Terör uzun yıllardır Türkiye'nin başında bir bela. Bütün halk bu süreçte yaşananlardan dolayı terör uzmanı oldu çıktı. Artık neredeyse herkes PKK'nın ne zaman bir saldırı yapacağını tahmin eder durumda.
Bu nedenle her saldırı sonrası “Ben dememiş miydim” diyenlerin sayısı artıyor.
Özal zamanından beri sorunun çözümüne her yaklaştığımızda cereyan eden olaylar hem PKK'nın, hem de devletin içinde sorunun çözümünü istemeyen bir odağın varlığını akıllara getiriyor.
Türkiye'de PKK ile barışı istemeyen 'odak' denildiğinde akla ilk, ana omurgasını TSK içindeki bir grubun oluşturduğu bir 'yapı' geliyordu.
Bu 'odak' PKK ile iş tutuyor, üstlendiği görevlerde gerekli hassasiyeti göstermiyor, saldırılara göz yumuyor, çatışmalarda bilerek askeri zafiyet gösteriyor gibi vahim iddialar vardı.
Hiç kuşkusuz bu 'yapı'nın bir ayağı da medyadaydı. Her PKK saldırısından sonra meseleyi özellikle siyasilerin başarısızlığına bağlayıp süreçleri sabote eden bu 'odak'ın dikkat çekmesinin önüne geçiliyordu.
Ergenekon süreci ile bu 'odak'ın büyük oranda tasfiye edildiğine dair bir kanı var toplumda. Zaten TSK'nin yaklaşımındaki değişiklik ve alınan sonuç da bu kanıyı destekler nitelikte.
Fakat son dönemde işin rengi biraz değişti. Medya PKK ile mücadeledeki bu değişimi görmezden geliyor. Sanki bu değişimin, bu yeni dengenin son sürece bir etkisi yokmuş gibi 'barış' istekleri dile getiriliyor.
Konuyu biraz daha açayım..
PKK ile mücadelede artık yeni ve daha aktif bir aktör var: Yargı ve yargının etrafında toparlanan yeni bir medya.
Bunun ilk emaresini Oslo görüşmeleri nedeni ile MİT müsteşarına açılan davada gördük.
MİT müsteşarının başkanlığında bana gore derinlikten ve bilinçten yoksun bir üslupla sürdürülen 'barış' görüşmeleri bu yargı darbesi ile sorun haline getirildi.
Bu darbeden sonra herhangi bir bürokratın veyahut siyasetçinin silah dışında bir çözüme yönelecek cesareti göstermesini beklemek hayal kurmaktan öte bir anlam taşımayacaktır.
Çünkü hepimiz biliyoruz ki Hakan Fidan hedef. Ve eninde sonunda o mahkemeye götürüp hapse atacaklar. Bunun böyle olacağını herkes biliyor.
Dikkat ediyor musunuz bilmiyorum ama eskiden PKK ile her çatışma sonrası TSK'nin zafiyetleri yazılıp çizilirken şimdilerde ise MİT'in niçin gerekli istihbaratı vermediği ortaya atılıp MİT'in zaafları üzerine yoğunlaşılıyor.
İşin ilginç yanı bugünlerde her taşın altında MİT'i arayanlar ile yargının MİT'e vurduğu darbede görev alan gazeteciler aynı.
'derin devlet' eskiden TSK üzerinden 'barış'ı sekteye uğratıyorken şimdi ise 'yargı' üzerinden bu işlevini görme çabasında.
Amaç hedefe konulan MİT'te bir operasyon yapmak. Bu operasyonu isteyenlerle bu operasyonu gerçekleştirmede misyon üstlenenlerin nasıl ve niçin birleştiklerini doğrusu bilmiyoruz.
Tek bildiğimiz MİT'in artık bir hedef olduğudur. Her çatışma, her pazarlık, her iyileştirme adımı sonuçta MİT ile irtibatlandırılıyor ve oradan bir kusur yaratılmaya çalışılıyor. Hedefe ulaşmak için gerektiğinde PKK'nın silah bırakması bile sabote edilebilir.
Mesela PKK içerisinde 'barış yanlısı' kanat olarak kabul edilen Karayılan'ın "MİT ile ilişkisi var” denilmesi, konuşulması muhtemel kişiyi devre dışı bırakıp 'şahin kanadın' elini daha da güçlendirmekten başka ne işe yarar?
MİT'in PKK'nın kuruluşunda görev üstlendiği eskiden beridir söylenen birşey. Bu iddia ne kadar gerçek kimse bilmiyor.
Fakat son dönemde ortaya atılan MİT ile Karayılan veyahut KCK sanıklarının 'ilişkisine' dair iddiaların da netliğe kavuşturulması gerek. Bu herkesten once başbakanın gorevi.
Çünkü PKK'nın her saldırısından sonra en çok yıpranan siyaseten Başbakan Erdoğan.
Hal böyleyken MİT ile PKK arasında kastedilen türden bir ilişkinin varlığı öncelikle Erdoğan'ı ve en çok güvendiği o kurumun başkanı Hakan Fidan'ı rahatsız etmesi gerekmez mi?
Bugünkü MİT'in PKK ile ilişkilerinde Başbakan Erdoğan'ın hedeflediğinden farklı bir ilişki kurması mümkün mü? Eğer mümkün diyorsanız o zaman MİT'i bırakıp bizatihi başbakanın kendisini tartışmak gerekmez mi?
Başbakanla değil MİT ile uğraşıyorlar. Çünkü 'yeni yapı' MİT'i bünyeye katmak istiyor. 'Derin yapı'nın tamamlanması gerek.
Başbakan Erdoğan ile Kemal Kılıçdaroğlu görüşmesinin ertesi günü belediye başkanlarının gözaltına alınması da aynı yapının bir hamlesiydi.
MİT'e yapılan operasyonun başarılı olabilmesi için gerekirse PKK ile olabilecek her türlü barış görüşmesi sabote edilecek, 'barış'a dönük atılacak MİT kaynaklı her adım boşa çıkarılacak.
Benim anlamadığım, hükümeti müzakereleri niçin yeniden başlatmıyor diye eleştirenlerin bu yapıyı ve yapının tutumunu görmezden gelmeleri.
Eğer amaç samimi olarak barış istemek ise önce 'eski odak'ı ortadan kaldırıyoruz diyerek kendilerini devletin içinde 'yeni odak' haline getirenleri görmeleri gerekiyor.
Bu cesareti gösteremeyen gazetecilerin Başbakan Erdoğan'dan bu yapının hesaplı tutumlarına rağmen 'müzakere' adımı beklemelerinin ne ahlaki, ne de vicdani bir yönü var.
Mesela hükümeti sürekli PKK ile müzakere yapması için cesaretlendiren Ahmet Altan kendi gazetesinde PKK ile müzakere isteyenlerin yargı üzerinden tehdit edildiğini görmezden gelmesini nasıl yorumlayacağız? Eğer amaç barış ise bu gayri samimi tutumun mantığı ne?
Görünen o ki içerideki dışarı ile irtibatlı iktidar savaşlarında PKK bir süre daha kullanılmaya devam edecek.
Son iktidar savaşı MİT üzerinde olduğuna göre Hakan Fidan'ın kellesini almak için ‘barış’ı provoke edenlere Fidan'ın kellesini versek 'barış' gelir mi acaba? twitter.com/acikcenk