Görmelisiniz. GQ’nun ABD baskısının kapağını. Çok etkileyici. Orada bugünün dünyasının özeti duruyor. Ve geleceğin dünyasının girişi.
Kazayla kendi yüzünü tüfekle parçalayan Richard Norris‘in trafik kazasında ölen birinden nakledilmiş yeni yüzü. Kapakta. Eski bir aktörün demlenmiş hali gibi.
Ölen bir insanın henüz ölmemiş hücreleri, başka bir insanın bedeninde yaşamaya devam ediyor.
Dünyanın en önemli teknoloji merkezi/üniversitesi MIT’de (Massachusetts Institute of Technology), yapay çip üreten kuru laboratuvarlar yıkılıp yerlerine bakteriyel hücreler/robotlar üreten ıslak laboratuvarlar kuruluyor. Birkaç yıldır.
MIT’de bilim dünyası, insanın gelecekte, ağır sanayinin bir alt dalı olacağını öngörüyorlar. İnsanlaşan robotlara dikkatimizi yönelttik ama insanlığı bekleyen gerçek, robotlaşan insanlar.
İnsanlaşan robotlarla, robotlaşan insanlar yönetecek dünyayı, cemaatle Hükümet değil.
Giderek. Tıp bilimi kendisine mühendisliğin içinde yer bulmaya. Öldüğümüzde toprağa karıştığımız “din” yeniden yorumlanmaya. Başladı bile.
Başka bir dünyanın eşiğinden adım attık. GQ’nun kapağında o dünyanın özeti duruyor.
Böyleyken. Bizim medya. İlkel toplulukların yaşam şeklinden bir adım ileri gitmiyor. Pek çok konferansımda anlattıyorum; bir yanımız uzaya fırlatılmış ama, önemli bir yanımız da ilkel dünyada yaşadığımız mağaradan kafasını bile çıkarmadı daha.
Haberciliğimiz, köşe yazarlığımız birbirinin saçını yolmaktan, arkasından yaklaşıp kafasına kütükle vurmaktan öteye gitmiyor.
Medya. Mağaradan dışarı kafa uzatmak bir yana. Mağaranın dibine doğru çekiliyor. Eskiden olduğu yerden daha da geride şimdi.
Örnek mi? İyi ya da kötü. Medyanın duayyen isimleri. Çok olay görmüş, yıl yutmuş ağır abileri, ablaları bir ağırlık merkezi olurlardı. Şimdi çemkirmenin başrollerinde onlar var.
Bugün bulduğu kanlı et parçasını bugün yiyen yaratıklara döndü gazetecilik. Ülkemizde.
Ne dünya nereye gidiyor diye soruları var, ne de bu meslek nasıl ayakta kalacak gibi kaygıları.
Ne de. Gazeteciliğin geleceğini tartışıp önümüze koyacak meslek örgütleri var.
Çemkirmek, arkadan kütükle vurmak, bacak arasına odaklanmak. “Neden”e değil, “ne”ye odaklı bir yüzeysellik.
GQ’nun kapağı diyor ki anlayana “Arkadaş, siz çamur havuzunda debelenirken dünya bambaşka bir yere fırlamış durumda ve yine o dünyada da onsekizinci sınıf kalmaya devam edeceksiniz.”
ARINÇ’IN AMACI NE?
Kalmış seçime on gün. Bülent Arınç’ın kadınlara itici gelme çabası neden?
“Kadın iffetli olacak, öyle kahkaha falan atmayacak” demesi, bir zihniyet şovu mu? Hiç sanmam, şova gerek duymayacak kadar ortada zihniyet.
Geriye şu olasılıklar kalıyor;
Bir, üç dönem kuralı nedeniyle yeniden vekil olamayacağından müftülüğe soyunuyor.
İki, Başbakanın çok farkla kazanıp güçlenmesini istemiyor, oy tırtıklamaya çalışıyor olabilir.
Üç, seçim süreci o kadar hareketsiz, tek düze geçiyor ki bir hareket getirmek istiyordur.
Dört, kendisi sürekli ağladığından gülen insana özellikle de kadınlara gıcığı vardır.
Benim fikrime gelince; Desmond Morris, insanla hayvan arasındaki farkları sıralarken gülmeyi, insanı insan yapan nitelikler arasında sayar.
AKLIMDA KALAN
Erdoğan’ın futbolculuğu: Başbakan Erdoğan’ın futbol oynamasıyla, köşe yazmaya başlamamın çok yakın ilişkisi var. Nasıl mı? Anlatayım. Sene 2006. Mayıs. Eski bir arkadaşım, Sabah gazetesinin iletişim çalışmalarını yapacaktı ve benden de destek istiyordu. Yayın yönetmeni Fatih Altaylı ile Papermoon’da buluştuk. Yemekte kendisine, Başbakan Erdoğan’ın siyaset yapma tarzıyla futbolun çok yakından ilgisi olduğunu örneklerle anlattım. Söylediklerim Altaylı’nın çok ilgisini çekti ve bu analizi pazar eki için yazmamı teklif etti. Futbol, siyaset ve Erdoğan analizime tam sayfa yer verdi. Siyasette Erdoğan’a nasıl asist yapıldığını, onun da bunları nasıl gole çevirdiğini yazmış, ayrıntıları örneklemiştim. Aradan sekiz yıl geçti. Başakşehir Stadı’nın açılışındaki maçta daha yorgun bir Erdoğan vardı, hayli sıradan bir formayla. Erdoğan gol atıyordu ama atsın diye bolca asist yapılıyordu kendisine. Onun ise kimseye asist yaptığı falan yoktu. Topu alınca gidiyordu. Değişen bir şey yok.