
ettiğim makamlara gelmemi engellediniz. Bununla da kalmadınız,
sakıncalı gördüğünüz herkesi yok ettiğiniz gibi beni yok etmeye
çalışıyorsunuz’.
Hanefi Avcı 'cemaat'in kendisinin başına bir çorap örmek
üzere olduğu düşünüyor. Bunu başbakan dahil herkesle paylaşmış.
Paylaştığı ’korkunç’ bilgilerle ilgili olarak hükümetten istediği
desteği göremeyince de 'feryat' niteliğindeki bu kitabı
piyasaya sürmüş. Makamını 'cemaatin oyunlarıyla' nasıl olsa
kaybedeceğini düşündüğü için, vuruşarak çekilmeyi deniyor.
Hanefi Avcı’nın samimi ama saf olduğunu düşünüyorum. Olaylara
çok düz bakıyor. Her kurumda yaşanan koltuk kapmaya dönük
ayak oyunlarını fazla abartmış görünüyor. Dışlanmışlık duygusunun
verdiği öfkeyle bu kitabı ortaya çıkarmış. Bu kitap bir
'aşırı tepki'.
Bununla birlikte, kitaptaki, cemaatle ilgili bazı
tanımlamaların ve bilgilerin genel olarak dindar, muhafazakar çevre
tarafından paylaşıldığını gözlemlediğimi söylemeliyim. Bu
çevrelerde de cemaatin kendi dışından kimseye prim vermeyen tavrı
korku yaratıyor. Hanefi Avcı bu genel korkuyu kendi kişisel
duygularıyla çarpıp katlayarak aşırı bir tepki ortaya
koymuş.
Son olarak şunu söyleyeyim: Bu kitaptan 'Ergenekonculara'
ekmek çıkmaz. "Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak"
gibi abartılı sözler edenlerin kitabın tamamını
okumadıkları belli.