Demirel'in Çankaya'ya çıkması, DYP için sonun başlangıcı oldu. Her şey iyi başlamıştı oysa, rahmetli Yavuz Gökmen'in deyişiyle, "Sarışın Güzel Kadın" bir umut olmuştu, hem Türkiye için hem de DYP'ye gönül verenler için.
Ve fakat...
Çiller itaatkar olmak yerine isyankar oldu.
Söz dinlemek yerine, Demirel ve arkadaşları hakkındaki kem sözlerini esirgemez oldu. Demirel başka, o başka konuştu. Halk desteğinin çoşkusuyla bildiğini okudu. Tasfiye süreci başlattı, "Baba yadigarı" kim varsa, kapının dışına itti...
Yıllar geçti böyle... Bir süre sonra, Demirel'in değil, daha çok Özer Çiller'in borusu öttü DYP'de...
Ve fakat...
Baba'nın intikamı acı oldu...
28 Şubat sürecinde...
Erbakan koltuğu bırakınca...
Çiller Başbakan olacağına kesin gözüyle bakıyordu.
Ama öyle olmadı.
Başbakanlık koltuğuna Çiller değil, Mesut Yılmaz oturdu.
Demirel öyle istemişti çünkü.
Tansu Çiller o günden sonra bir daha belini doğrultamadı. Hatalarını sürdürmeye devam etti."Az olsun, benim olsun" mantığı ile DYP'ye seçim kazandıracak Mehmet Ağar'ı, Sedat Bucak'ı... Ve bir çok ismi liste dışı bıraktı.
Sonuç, DYP baraj altında kaldı.
Çiller ise yok olup gitti..
Çiller gibi, Mesut Yılmaz da siyaset yapmıyor artık.
Özal bir liderdi...
Mesut Yılmaz ise Genel Başkan...
Özal gibi lider olma isteği, onun da sonunu getirdi.
Çiller'in yaptığı hataların hepsini o da yaptı.
Sonuç ortada...
ANAP yok...
Mesut Yılmaz'ın da esamesi okunmuyor.
Demem o ki...
Gerçek lider varken, onun gibi olma arzusu, bir iki alkış alınca onu alaşağı etme sevdası... Genel Başkanlık ödülü ortadayken, liderliğe terfi sevdası... Bunlar kimseye bir şey kazandırmıyor, kazandırmaz...
Aksine, liderliğe sevdası kazandırmadığı gibi yok ediyor.