Yazımın başlığında “Gülen Cemaati ile” dediğime bakmayın, cemaatten sadece bir grup ile yaptığımız bir sohbetten anladıklarımı sizinle paylaşma niyetindeyim.
Bir kez daha ve kesin olarak gördüm ki cemaatle alakalı konularda Fethullah Gülen hoca ile konuşulmadığı zaman "Cemaatle" konuşulmuş sayılmayacak. Çünkü kimse olup biten hakkında tam bir malumat sahibi değil. Her konuyu tam olarak yalnızca Fethullah hoca biliyor.
Cemaatin (Diyalog Avrasya'nın) daveti üzerine 4 günlük bir gezi için Güney Afrika’ya gittim. Giderken umutluydum: “Kafamdaki soruları sorup ilk ağızdan da cevaplar alacağım” diye. Fakat öyle olmadı.
Yukarıda da dediğim gibi, bu geziden sonra artık eminim: Cemaatin yapıp ettikleri ile alakalı Fethullah hoca ile konuşmadan kesin bir bilgi edinmek neredeyse imkansız.
Ama ben yine de gezi boyunca yaptığım sohbetlerden edindiğim izlenimleri sizinle paylaşma niyetindeyim.
Cemaatin daveti üzerine Güney Afrika’ya gideceğimi söylediğimde arkadaşlarımın büyük kısmı “Aman dikkat et, orada başına bir iş getirirler” gibi beni de şaşırtan bir tepki verdi. Buna rağmen gittim.
Davet sahiplerinin ve bizi ağırlayanların efendiliklerini, nezaketlerini, kendilerini paralayarak gösterdikleri misafirperverliklerini, samimiyetlerini, güler yüzlerini görünce Türkiye’deki algı ile gerçek arasındaki uçurum bana dehşetengiz göründü.
Arkadaşlarımdan aldığım davete gösterdikleri bu tepkiyi sohbette cemaat mensubu dostlarla paylaşınca onlar da büyük bir şok geçirdi. Yüzlerinde okunan şaşkınlığa üzüntünün de karıştığını söylemeliyim. Bu tablo, Türkiye'de cemaatle ilgili bu olumsuz algının oluşmasına neden olanların sorumsuzluklarını ve taşıdıkları vebali daha iyi anlamama vesile oldu.
Aklıma gelen her soruyu sordum. Bir kısmına cevap aldım, bir kısmına ise ne yazık ki cevap bulamadım.
Cevap bulamadım çünkü ne olup bittiğini konuştuğum arkadaşlar da tam olarak bilmiyorlardı.
Bu arkadaşların meselelere yaklaşımına bakınca Gülen cemaatin birbirinden habersiz, birbirini tanımayan, birbirinin ne yapmaya çalıştığını tam olarak çözemeyen, hatta çözmek için bir çaba da sarf etmeyen onlarca grubu barındırdığı kanaatine vardım.
Eğitim işleri ile ilgilenenler medya, yargı ve emniyetin neyi, niçin yaptığını bilmiyor. Diğerleri ise eğitimle ilgilenenlerin ne yaptığıyla pek ilgilenmiyor gibi sanki.
Benim anladığım, Fethullah Gülen hoca her bir grupla o grubun ilgili oldukları işlerle alakalı, genel istişarelerde bulunuyor. İşlerin teferruatı ve uygulama süreci ilgili gruplar tarafından belirleniyor.
Bu gezide konuştuğum arkadaşların ilgilendiği alan daha ziyade eğitimdi.
Böyle olunca da, Türkiye’deki tartışmaların merkezinde yer alan medya, yargı ve emniyetle ilgili bir bilgi edinemedim. Çünkü eğitimle ilgili arkadaşlar da o sahalarda olup bitenle ilgili bizden fazla ve farklı birşey bilmiyorlar. Eğitim alanında üstlendikleri görevi en iyi şekilde yapmakla meşguller. Diğer alanlara girmediklerini "Bu bizim işimiz değil" diyerek sakin ve muti bir biçimde ifade ediyorlar. Cemaate atfedilen birçok olumsuz hareketi "Hocaefendinin bir bildiği vardır, o yanlış yapmaz" inancıyla sorgulamaktan kaçınıyorlar.
Eğitim alanında Güney Afrika’da sorumluluk üstlenmiş arkadaşlardan birine Türkiye'de cemaatle ilgili bazı tartışmaları aktarıp "İşte Türkiye'de böyle bir imajınız var dediğimde büyük bir şaşkınlıkla "Türkiye'de cemaat gerçekten o kadar güçlü mü" tepkisini verdi.
Bununla birlikte, arada Türkiye'deki tartışmaları biraz daha fazla izleyen, bu olup bitenlerden rahatsızlık duyduklarını dile getirenler de var.
Güney Afrika'daki arkadaşlar okul işlerinde bir hayli mesafe kat etmişler.
Cemaat mensupları dünyanın birçok ülkesini avuçlarının içi gibi biliyorlar.
Öğretmenler de, yardımda bulunanlar da, bu işin sevk ve idaresini yapanlar da ne yaptıklarını, nereye varmak istediklerini gayet net olarak biliyorlar. Yaklaşık 140 ülkede 1000 civarında okul var. Her bir ülkede veyahut bölgede okulların yapılması, sürdürülmesi Türkiye’de farklı illerdeki işadamlarının sorumluluğunda yürüyor.
Benim buralarda gördüğüm şu: Cemaatin yurtdışında okul işlerindeki motivasyon kaynağı ‘din’ değil. Zaten okulların dini bir yönü de yok. Kendilerinin de belirttiği gibi amaç “Ortak insani değerlerin yaygınlık kazanması.” Bu yolda edindikleri ciddi tecrübeyle de hedeflerine doğru emin adımlarla yürüyorlar.
Sohbetlerde özellikle cemaat medyasının MİT ve yargı gibi konulardaki tutumunu gündeme getirdim. STV ve Zaman gazetesinin haberlerindeki dilin kışkırtıcılığının gerekçesini sordum. Son zamanlarda Zaman ve STV’deki İran aleyhtarlığıyla, Şii muarızlığıyla neyin amaçladığını öğrenmeye çalıştım. Bu iş için cemaat kaynaklı olduğu düşünülen onlarca sitenin kurulduğunu aktardım. Cemaatin hükümetle girdiği tartışmalarda cemaat medyasının tutumunu konuştuk. Cemaat medyasının tartışmasız şekilde desteklediği fakat herkesi rahatsız eden yargı tasarruflarını, bunların nelere mal olduğunu ele aldık.
Bu alanlarda tatmin edici bilgilere ulaştığımı söyleyemem. Fakat genel bir izlenim olarak şunu aktarabilirim: Bu konulardaki tartışmalar cemaat içinde de soru işaretlerine yol açmış.
Bu tartışmalardan kendisinin duyduğu rahatsızlığı dile getiren bir yetkili çok ilginç birşey söyledi. Fethullah hoca ile geçtiğimiz ay yaptığı bir görüşmede hocanın “STV’nin haberlerini artık ben de izleyemiyorum. Çok rahatsız edici bir üslup kullanıyorlar” dediğini bizzat kendisinin duyduğunu aktardı.
Burada konuştuğum arkadaşlara göre özellikle cemaat medyasındaki kusurların, tuhaflıkların, izaha muhtaç haberlerin büyük kısmı oraları yöneten arkadaşların kişisel ‘hata’ları ve yetersizlikleri.
Ama arkadaşlar bunların küçük, taktik planında hatalar olduğunu, özde niyetin kötü olmadığını, yapılmak istenenin Türkiye’yi iyiye taşımak olduğunu savunuyorlar.
“Siz küçük hatalar diyorsunuz ama geçenlerde Ankara’daydım, kiminle konuştuysam cemaatin içine İsrail’in sızdığını düşünüyor” dedim sohbettekilere. Bu tespitim büyük şaşkınlığa ve üzüntüye yol açtı. Nasıl ve niçin böyle bir algının oluştuğunu anlayamıyorlar. Buna inanamıyorlar da.
Evet, yukarıda da söyledim. Benim bu geziden çıkardığım başlıca sonuç: Cemaatte birbirinin işine karışmayan onlarca yapı var. Her birinin sorumlusu direktifleri doğrudan doğruya Fethullah hocadan alıyor. Gruplar birbirilerinin işine karışmıyor. Birbirlerinin taktik hatalarını veya hatalı tutumlarını sorgulama makamında görmüyorlar kendilerini. Fakat genel bir eğilim: Özellikle cemaat medyasının üslubundan, tutumundan, haber dilinden duyulan ciddi rahatsızlık.
Türkiye'de toplumun kafasına takılan, canını sıkan meseleler
cemaat içinde tahmin ettiğimden daha fazla kişiyi rahatsız ediyor.
Fakat cemaat içindeki arkadaşlar, bunları yüksek sesle sorgularsak
cemaatin hizmetlerine de zarar verir miyiz endişesini
taşıyorlar.
İzahat: Yazıda özellikle isim yazmaktan imtina
ettim. Çünkü hem değerli davet sahiplerini hem de bizleri orada
derin bir misafirperverlikle ağırlayanları gereksiz tartışmaların
içine çekip töhmet altında bırakmak istemedim. twitter.com/acikcenk